YAZARLAR

Böyle 'remake'leri özlemişiz!

Tam 10 sene sonra gelen "Evil Dead Rise"ın yönetmen koltuğunda Lee Cronin var ve yönetmen, varisi olduğu bu efsanevi serinin yükü karşısında adeta 'saygıyla eğiliyor' ama altında ezilmiyor! Ne tamamen harfiyen aynı şeyleri göstermek istiyor ne de gereksiz bir 'isyan bayrağı' açıp seriye zarar verilebilecek bir tutum takınıyor. Sonuçta karşımızda özünden kopmayan, vaatlerini tam anlamıyla yerine getiren, keyifle izlediğimiz 'dürüst' bir film var.

Artık biraz geçmişte kalan eski zafer günlerini hatırlayan Hollywood sineması, her sene hatırı sayılabilir bir oranda korku/gerilim türünde yapımlar sunmaya devam ediyor. Doğal olarak bu ana 'korku sineması' dalı kendi içerisinde inanılmaz çeşitlikte türlere ayrılabileceği ve birçok değişik konulara eğilebileceği için bazı 'ana' kurallar ve temalar vazgeçilmez oldu.

Örneğin ilk defa şeytan ve taşıdığı laneti konu alan ünlü "The Exorcist"(1973) filmi çeşitli devam ve remake'lerle günümüze kadar geldi. Aynı şekilde 1975 yılında Spielberg’in henüz kariyerinin başlarındayken çektiği "Jaws", türe yeni bir soluk getirdi ve adeta 'hayvan gerilimi' tarzında bir 'alt' akım yaratmış oldu.

Bu 'akım' içerisinde tabii ki zaman zaman öne çıkan ve dikkat çeken bazı başarılı örnekler izleme şansı bulduk ama bizce yine de çoğu sıradan, pek bir yenilik taşımayan, vasat filmlerdi. İşin belki daha da üzücü kısmı Hollywood sinemasının (ya da sistemi mi desek?) zamanında gişede 'ceplerini doldukları' 'slasher' tarzındaki filmlere ve onlarla özdeşleşen 'anti kahramanlarına' el atarak Michael Myers veya Freddy Krueger gibi efsanevi figürlere ağzımızda 'ekşi bir tat' bırakan vedalar layık görmesi oldu!

Yönetmen Sam Raimi’nin 1981 yılında çektiği "Evil Dead"in de aynı hazin sonla bitmesi, daha doğrusu tekrar 'diriltilip' bozulması olasıydı ama seriyi tekrar yaratanlar neyse ki böyle bir yol seçmemişler! Hatırlanacağı üzere Raimi "Evil Dead"i çekerken oldukça düşük bir bütçeyle, ormanın ortasında bulunan eski bir kulübe gibi tek bir mekanda geçen ve sonrasında fetiş oyuncusu haline gelen Bruce Campbell’ın canlandırdığı Ash karakterinin başını çektiği bir grup gencin başına musallat olan lanetli bir büyüyü konu alıyor ve bunu yaparken bolca kan ve şiddet kullanmaktan da geri kalmıyordu. Özellikle filmin sonu tam bir 'gore' zirvesiydi. İnsan bedeninden uzuvlar kopuyor, iç organlar dışarı fışkırıyor ve kan adeta oluk gibi akıyordu. Sonrasında gelen "Evil Dead 2" ise benzer yolda ilerlese de hikâyenin içine burlesk’e kayan bir mizah kattı ve ilk bölümde de hissettiğimiz gibi burada da senaryo kendi içinde tutarlı dururken, asla kendini de çok ciddiye almıyordu. "Evil Dead 3"te işin içine bir zaman yolculuğu girdi ve hikâye bambaşka noktalara taşındı.

 2013 senesinde sunulan 'remake', geçmiş başarısız örnekler hatırlanınca belli bir endişe yaratıyordu ama sonuç belki de beklentinin de üstünde oldu. Yönetmen Fede Alvarez, birçok kişinin yapabileceği gibi tamamen aynı senaryoyu tekrar 'ısıtıp' sunmayı seçmiyor, elindeki bütün teknolojik imkanları kullanarak yine aynı derece kanlı, korkutucu bir film çıkarıyor ama aynı zamanda da belirgin özellikler taşıyan değişik karakterler ve aralarındaki çatışmayı çizmeyi başarıyordu.

Tam 10 sene sonra gelen bu "Evil Dead Rise" da aynı yolda ilerliyor. Bu sefer yönetmenlik koltuğunda Lee Cronin var ve yönetmen varisi olduğu bu efsanevi serinin yükü karşısında adeta 'saygıyla eğiliyor' ama altında ezilmiyor! Ne tamamen harfiyen aynı şeyleri göstermek istiyor ne de gereksiz bir 'isyan bayrağı' açıp seriye zarar verilebilecek bir tutum takınıyor. Sonuçta karşımızda özünden kopmayan, vaatlerini tam anlamıyla yerine getiren, keyifle izlediğimiz 'dürüst' bir film var.

Konuya bakacak olursak: Ellie kocasından yeni ayrılmış, 'kentsel dönüşüm' yüzünden evinden kısa süre içerisinde çıkmak zorunda olan, değişik yaşlardaki üç çocuğuna bakan, dar gelirli bir kadındır. Bir gün uzun süredir görmediği ve oldukça kopuk olduğu kız kardeşi Beth onu ziyarete gelir. O gece şehir merkezinde bir deprem yaşanır ve dışarda olan Ellie’nin çocukları çatırdayan yerin altında gizli bir kasa bulurlar. Gizlice bu kasayı eve getirmeleri ve içindeki 'lanetli' kitabı açmaları bütün ailenin hayatını bir kabusa çevirecektir.

YÖNETMENİN MÜTEVAZILIĞI!

Aslında yönetmen Lee Cronin, en baştan beri bizce mütevazı bir tutum takınıyor. Ancak bu mütevazılık bir 'hedef küçültme' veya konuları üstünkörü işleme tarzında beyazperdeye yansımıyor. Ne kadar önemli bir sorumluluk taşıdığının bilincinde olan Cronin, biraz orijinal 'üçlemeden', çokça da 2013 yılındaki remake’den öğeler ödünç alarak adeta kendi 'kabus dünyasını' çiziyor. Ne seriyi tekrar 'şekillendirme' ne de konuyu modernize etme iddiasında olan Cronin sadece bir mekan değişimiyle ve yeni karakterle seriye yeni bir 'chapter' açıyor. Dolayısıyla daha ilk filmden hatırladığımız 'lanetli ruhun' yaklaşması aynı 'subjektif' kamerayla çekiliyor ve yine karakterler arasında patlak veren paranoya önce sözsel sataşmalara sonrasında şiddetli kavgalara dönüşüyor.

Bu arada filmdeki kan ve şiddet dozuyla ilgili bir karşılaştırma yapmamızda yarar var: Bu filmde de beklendiği gibi adeta bir 'kan banyosu' alıyoruz ama bizce yönetmen Alvarez, 2013 yılındaki remake’inde bunu deyim yerindeyse daha 'usturuplu' yapıyordu. Başka bir deyişle, Uruguaylı yönetmen, filminde dozunda bir görsel efekt yardımı alırken, Cronin çok daha grafik ve dolayısıyla daha suni kokan, yakın plan çekilmiş şiddet sekansları sıralamakla yetiniyor.

Bu açıdan baktığımızda "Evil Dead Rise", 2013 yılındaki selefi ile kıyaslarsak o kadar acımasız, epik ve çarpıcı değil ama yine de güzel bir 'nostalji' havası estiren ve dediğimiz gibi beklentisini yarattığı şeyleri tutarlı bir hikâye içine yedirmeyi başaran, zevk verici bir film…

ORMANDAKİ KULÜBEDEN ŞEHİRDEKİ DAİREYE…

"Evil Dead Rise"ın orijinal ve bizce yerinde buluşlarından biri, kullandığı mekan değişimi oluyor. Bu sefer hikâyesini ormandaki bir kulübeye değil şehirdeki eski bir daireye konuşlandıran film, aslında "13. Cuma"dan "Scream" serisine kadar giden korku filmlerinin yaşadığı bir 'şehirleşme' dalgasının son örneği oluyor. Ancak bu mekan değişimi hikâyedeki 'sıkışma' duygusunu, çaresizlik hissiyatını ve 'boğucu' bir havaya bürünen atmosferini zedelemiyor. Örneğin "Scream 6"nın yaptığı gibi kendini sokaklara 'salmıyor', aksine küçük ve birkaç odalı evinden çıkmıyor. Aynı şekilde hikâye aynı gece içerisinde başlıyor, devam ediyor ve bitiyor. Birkaç gün içerisinde değil…

İlk orijinal "Evil Dead", çok kısıtlı bütçesine rağmen artık 'kült' mertebesine ulaşmış, çok çarpıcı, (ruhu ele geçirilmiş birinin mahzende kapalı kalması, bir ormanın canlanıp bir kişiyi yakalaması gibi..) korkutucu sekanslar sunmuştu. Yönetmen bu sefer bu olayları apartman boyutlarına uyarlıyor. Örneğin mahzen kapağının yerini sıkı sıkıya kapatılmış bir daire kapısı, her taraftan saldıran ağaç sarmaşıklarının ve dallarının yerini eski bir asansörün kopmuş kabloları alıyor. Bu kendi çapında modernize etme gayretleri hedefini tutturuyor.

KARAKTERLER VE VERİLEN MESAJ…

Ne yazık ki mekan değişiminde göze batmayan hatta 'verimli' hale dönüşen bu 'geçiş', karakterler bazında bazı açıklar veriyor. 2013 yılındaki remake de dahil olmak üzere "Evil Dead" filmindeki karakterler başta ünlü Ash olmak üzere diğer slasher filmlerindeki gibi sadece potansiyel kurban olan, fazla bir özellik taşımayan gençler değillerdir. Gerçi bu filmde de bu derece tek boyutlu karakterler yok ama yine de anne Ellie, kız kardeşi Beth ve değişik yaşlardaki üç çocuğun beklendik kalıpların dışında sunulduğunu söylememiz biraz zor…

Bir de tabii gözümüze batan ve yönetmenin muhtemelen kabul etmek zorunda kaldığı 'klişe' kokan (Beth karakterinin) arınma, sorumluluk alma ve eski marjinal hayatından kurtulma gibi mesajlar var ki bunlar Hollywood sinemasının basmakalıp fabrika ayarlarına bir geri dönüşüne işaret ediyor.

Ama bütün bunlar filmin bütününü hesaba kattığımızda önemsiz kalıyor. Kesin olan şu: Bu sefer filmin yapımcıları arasında yer alan Sam Raimi ve Bruce Campbell’ın da sonucu gördüklerinde yüzlerinde ufak bir tebessüm ve memnuniyet ifadesi belirecektir muhtemelen!


Kerem Bumin Kimdir?

1976 yılında Paris'te doğdu. 1994 yılında İzmir Özel Saint-Joseph Lisesinden mezun oldu. 1996-2000 yılları arasında Strasbourg Sosyal Bilimler Fakültesinde (USHS) Tarih ve Edebiyat bölümlerinde okudu. Ardından 2000 yılında İstanbul'a geri dönüp 2004 yılında Bilgi Üniversitesi Sinema/ Televizyon bölümünden mezun oldu. 2004 yılından itibaren çeşitli uzun ve kısa metrajlı sinema filmlerinde ve Belgesel filmlerde yardımcı yönetmen olarak görev aldı. Semih Kaplanoglu'nun 'Süt' adındaki sinema filminin ekibinde yer aldı. Son birkaç yıldır Yunan yönetmen Angelos Abazoğlu ile birlikte, Arte kanalı için Belgesel filmler üzerinde çalışmaya devam ediyor . Gazete Duvar'da sinema filmleri üzerine eleştiriler yazıyor .