Bu da sosyalistlerin yerel seçim deneyimi
Bu kirli düzeni ve kapitalizmin azgın temellerini kemirerek adım adım aşındırmak, işleyemez hale getirmek, onun çöküşüne katkıda bulunacaksa seçimlerle kazandığımız mevziler önemsiz olamaz.
Özellikle adaylar üstünden süren tartışmalarla oldukça ilgi çekici bir Yerel Seçim süreci yaşıyoruz. Mayıs seçimlerinden sonra bu seçimde de tek adam rejimine karşı kararlı bir duruş gösterilmesi gerekiyor ve bu kararlılığın sonuçlarını almak zorundayız. Yoksa bu faşizan, sıkı otoriter, şiddet yanlısı iktidar karşısında toplumsal muhalefet yeni bir kırılmaya uğrayabilir. 14 Mayıs’ta sonucun bir yenilgi olmadığını vurgulamış ama seçimi kaybettiğimizi söylemiştik. Şimdi bu Yerel Seçim’de, sözgelimi İstanbul’un kaybedilmesini toplumsal muhalefetin yenilgisi olarak görecek miyiz? Önemli bir soru.
Sosyalist hareketin 1960’lar ve 1970’lerdeki tarihinde geçmiş seçimlerle ilgili deneyimine baktığımız zaman şunu görüyoruz: Genel seçimler sosyalist partilerin kendi güçlerini sınadıkları, ulaşabildikleri kitlesel yaygınlığı ölçmeye çalıştıkları alanlar olurken yerel seçimler doğrusu pek de ilgi alanımıza girmezdi. Bazı bölgelerde o yörenin sevilip sayılan üyeleri aday gösterilerek seçime girilmekle birlikte, bunlar her zaman tekil örnekler olarak kalırdı. Elbette Fatsa örneği var. Seçimlerle ilgili deneyimimizin tamamıyla dışında, bir başına artık tarihsel bir örnek sayabileceğimiz Fatsa deneyiminden bugün de çıkaracağımız önemli dersler kalmıştır bize. 31 Mart seçimiyse yerellerde hayalini kurduğumuz yaşam için sosyalist partilere oy verebileceğimiz ilk yerel seçim.
Bugün artık sosyalist partiler yerel seçime tam boy dalmış durumda. DEM Parti dışında, özellikle Türkiye İşçi Partisi’nin Yerel Seçimlerde gösterdiği atılganlık, adeta bir ilk örnek olduğu gibi, her gün yeni tartışmaları ve eleştirileri de birlikte getiriyor. Geçtiğimiz haftalarda çok sayıda belediye başkan adayının art arda kesintisiz biçimde açıklanması, kabul edelim ki sosyalist hareket için bir ilk. İlk olduğu için de gelen eleştiriler ve yapılan tartışmalar doğal karşılanmalı.
Türkiye İşçi Partisi, denebilir ki öteki sosyalist partilerden farklı bir seçim dönemi yaşıyor, seçim sürecine odaklanmış kesimleri de kendi odağına bağlı bir merkezkaç içinde tutuyor.
TİP’in hemen aldığı ilk –ve sonra değişmeyen– kararı, ülkenin kayyum bölgeleri dışında kalan ve mümkün olan her yerinde Belediye Meclisi seçimlerine girmekti. Bu kararın sonuna kadar uygulandığı görülüyor. Böylece Türkiye İşçi Partisi, ülkenin tamamında olmasa da, 14 Mayıs seçimlerinde 87 seçim bölgesinin yalnızca 54’ünde seçime girerek 1,76 oy oranıyla aldığı bir milyona yakın oyunu yükseltmek, dolayısıyla toplumsal karşılığını bir daha sınamak, görmek istiyor. İstiyor ki sosyalist bir parti artık bu ülkenin siyasal hayatının vazgeçilmez bir olgusuna dönüşsün. Bunun sonucu yalnızca TİP için değil, sol ve sosyalist muhalefetin toplumsal tabanının nasıl değişebileceğini göstermesi bakımından da önemli.
TİP 68 il, 711 ilçede seçime giriyor, 128 belediye başkan adayı gösteriyor ve öyle görülüyor ki adaylarının yarısından çoğu kadın – bu TİP için de yeni bir sıçramaya neden olabilir. Bu düzeyde bir seçim çalışması yapmakta herhangi bir olumsuzluk görmek, doğrusu siyasal ciddiyetle bağdaşmaz. Bizim amacımız kendimizle hoşnut olarak yaşamak değil, sınıfın ve halkın geniş kesimleri içinde yaşamak.
Öte yandan bir sosyalist partinin ülkenin hemen her yerinde bu denli yaygınlıkla Yerel Seçimlere girmesi, bunun için binlerce aday bulması, hiç de kolay olmayan kırtasiye işlerinin eksiksiz tamamlanması bile bana kalırsa sosyalist hareketimiz için yeni bir deneyim. Bu süreci içerden yaşayanlar Yerel Seçim sürecini yönetmenin hiç de kolay olmadığını sanırım görüyordur.
Sonuç olarak söyleyebiliriz ki TİP’in kayyum bölgeleri dışında seçime girmesi sosyalist hareketin toplumun bütün kesimlerinde yeni karşılıklar yaratmasını sağlayacaksa, bu seçim kararlılığı doğru demektir. Kendimize kapanmak yerine seçim gibi bir fırsatı böyle değerlendirmenin yanlışı olur mu.
Bu cezalandırıcı, ahlak ve akıl dışı düzenin içinden çıkmak için yerel seçimler de bir aşama. Biz nasıl seçimlerin mücadele yolumuzun üstündeki duraklar –önemli duraklar– olduğunu söylüyor ama asıl mücadelemizin yepyeni bir demokrasi ve sosyalizm için hayatın içindeki çok çeşitli alanlarında verileceğini –verildiğini– söylüyorsak, bu seçimi de iyi değerlendirmemiz gerektiğini biliyoruz demektir.
Bir hakikat olarak seçimleri nasıl değerlendirmemiz gerektiğiyle ilgili olarak, Türkiye İşçi Partisi yeni bir yol deniyor. Kamuoyunun önüne medya aracılığıyla her gün art arda yeni belediye başkan adayları belirleyip çıkarmak sosyalist bir partiyi her gün gündemde tutuyor. Bunda bir olumsuzluk var mı? Popülizm yakıştırmalarını görüyorum ama onların da popülizmin gerçek anlamını taşımadığını söylemek zorundayım. Siyasal İslamcı devlet kafasına, durun bakalım, derken, yanlışlarından vazgeçmeyen düzen muhalefetine de sıkı bir uyarı yapılıyor. Nitekim CHP son günlerde TİP’in yaygın ve ısrarlı aday gösterme ve seçim iddiası karşısında görünür bir tedirginlik yaşıyor.
Evet, bu kirli düzeni ve kapitalizmin azgın temellerini kemirerek adım adım aşındırmak, işleyemez hale getirmek, onun çöküşüne katkıda bulunacaksa seçimlerle kazandığımız mevziler önemsiz olamaz.
Kaldı ki kendi dünyalarımıza kapanıp seçimleri önemsizleştirmek bizden başka işçileri, emekçileri ilgilendirir mi? Körlemesine siyaset, devrimci olduğunu söylerken toplumsal hareketlerin sürekli yeni alanlar açabileceğini, böylece kazanılan her mevzinin sisteme de aynısını kaybettireceğini önemsemez görünür. Böyle anlayışlar bugün de tükenmiş değil. Türkiye sosyalist hareketinin bir bölümünün hâlâ bu arızayla malul oluşu çözemediğimiz bir sorun. Geçmişten bugüne böyle bir egemen düşünce içinde kalındığı için, sosyalist hareket gitgide daraldı ve neden sonra genişleyen toplumsal hareketlerin gölgesinde bugünlere gelindi.
Bu seçimleri daha iyi bir dünya, kolektif aklın kolektif halk için ortak üretimine dayalı, eşitlikçi bir dünya vizyonunu savunmak için de değerlendirmeliyiz. Bu düzene muhalefetin güncel biçimlerinin gelecekteki müşterek varlık biçimlerini geliştirebileceği gerçeğini nasıl görmezden gelebiliriz.
Kuşku duymak için nedenimiz yok: Birlikte yol arkadaşlığı yapacak bütün sol, sosyalist, devrimci parti ve çevrelerle birlikte yolumuzu açacağız. Bu seçim, elbette o seçim.