Bu galibiyet deplasman hakkı elinden alınan taraftarların
Sezonun geri kalanında futbolun asla sadece futbol olmadığı günler bizi bekliyor gibi görünüyor. Beklesin de. On binlerce insanın göçük altında donarak can verdiği, milyonlarca insanın evsiz barksız kaldığı, buna karşın tek bir sorumlunun bile istifa etmediği bir ülkede, futbol da sadece futbol olmasın elbette.
Gazete Duvar’a en son 3 Şubat’ta Adana Demirspor-Fenerbahçe maçını yazmıştım. Aslında ondan iki gün sonra Galatasaray-Trabzonspor maçını da yazacaktım. Yazmıştım da. Ama sonra aynı gecenin sabahında neler olduğunu biliyorsunuz. O yüzden o yazı yayımlanmadı. Ne yazdığımı şu an ben de hatırlamıyorum. Galatasaray-Trabzonspor maçında tam olarak neler olmuştu, onu da hatırlamıyorum. Ne önemi var ki?
Ve işte, bir ay sonra başka bir Fenerbahçe maçının yazısıyla yine buradayım. Aslında aradan sadece iki maç geçmiş. Fakat o iki maçın arasına öyle şeyler sığdı ki. Ne ülke aynı ülke, ne hayat aynı hayat, ne futbol aynı futbol, ne de bu yazıyı yazan ben aynı benim.
Bu şartlarda sahada futbol oynamak da çok zor kuşkusuz, aynı zamanda maçı seyredip dört başı mamur bir çözümlemesini yapabilmek de bir o kadar zor. Ama gel gör ki işimiz bu. O yüzden olabildiğince derli toplu bir şeyler yazmaya çalışalım…
ÇAĞDAŞ ATAN NELER GÖSTERDİ?
Kayserispor Teknik Direktörü Çağdaş Atan, maç önündeki demeçleriyle ne yapmaya çalışacaklarını açık açık anlatmayı seven bir teknik direktör. Dün akşam da maç öncesinde son derece açıktı. Fenerbahçe’ye karşı geriden pasla çıkmaya çalışmanın pek akıl kârı olmadığını, taktiksel anlamda güzel bir maç beklediğini, çok yoğun bir maç olacağını ve kendileri adına hatların arasına yerleşmenin çok önemli olacağını söyledi. Başka bir deyişle, Fenerbahçe’ye karşı pragmatist bir planla sahada olacaklarını duyurdu. Öyle de oldu.
Atan aynı zamanda toplu ve topsuz oyunda farklı formasyonları kullanmayı da seven bir teknik direktör ve bu anlamda ligdeki teknik direktörlerin pek çoğundan ayrışıyor. Dün akşam Fenerbahçe karşısında da takımının dört ayrı formasyonu kullandığı söylenebilir. Kâğıt üzerinde 4-1-4-1 formasyonuyla sahaya çıksalar da topsuz oyunda önde basarken 4-4-2 şeklini aldıkları, geriye çekildiklerinde de 5-3-2’ye döndükleri görüldü. Toplu oyundaysa daha ziyade 3-2-5 şeklinde sahaya yayıldılar.
Atan’ın bu ortodoks yaklaşımdan uzak taktisyenliğinin ise takımında bir kafa karışıklığı yarattığını söyleyemeyiz. Kayserispor ligde ne oynadığı en kolay tarif edilebilecek birkaç takımından biri. Dün akşam için de bu böyleydi. Bunu da bilhassa topsuz oyunda bağlı kaldıkları ilkelerine borçlular. Maç içindeki dizilişleri sürekli değişebiliyor, evet. Maçtan maça topla kurdukları ilişkinin niteliği de değişebiliyor. Ama bir şey neredeyse hiç değişmiyor; bire bir markaja ve önde baskıya dayalı savunma biçimleri.
FENERBAHÇE’NİN SORUNLARI DEVAM EDİYOR
Dün akşam Fenerbahçe karşısında da ilk yarıda bunu çok iyi uyguladılar. Bu sayede sarı-lacivertlilerin hem oyun üzerinde hâkimiyet kurmasını engellediler hem de kazandıkları ani toplarla tehlikeler ürettiler. Ama buldukları pozisyonları değerlendiremeyince ve ikinci yarıda baskılarının seviyesi düşünce, Fenerbahçe bariz sorunlar yaşadığı bir maçı nispeten rahat bir şekilde kazanmış oldu.
Yine de bu Fenerbahçe için olumlu bir galibiyet sayılmaz. Bilhassa Dünya Kupası’ndan sonra yaşadıkları sorunların pek çoğu devam ediyor. Birincisi; fiziksel kaliteleri ve önde baskıya dayalı futbolları Dünya Kupası öncesindeki seviyelerinde hâlâ değil. İkincisi; rakip yarı sahaya yerleştiklerinde üretmekte hâlâ sorun yaşıyorlar.
Bu iki temel sorun ise yalnızca Fenerbahçe’nin yapısal sorunlarından değil, aynı zamanda rakiplerin kendilerine karşı tutumlarını neredeyse tamamen değiştirmesinden kaynaklanıyor. Dünya Kupası’ndan önce Fenerbahçe’ye karşı geriden oyun kurmaya çalışan çok takım vardı, şu an ise hiçbir takım bunu denemiyor. Bu da hem Fenerbahçe’nin güçlü yanı olan önde baskısına yakalanmadan geçilmesine neden oluyor hem de onları zayıf yanı olan set hücumuna zorluyor. Jorge Jesus bu iki soruna karşı da hâlâ net bir çözüm geliştirebilmiş değil.
VE ÜLKENİN SORUNLARI…
Yine de güçlü bir rakibe karşı zor bir deplasmanda elde edilen galibiyet elbette önemli. Hele ki taraftarlarının hukuk dışı bir kararla deplasman tribünündeki yerlerini alamadığı bir maçta kazanmaları daha da önemli. Bu anlamda bu galibiyetin deplasman hakkı elinden alınan Fenerbahçe taraftarlarına ait oldukları söylenebilir.
Ama ne yazık ki önümüzdeki süreçte bu hak ihlâli tek seferlik yaşanan bir rezalet olmayacak gibi. İçinden geçtiğimiz bu olağanüstü felâket günlerinde, taraftarlar, belli ki en tabii hakları olan protesto haklarından vazgeçmeyecek, vazgeçmemeliler de. Ama aynı şekilde, taraftarları susturmaya çalışan baskıcı devlet otoritesinin ve oradan gelen emirlere boyun eğen yargının da hukuku çiğnemekten geri durmayacağı kesin.
Dün Kayseri deplasmanına gidemeyen Fenerbahçe taraftarları, yarın pekâlâ takımlarının kendi sahasındaki bir maçına da alınmayabilir. Bu hukuksuzluklara tüm kulüplerin birlikte karşı çıkması gerekse de, Kulüpler Birliği’nin geçen hafta yayımladığı utanç verici açıklamadan da anlaşılabileceği gibi, bu ne yazık ki mümkün değil. O yüzden taraftarların birleşik bir mücadelesine ihtiyaç var. Örneğin Kayserispor taraftarlarının, dün akşam maçtan sonra boş deplasman tribününe doğru giden Fenerbahçeli oyuncuları yuhalamak bir yana dursun, alkışlamasına ihtiyaç var. Fakat ne yazık ki, taraftarlar arasında da mutlak bir dayanışma paktının oluşturulması kolay görünmüyor.
Ama her hâlükârda, sezonun geri kalanında futbolun asla sadece futbol olmadığı günler bizi bekliyor. Beklesin de. On binlerce insanın göçük altında donarak can verdiği, milyonlarca insanın evsiz barksız kaldığı, buna karşın tek bir sorumlunun bile istifa etmediği bir ülkede, futbol da sadece futbol olmasın elbette.