Bu kitapların hepsini okudunuz mu?
Taze Nobelli Fransız yazar Annie Ernaux, pek yazılmayanı, yazılamayanı, yüreğin ta içindekini, gizli olanı, gizli kalması bekleneni yazmaya cesaret etti. Bu cesareti karşılık da buldu. Ama onun yazdığı bir şey daha var: Dünyadaki yerimiz… Yerimizi değiştirmenin verdiği acı… Ernaux, okuma eyleminin bu acıyı da içerdiğini söylüyor. Bu acıyı nasıl aşmalı?
Biz bu dünyada neredeyiz?
İşimiz gücümüzle, evimiz barkımızla, çabamızla, başarı ve başarısızlıklarımızla, statümüzle, kim olduğumuz ve olmadığımızla, tam olarak neredeyiz?
Her neredeysek, hangi çemberin, çemberlerin içindeysek, oradan bir adım dışarı kıpırdamamıza izin veriliyor mu?
Biz buna cüret ediyor muyuz?
Dünyadaki yerimizi kabulleniyor muyuz? Yoksa ‘yerimizi bilmek’ mi düşüyor bize?
Dünyadaki yerimiz, hiç dinmeyen bir sancı.
Birkaç gün önce Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Fransız yazar Annie Ernaux, ‘dünyadaki yerimiz’i, bu dinmeyen sancıyı, başkalarının gözündeki kendimizi çok güzel anlatır ama bunu anlatmakla kalmaz; bir imkânı da tarif eder: Cüret imkânını. Sosyal mücadeleden kadın hareketine bu imkânın taşlarını döşer.
*
Pek yazılmayanı, yazılamayanı, yüreğin ta içindekini, gizli olanı, gizli kalması bekleneni yazmaya cesaret etti Ernaux. Bu cesareti karşılık da buldu. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda sık okunuyordu. Nobel’le beraber, okur kitlesi daha da artacaktır.
Bizde Can Yayınları’ndan Siren İdemen çevirisiyle çıkan ‘Seneler’, ‘Babamın Yeri’, ‘Boş Dolaplar’, ‘Yalın Tutku’ hızlı okunabilen, güçlü metinler.
Yeni okurlar, Ernaux’nun dünyasına kolayca girebilir.
*
Hafıza…
Nobel Komitesi, gerekçeli açıklamasında, bu ödülü ona, kişisel hafızayı cesaret ve duyarlılıkla savunduğu için verdiğinin altını çizdi.
Ernaux’nun neyi nasıl yazdığı üzerine bundan sonra da epey yazılacaktır ama ben bu yazıda esasen ‘okur’ Ernaux’dan bahsetmek istiyorum.
Çünkü onun okumayla ilişkisi de yazdıkları kadar ilginç.
Sürekli okumak üzerine düşünen ve sonra dönüp dünyadaki yerine bakan bir yazar Ernaux.
Okumak, insanın dünyadaki yerini değiştirmesi için bir numaralı araç. En kolayı, en dolaysızı. Tek bir kitapla dünya değişebiliyor. Dahası, insan ‘okuyarak’ toplum içinde yükselebiliyor. Hayatını değiştirebiliyor. Ernaux, bunu en iyi bilen kişilerden. Çünkü, çocukken yaşadığı çıkışsız kasabada, annesinin imkânları onun için zorlamasıyla okuyabilmiş. Hayatı değişmiş. Sonra da insanları okutmuş, bir öğretmen olmuş; yazdıklarını insanlara okutmuş, bir yazar olmuş. Okumayla her düzeyde ilişki kurmuş.
*
Ernaux, okumayla insanın dünyadaki yeri arasındaki ilişkiyi, ‘Okumak, Hatıralar ve Notlar’ başlıklı ilginç deneme yazısında bizzat kendisi anlatıyor.
Deneme şu satırlarla başlıyor:
“Birkaç yıl önce, gençlik çağlarımdan beri görmediğim bir kuzenim, yaşadığımız kasabadaki hastanede annemi ziyaret etti, buralara kadar gelmişken benim evime de uğradı. Salonun eşiğinde birdenbire durdu, bakışı karşıki duvarı boydan boya kaplayan kitap raflarına kitlenmişti. Kuşkuyla, hatta biraz korkuyla 'Bu kitapların hepsini okudun mu' diye sordu. 'Evet dedim. 'Hemen hemen hepsini okudum.'”
Ernaux, kuzeninin bu cevaptan çok etkilendiğini anlatıyor. Bu kadar çok kitap nasıl okunur? Sonra da kısaca kuzeninden bahsediyor: Onların evinde bir Tarzan çizgi romanı haricinde hiçbir kitaba rastlamadığını, kuzeninin 14 yaşında okulu bıraktığını, orada burada çalıştığını…
Ve bu soruyu ona bir daha kimsenin sormadığını: Bu kitapların hepsini okudunuz mu?
Bu soruyla beraber bir hesaplaşmaya giriyor yazar.
O günden sonra kitaplarının sayısının çok arttığını ama evine girip çıkan kimsenin bunu yadırgamadığını söylüyor. Gazeteciler, eleştirmenler, öğrenciler… “Belki bir yazar olarak daha fazla kitaba sahip olmam gerektiğini bile düşünmüşlerdir” diyor Ernaux.
Onun ait olduğu çevreye göre okumak doğal. Başkası mümkün mü?
Başkası…
Başka çevreler, başka hayatlar. Paralel hayatlar. Okumanın dokunmadığı, dokunamadığı, okumayla değişmeyen hayatlar…
Hayatın okumaya imkân vermediği durumlar…
Evet, başkası da mümkün. Hayata dahil.
*
Yazar, okumak meselesinin kendisi için bir yara olduğunu anlatıyor. Hele babasıyla ilişkisinde…
‘Babamın Yeri’ isimli eserinde bütün bir kitabı ayırdığı babasına bu denemede de yer veriyor ama bu defa onun okumayla ilişkisini sorgulayarak.
Mazbut bir taşra kasabasında hem işçilik yapan hem de kafe-bakkal karışımı bir dükkân işleten babasının kitap okuduğu görülmezmiş. Tek okuma faaliyeti, ‘Paris-Normandie’ isimli yerel gazeteyi okumaktan ibaretmiş. Ernaux, çocukken bu duruma çok içerlediğini söylüyor. Kendisini yeni dünyalara götüren kitaplar neden babasının ilgisini çekmiyor? Bunu bir gün babasına sorduğunda aldığı yanıtı unutamamış:
"Kitaplar senin için iyi ve güzel olabilir. Ama ben yaşamak için onlara ihtiyaç duymuyorum.”
*
“Bu sözler yıllar boyu hep içimde durdu. Bir sancı ve dayanılmaz gerçeklik gibi. Babamın neyi kastettiğini çok iyi anlamıştım. Alexander Dumas, Flaubert ya da Camus okumak ona bir kafe sahibi olarak, müşterileriyle ilişkilerinde hiçbir şey sağlamayacaktı. Öte yandan, benim için öngördüğü ve umut beslediği gelecekte, kitapların bir ağırlığı olduğunu, onların tiyatro, opera ve kış sporlarıyla aynı pakete (bir başka ifadeyle kültürel bagaja), yani daha üstün bir dünyaya dahil olduğunu da seziyordu. Tüm bunları anlamıştım ama bu hali kabullenemiyordum. Kitapların dünyasının, annemle birlikte benim için en kıymetli olan bu insana sonsuza dek kapalı olduğunu düşünmeyi reddediyordum. Babamın bu sözleri onunla aramda beliren ve adını koyamadığım bir ayrılığa işaret ediyordu. 12 yaşındayken bir köylü çocuğu olan babamla, aynı yaşta tahsiline sarılmış olan benim aramdaki ayrılığa… Babam sanki bana arkasını dönüyordu. Benim ona acı verdiğim gibi o da bana acı veriyordu. Okumak, ikimizin de birbirimizde yaralar açmamıza neden oluyordu.”
Dünyadaki yerimiz…
O yeri değiştirme isteği. O yeri değiştirmek için kullandığımız araçlar ve ardımızda bıraktıklarımız.
Bugün edebiyat dünyasının en tepesine çıkmış olan bir yazar, bakın, bize, hayatın her alanının, bu arada edebiyatın, edebiyatla uğraşmak bir yana edebiyatın okuru olmanın bile ne kadar sınıfsal olduğunu, olabileceğini anlatıyor.
*
Yazar, hayatı boyunca, babasının, çevresinin, onlarca binlerce yüz binlerce insanın yaşadığı sıkışmışlığın nasıl bir kadere dönüştüğünü sorgulamış.
Bir başka Nobelli yazar Orhan Pamuk, ‘Yeni Hayat’a “Bir kitap okudum ve hayatım değişti” diye başlamıştı.
Ernaux, değişemeyen hayatların ızdırabını da hissetmiş.
İnsanın dünyadaki yeri acı verir bazen. O yeri değiştirsen de acı verir, değiştirmesen de.
Okumak çünkü yabancılaştırır da…
“Okumanın temsil ettiği çelişkinin tam ortasındaydım. Okumak beni kendi insanımdan, onların dilinden, hatta onların sözcüklerinden başka sözcükler kullanan kendimden bile ayırıyordu. Ama kendimi özdeşleştirdiğim sözcükler vasıtasıyla beni bilmediğim dünyalara da bağlıyordu. Okumak budur işte: Ayırır ve bağlar.”
*
Ernaux, doğal olarak, okumanın yanında saf tutuyor. Onun ayırmaktan çok bağlama işlevini önemsiyor.
“Bu kitapların hepsini okudunuz mu” sorusunun hayatta bir karşılığı var. Sorulmadığı zaman bile var.
Okumak insanı değiştiren bir eylem. Ama bazı şeyler değişmiyor. Değişemiyor.
Okumak, bazen yara da açabiliyor. Tıpkı okumamak gibi.
Taze Nobelli Ernaux, bu yarayı ancak yazarak kapatabileceğini düşünmüş.
“Yazmaya 20 yaşında başladım. Roman taslağını bir editöre gönderdim ve reddedildim. Annem hayal kırıklığına uğramıştı, babamsa neredeyse rahatlamıştı. İlk kitabımın yayımlanmasından beş yıl önce öldü babam. Beni yazmaya sevk eden itici gücün ya da yazmaktaki nihai amacımın, ‘normalde okumayan insanların beni okuması’ olup olmadığını merak ederim.”
*
Yazmaktaki itici güç… Nihai amaç.
“Neden yazıyorsunuz” sorusuna da kuvvetli bir cevap.
Bir kitap okuyunca hayat değişebilir. Başkalarının hayatlarını değiştirmek için de belki kitap yazmak gerekiyor.
Bunu da en iyi genç Fransız yazarlar biliyor. Ernaux’ya saygılarını ve hayranlıklarını sunmak için yeni kitaplarını ona gönderen çiçeği burnunda yazarlar…
Bir süre sonra, ondan, bu yazar-öğretmenden, ‘kitaplarının okunduğuna’ dair bir not alıyorlar. Çocukların ödev kâğıtlarını inceleyen titiz bir öğretmenin, kendi el yazısıyla kaleme aldığı bir not. “Devam edin” diyen, destek ve güç veren bir not.
Devam edin diyor Ernaux.
Yazmaya devam etsinler ki okunacak kitaplar çoğalsın. İmkânlar çoğalsın. Yer değiştirmenin ağrısı azalsın…
Yenal Bilgici Kimdir?
Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.
Brezilya günlükleri: Anne biz artık zengin miyiz? 21 Temmuz 2024
Tourists, Go Home! 14 Temmuz 2024
100 bin oyla Meclis’e giren gergedan Cacareco’nun ilham veren hikâyesi 07 Temmuz 2024
Cézanne’ın dağı, Sisifos’un çilesi, hem tanıdık hem yepyeni 30 Haziran 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI