'Buenos Aires canım'*
Buenos Aires'te isyan günleriydi. Esrik bir özgürlük tadı vardı her yerde. Herkes hemen âşık olup, ardından yine âşık olabiliyordu mesela. Kendilerine sadakat duyuyordu herkes, kimse yalan söylemiyordu kendine ve kandırmaya çalışmıyordu kendini.
Barın arkasında üst raflardaki şişeler toz içindeydi. Çok güzel görünüyordu ama. Bulutlara saklanmış yıldızlar gibiydi, eğer biraz içmişseniz 'gibi' de demeyebilirdiniz. Belki de sigara dumanındandı. İçerde sigara içiliyordu tabii ki, yani bar gibi bardı. Tavanda bir büyük pervane vardı. Çalıştığında biraz dağılıyordu bulutlar, artık neden olmuşsa, sigara dumanı, toz ya da insan soluklarından ve geriye hüzün kalıyordu içeriyi dolduran tangodan.
Kimse dans etmiyordu. Sadece tango söylenen bir yerdi. Zaten çok küçüktü ve aksine çok kalabalık. Birbirimizin soluğunu içimize çekebildiğimiz günlerdi. Belki hatırlarsınız, maskesiz…
Buenos Aires'te isyan günleriydi. Esrik bir özgürlük tadı vardı her yerde. Herkes hemen âşık olup, ardından yine âşık olabiliyordu mesela. Kendilerine sadakat duyuyordu herkes, kimse yalan söylemiyordu kendine ve kandırmaya çalışmıyordu kendini.
Elleri hâlâ benzin kokan barikat çocukları geliyordu. Büyük bir marketten yağmalanmış kot pantolonları giymiş olanları vardı. Biraz acele ile seçilmiş bedenleri, biraz bol ya da dar geliyordu, yanmış lastik karası olmuştu paçaları.
-Mohikanlar gibi ateşler yakıyorlardı sokaklarında-
Tuvaletin yanında çok küçük bir odaları vardı şarkı söyleyenlerin. Hep aynı iki kişiydi. Söylerken mikrofon da kullanmıyorlardı. Rom içiyordu beklerken odada biri, ses açmak için iyi olmalıydı. Dışarıyı aratmayacak kadar sigara dumanıydı içerisi. Her akşam söylüyorlardı burada ama heyecanlı gibiydiler. Benim küçük kameraya konuştukları için olamazdı. İşlerini seviyorlardı mutlaka, kim sevmez tango söyleyebilmeyi…
-Me Buenos Aires querido-*
Her akşam da sevilmez diyebilirsiniz. Rom bu yüzdendi bence, Her akşamı yeniden sevebilmek için olabilirdi. Yine de bir sürü işten iyidir bence, bir devlette memur olmaktan iyidir, yok orada çalışmak zorunda kalanlara değil itirazım, devletlere, keşke olmasaydılar. Başkanları da olmasaydı, dutluk yapardık her yeri…
Gittikçe daha kalabalıklaşıyordu. Zaten ufak bir yerdi. Bar tezgahında bile bardak koyacak yer kalmamıştı. Biraz da peynir ve chorizo tabaklarındandı bu ama, ince ince dilimlenmiş. Çok güzel gidiyordu bira yanında. Odadan çıkıp, zorla sıyrılarak, barın ortasına gitti tangocular. Bir sandalyesi vardı, gitar çalanın. Herkes biraz geri gidip onlara yer açtı. Dışarıda kapı önünde duranlar da içeri girdi. Daha da çok insan gelmeye başladı ama onlar da içeri sığdı. Daha çok kişi sevgili oluyordu çünkü ve daha yakın herkes…
Ve herkes çok keyifliydi. Bugün bir başkan kovalamıştık sarayından, cehennemin dibine…
*‘Mi Buenos Aires querido’ – Bir Carlos Gardel tangosu…