YAZARLAR

Bugün iki ayrı şeyden söz etmek istiyorum size…

Büyük Postane'ye gidip, toplu telgraflar çekmiştik, 1985’ti galiba. O masanın üzerine dirseklerimizi yaslayıp yazmıştık telgrafı, polis takibinde tabii ki ve toplu dediğim de 10-15 kişiyizdir. Bir şey derlerse anayasal dilekçe hakkımızı kullanıyoruz diyecektik, diye hatırlıyorum. Masum isteklerden hareket edip, insanların kafasını karıştırmak istiyorduk!

İlkin internette dolaşıyordu. İstanbul’da Büyük Postane'nin antika masasının yerinde, yellerin esmesiydi. Yeller dediğime bakmayın, yerine bir masa koymuşlardı. Diğeri ne kadar, estetik, kullanışlı ve güzel ise yenisi o kadar, hiçbir şey olan, bir masa. Hani, mutlaka ayaklarının altına, ikiye kıvrılmış bir mukavva parçası sıkıştırılanlardan ya da sigara paketi ama yine de sallanır, öyle bir masa işte. Plastik balkon masasından hallice, talebe yemek masası seviyesinde, bir masa işte. Masa da masa değilmiş hali, kesinlikle.

İnsan üstünde hiç yazmak istemez ve hatta pul bile yapıştırmak zor gelir ve zaten mektup yazmak denilen şey tarih olmuş, fatura dolu posta kutusu….

Neyle uğraşıyorsunuz, insanlar kayboluyor hâlâ bu ülkede derseniz tam böyle bir şey işte, masa bile yok. ‘Onu bile mi çalmış biri’ sorusu bu; masa nerede?

1980 faşist cuntasından sonraki ilk eylemlerdendi sanırım, bir şeyler için, çok muhtemel hukuk fakültesi sınav sistemi değişsin filan diye, Büyük Postane'ye gidip, toplu telgraflar çekmiştik, 1985’ti galiba. O masanın üzerine dirseklerimizi yaslayıp yazmıştık telgrafı, polis takibinde tabii ki ve toplu dediğim de 10-15 kişiyizdir. Bir şey derlerse anayasal dilekçe hakkımızı kullanıyoruz diyecektik, diye hatırlıyorum. Masum isteklerden hareket edip, insanların kafasını karıştırmak istiyorduk! Ertesinde ‘Bütün iktidar Sovyetlere’ demeyi düşünüyorduk telgrafla, polis şefi kanaatiyle. Yani güzel yazılırdı o masalarda. Belki o günleri hatırlamayan ve hayatında telgraf çekmeyenler için söylemeliyim, telgrafı bir matbu kağıda yazıp, kimlik ile birlikte veriyordunuz, telgrafçı çekiyordu, eğer üstündekileri beğenirse. -Herkes telgrafçı Hamdi Efendi değildi- Bizim bu radikal eylemimizi ve daha neler neleri yaşamıştı o masa. Şimdi neredeyse artık masa ve arkasında altın bir musluk vardır belki de…

-Bunu da anlamıyorum. Yani zengin olmanın iyi tarafları var tabii ki. Mesela güzel manzaralı bir ev, hani şöyle lebiderya ya da yeşili içine vuran sürgülü balkon kapılı, sanki açılınca kendini ağacın üst dalında -ama sağlam çok- zannettiğin bir yuva ya da kapıyı açınca, cumburlop diye içine dalabileceğin bir havuzu filan anlıyorum. Madem çok zenginlik içinde ve çok muhtemel beddualar altında yaşamayı göze almışsın, cefasını çekmesen de sefasını sürüyorsun, eyvallah ama o altın musluk ne? Yani ne işe yarar? Klorunu mu alıyor altın, boz bulanık Terkos suyunun ya da kireç dibine dibine mi çöküyor, içinden sıyrılıp da geçtiğinde? Cehaletimi mazur görün, altın musluk sahipleri; Neden? -
- ‘Kadınlar, erkeklerin kendilerine vermediği değeri, pırlanta yüzüklerde filan bulmaya çalışıyor.’ diyordu Merve Tuba Tanok - 

Şimdi anlatacağım ikinci şeye geliyorum. 12 Eylül dönemlerinde, devrimcilerin kendilerini anlattığı bir belgeselde seyrettim. Bir banka soygunu sonrasını anlatıyordu arkadaş. -Üstünden 40 yıl gibi geçtiğinden ve zamanaşımı olduğundan anlatılabilir şeylerdendi.- Bir banka soygunu yapmışlardı beş kişi. Oldukça başarılı bir soygun. Sonra para dolu çantaları vermişlerdi. İstanbul’da karşı yakaya geçmeleri gerekiyordu. Vapura ve otobüse binmek için ceplerindeki paraları topladıklarında, sadece iki kişilik yol parası çıktı. Üçü kaçak bindi vapura ve otobüse. Bunu tekrarlamama gerek yok ama onur duyuyor insan bunu vurgulamaktan; ceplerinde otobüs ve vapura binecekleri paraları yoktu ama soydukları banka parasından, bir tane bile çekip almamışlardı.

-Hele bunu yapanlar arkadaşları olunca, daha da keyif alıyor bu onurdan insan-

İki ayrı dünyadan söz ediyorum, hiçbir kez, yan yana konamayacak.

Ama yine de sormadan edemiyorum; masa nerede?


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...