Buldan: Bahçeli'nin 8 Kasım'da konuşan Bahçeli ile bir araya gelerek ortak bir karar vermelerinde fayda var

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin geçen haftaki grup toplantısına işaret ederek iki açıklama arasında tutarsızlık olduğunu ifade etti.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında gündemdeki gelişmelere dair açıklamalarda bulundu.

MA'nın haberine göre, İstiklal Caddesi’nde 6 kişinin ölümüne neden olan saldırıyı kınayarak sözlerine başlayan Buldan, “İstanbul’un merkezi Taksim’de 2 gün önce yaşanan patlamada şimdiye kadar 6 yurttaşımız hayatını kaybetti ve aralarında ağır yaralıların da olduğu 81 yurttaşımız yaralandı. Konuya ilişkin yaptığımız ilk MYK açıklamamızda tarifsiz acımızı paylaşmış, halklarımıza başsağlığında bulunmuştuk. İktidar aklı Taksim’deki patlamada gerçekleri karartmaya ve gerçekleri gizlemeye çalışıyor. Bu vahşetin ilk anından itibaren manipülasyona başlayan, algı operasyonlarından medet uman akıl, sosyal medya karartması ve yayın yasağıyla ne yazık ki Türkiye halklarının gerçekleri öğrenmesini de engellemeye çalışmıştır. Ancak çok geçmeden, ortada bir bombalı saldırının ve acımasız bir katliamın olduğu anlaşılmıştır” dedi. 
 
Buldan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

BİZ BU SALDIRILARI TANIYORUZ: Öncelikle belirtelim ki, partimiz bu ülkede şiddetsiz, çatışmasız, özgür ve eşit bir yaşam için mücadele eden, bunun için ağır bedeller ödeyen, Ankara’da, Suruç’ta, Diyarbakır meydanında bu şiddetin doğrudan hedefi haline gelen bir partidir. Gerekçesi ne olursa olsun, failleri kim olursa olsun, bu tür katliamcı saldırıların tavizsiz bir şekilde karşısında durmuştur ve durmaktadır. Yurttaşları hedef alan bu insanlık düşmanı saldırıları kınamakta ve lanetlemektedir. Yaşadığımız büyük kayıpların ve derin acıların son bulması için mücadelemizi tam bir kararlılıkla sürdürmekteyiz. Biz bu saldırıları 2015’teki 10 Ekim Ankara Gar Katliamından, Suruç Katliamından, partimizin mitingine yönelik Diyarbakır’da gerçekleştirilen katliamdan, Antep’teki düğün katliamından ve IŞİD eliyle gerçekleştirilen sayısız saldırılardan biliyoruz ve tanıyoruz. Türkiye toplumuna korku salarak, şiddet ortamını büyüterek siyaseti dizayn etme çabalarına da yabancı değiliz. Algı operasyonları ile toplumu kutuplaştırarak karanlık planlarla seçim sürecini dizayn etme çabalarına HDP olarak asla izin vermeyeceğiz ve tüm demokrasi, hukuk ve adalet mücadelesi sürdürenlere de çağrı yapıyoruz ve bu konuda ortak tutum sergilenmesinin elzem olduğunu belirtiliyoruz.

DEMOKRATİK SİYASETTE ISRARCI VE KARARLIYIZ: Topluma dayatılan bu şiddet iklimi hep birlikte reddedilmeli ve yaratılmak istenen kutuplaştırma tuzağına düşülmemelidir. Sorunlarımızı konuşarak, diyalogla çözme temel yaklaşımından asla uzaklaşmamalıyız. Biz demokratik siyasette ısrarcı ve kararlıyız. Ülkenin ihtiyacı acil demokrasi, hukuk, adalet ve eşitliktir. Her türlü kaos planına, savaş ve çatışma siyasetine, toplumun şiddetle esir alınma girişimine karşı durmak her vicdan sahibi yurttaşımızın görevidir. Bir kez daha Taksim saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet yaralılara acil şifalar diliyor halkımıza başsağlığı diliyorum. Siyasetin ve parlamentonun bu acı olaydan çıkaracağı sonuç, hamaset yarışı değil, çözümsüzlük ve şiddet sarmalından ülkeyi ve toplumu bir an önce kurtaracak demokratik yolları birlikte tartışmak ve çözüm üretmek olmalıdır. Toplumu esir almaya çalışan kaos planlarını boşa çıkarmanın yolu, güçlü bir demokrasi programını bu ülkenin gerçeğine dönüştürmekten geçer. HDP yıllardır bunun mücadelesini yürütmekte, Türkiye’nin demokrasi yörüngesine oturması için var gücüyle çalışmaktadır.

ÇÖZÜM YERİ PARLAMENTODUR: Yıllardır ısrarla bu ülkenin en önemli sorunlarından biri Kürt sorunudur, çözümü de diyalog ve müzakeredir diyoruz. Çözüm yeri parlamentodur diyoruz. Tecritle, güvenlikçi politikalarla, ret ve inkârla bir yere varamazsınız diyoruz. Kürt sorununda izlenen savaş politikaları yıllardır bu ülkeyi karanlıkta bıraktı. Toplumda derin yaralar açtı. Açmaya da devam etmektedir. Çözümsüzlük karanlığının yaratmak istediği dizayna karşı demokrasiyi ve barışı bu ülkede hep birlikte kurmamız kaçınılmaz bir sorumluluk olarak herkesin omuzlarındadır. Böyle devam etmez, edemez. Sorunu yok sayan, çözüm çağrılarına kulak tıkayan siyasal anlayışlarla Türkiye bir adım ileriye gidemez. O yüzden herkesin kendi politikasını bir kez daha gözden geçirmesi gerektiğini HDP olarak ısrarla dile getiriyoruz. Kürdü de Alevi’yi de her bir inanç ve kimliği de eşit yurttaşlıkta buluşturalım, herkes eşit ve özgür bir yaşam içerisinde kendisini görsün, bunun güçlü adımlarını atalım diyoruz. Buna kulak tıkayanlar, bilmelidir ki, yaşanan krizlerin ve tıkanmanın sorumlusu asla ve asla olmaktan kurtulamazlar.
 
HDP’YE YAKLAŞIM; DEMOKRASİYE, ORTAK GELECEĞE VE BİRLİKTE YAŞAMA OLAN YAKLAŞIMDIR: Yine ülkenin kaynakları ve bütçesi savaşa, talana ve soyguna değil, halka gitsin, yoksulluğu bitirelim, sosyal adaleti getirelim diyoruz. Bu savaş düzenine hep birlikte karşı duralım diyoruz. Yolsuzlukları ve yoksulluğu durdurmanın yolu, bunu yaratan savaş düzeninin karşısında durmaktan geçer. Siyasal muhalefet eğer bu düzene karşıysanız, bu düzenin beslendiği damarlara da oksijen üreten politikalardan bir an önce vazgeçeceksiniz. Son günlerdeki tartışmalar bağlamında bir konunun altını özellikle çizmek istiyorum. Varlığını sadece ve sadece HDP’nin yokluğuna, HDP’siz bir siyaset zeminine bağlayanlar büyük yanılıyorlar. Bu zeminden asla bir demokrasi düzeni çıkmayacağını çok iyi bilmeliler. Ortak gelecek hiç çıkmayacağını herkes bilmelidir. HDP’nin devrede olduğu bir siyaset, Türkiye’yi her sorunuyla çözüm zemininde buluşturan, yüzleştiren bir demokrasi anlayışına dayanmaktadır. Bunu her platformda ifade ediyoruz bugün bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum. O yüzden HDP’ye yaklaşım; demokrasiye, ortak geleceğe ve birlikte yaşama olan yaklaşımdır. 
 
HDP CEZAEVLERİNE ATILA ATILA SİYASET YAPIYOR: Demokrasi umutları eğer bugün halen güçlüyse, değişim umudu halen canlıysa, toplumsal cesaret halen etkiliyse işte tüm bunlar HDP’nin, Kürt halkının, demokrasi güçlerinin, kadınların, emekçilerin yürüttüğü demokratik mücadele sayesindedir. HDP, öyle koltukta oturarak siyaset yapmıyor. HDP meydanlarda, sokaklarda direne direne, bedel ödeye ödeye, kolları bacakları kırıla kırıla, cezaevlerine atıla atıla siyaset yapıyor. Bu siyasi mücadeleyi yürütürken hem demokrasiye hem de topluma kazandırmaya çalışmaktadır. Demokrasinin de hak ve özgürlüklerin de, toplumsal barışın da, gerçek adaletin de çıtası HDP’nin fikriyatıdır. HDP’nin demokratik siyaseti getirdiği düzeydir. Biz güçlü toplumsal mücadeleye ve ilkeli siyasal müzakere çizgisine sonuna kadar bağlıyız ve bu hattın kesinlikle kazandıracağına da inanıyoruz.
 
HDP’YE BİR SANİYE BİLE TAHAMMÜLLERİ YOKMUŞ!: MHP’nin Genel Başkanı bugünkü grup konuşmasında yine partimizi hedef aldı. Sadece partimizi hedef alarak değil partimize oy veren milyonlarca insanı hedef aldı. HDP’ye bir saniye bile tahammülleri yokmuş! Geçen haftaki grup konuşmasında ise AKP heyetinin, HDP Grubunu Meclis’te ziyaret etmesiyle ilgili “gayet doğal” demişti. Bugün ise yine HDP’yi hedef alan konuşmalar yaptı ve bir hafta sonra eski ayarlarına geri döndü. Kendisine naçizane tavsiyemiz şudur: Bugün konuşan MHP Genel Başkanının, 8 Kasım’da konuşan MHP Genel Başkanıyla bir araya gelerek ortak bir karar vermelerinde fayda var. Onlara söyleyecek başka şey yok. Bir kez daha vurguluyorum ki; HDP halklar arası bir köprüdür. Bu ülkenin de, demokrasinin de, birlikte yaşamın da harcıdır. HDP’nin açtığı yol, açtığı kapı, bu toprakların hasret kaldığı eşit ve özgür yaşamın kapısıdır, birlikte yaşamın umudur. Çözüm bekleyen, bizlere umut bağlayan halklarımızı yeni bir dönemle kesinlikle buluşturacağız. Karanlığın bu ülkeyi teslim almasına HDP asla izin vermeyecektir.
 
AYAKKABI KUTULARIYLA PARALARI KAÇIRIYORLAR: Toplumun en acil sorunlarının başında herkesin derinden yaşadığı ekonomik çöküş yer aldığını her grup toplantımızda belirtiyoruz. Tabi, iktidar, halkın her gün konuştuğu ekonominin siyaset gündeminde yer almaması için algı çalışmalarıyla başka gündemler yaratma peşindedir. Bunu biliyor ve görüyoruz. Ama biz gerçekleri söylemeye her daim devam edeceğiz. Halk her gün geçim derdinde kan ağlarken, insanların aklıyla alay edercesine çıkmışlar, ‘Ekonomisi göz dolduran bir Türkiye yarattık’ diyerek bir kez daha Türkiye toplumuna hayal satmaya devam ediyorlar. Türkiye’yi Dünya Sefalet Endeksinde 1’inci sıraya yerleştirdiklerini sanırım unuttular. Ama utanmadan bir de çıkıp göz dolduran ekonomi yalanını ortaya atıyorlar. Her gün iş bulma ümidi ile sabah evinden çıkıp, akşam dolu gözlerle evine dönen işsiz yurttaşların yaşam mücadelesi verdiği bir ülke yarattılar. Markette çocuğuna süt alamayan anne babaların çaresizlikten gözlerinin dolduğu bir Türkiye yarattılar. Siz hangi göz doldurmadan ya da göz dolduran ekonomiden bahsediyorsunuz. Türkiye halkının artık bu yalanlara karnı toktur. Kendi rüşvet ve yolsuzluk ekonomileri tabi göz dolduruyor. Cep dolduruyor. Kasaları dolduruyor. Ayakkabı kutularıyla paraları kaçırıyorlar. Bunu da açık yapıyorlar. Bunun farkındayız. Türkiye eski Türkiye değil herkes her şeyin farkında.
 
SAYIŞTAY DA ORTAYA KOYDU: Ama halkın ekonomisi ise gözyaşı döktürüyor. Ama iktidar bu gerçeği görmez, bu gerçekle yüzleşmez ve utanmaz bir gerçekliğe sahip. Üstelik bir de ‘Biz çözeriz’ diyorlar. Elinizi tutan mı var? Neden çözmüyorsunuz? Çözemiyorsunuz? Bunu anlatacak bir tek yetkili yok karşımızda. Biz sizin neleri çözdüğünüzü gayet iyi biliyoruz. İşte uluslararası raporlar ortada. Uluslararası raporlarında özellikle OECD’nin raporunda ‘Türkiye rüşvetle savaşmıyor’ tespiti yapılmaktadır. Kurdukları rüşvet ve yolsuzluk çarkı dünyanın dilindedir. Sayıştay da ortaya koydu. İktidar belediyeleri tam bir yolsuzluk çukuruna dönüşmüş durumdadır. Merkezden yerele varıncaya kadar her yeri yolsuzluk çarkına çevirdiler. Özellikle de kayyım belediyeleri, tam bir yolsuzluk çöplüğü durumundadır. Kayyım yönetimindeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde belediye binası dâhil tüm taşınmazlar hacizli durumdadır. Bunun altını bir kez daha çizmek istiyorum. Bu gidişle kayyıma da haciz koyarsalar hiç kimse şaşırmasın, hatta yeridir, kayyıma haciz gelmesi yerinde isabetli bir durum olacaktır. Çünkü o kayyımlar halkın iradesini gasp etmiştir. O kayyımları halkımız asla kabul etmiyor, o kayyımları ilk yapılacak yerel seçimlerde ellerinin tersiyle Ankara’ya göndermenin zeminini hazırlıyorlar. Onlar da Saray’da kendilerine kayyım hazırlasınlar. Yaptıkları ilk şey, 23 milyonluk lale almışlar. Yandaşlardan birini yine ihya etmişler. Bunlar kendileri için resmen lale devri ilan etmişler! Halkın parasıyla Lale devri yaşıyorlar. Halk bunu unutmaz, unutamaz. Ben de diyorum ki; hiç merak etmeyin, seçimlere az kaldı. Sizin bu lale devrinizi bitireceğiz, bitireceğiz! Lale devriniz sona erecek. Kuruyan lalelerinizle, çöken hanedanlığınızla baş başa kalacaksınız! Türkiye halkı bu ülkede söz sahibi olacak siz de yolsuzluklarınızla anılacaksınız. Bu yolsuzluk koalisyonu lale devrini yaşarken, işçi ve emekçilere, çocuk işçilere ise ölüm devrini yaşatmaktadır.
 
SÖMÜRÜ DÜZENİ KURDUKLARININ FARKINDAYIZ: Bakın! Geçen hafta Hatay’da 14 yaşındaki Dicle Nur Selçuk, gece saat 10’da mevsimlik işçi olarak çalıştığı narenciye fabrikasında elbisesi makineye sıkıştığı için hayatını kaybetti. Buradan ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum. 14 yaşındaki bir çocuk iş cinayetinde hayatını kaybetti. Dicle’nin elbette ki hayalleri vardı. Güzel günlerde yaşamak istiyordu. Onun hayallerini çaldılar, yarım bıraktılar. 14 yaşındaki bir çocuğun gece 10’da çalışmak zorunda bırakıldığı bir ülke yarattılar, bir sefalet ülkesi yarattılar. Yarattıkları bu rezil sömürü düzeninin çarkları arasında hayatını kaybeden onlarca yüzlerce çocuk var.  Amasra’da 3 kuruşun hesabı yapılarak önlem alınmasına mani olunan rant şebekesi yüzünden hayatını kaybeden 41 emekçi var. Bursa’da bir evin içerisinde 8 çocuk ve 1 annenin hayatını kaybettiği, mültecilerin canlarının kıymetinin kar hırslarının yanında bir hiç olduğu gerçeği varken, iktidarın bankaları, büyük şirketleri, patronları, müteahhitleri ise kar üstüne karlar koymaktadır. İşte çürüme ve rezillik tam da budur. İşçinin, emekçinin, çocukların canını alan, emeğini sömüren vahşi bir sermaye ve sömürü düzeni kurduklarının farkındayız. İşte Türkiye’deki yoksulluğun en büyük sebebi, büyük rant ve talan ekonomisidir. Rüşvet ve yolsuzluk ekonomisidir. Savaş ekonomisidir. Bu nedenle, bu sömürü düzenine karşı, Dicleler için, maden işçileri için emek ve demokrasi mücadelesi ortaklığını daha da büyütmek zorundayız. Bu tarihsel bir sorumluluktur. Ama aynı zamanda tarihsel bir görevdir. Yoksulluğu durdurmak için savaş politikalarına karşı barış ittifakını hep birlikte büyütmek zorundayız. Adalet mücadelesini her yerde yükseltmek zorundayız.
 
KADINLARI 25 KASIM’DA YAN YANA GELMEYE DAVET EDİYORUZ: Sevgili kadın arkadaşlarım kadın yoldaşlarım! Biz kadınların yürüdüğü yol, özgürlüğün yoludur, eşitliğin yoludur, yeni yaşamın yoludur. Kadın direnişimiz dünyanın her yerini sarmaktadır. Yeni bir yüzyılın, kadın yüzyılının adımları atılmaktadır. Evet, tekçi erkek siyaset düzeninin sonu geldi ve geliyor. Erkek iktidarlar dönemine son noktayı biz kadınlar koyacağız. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Buna yürekten inanıyorum. Mücadelemize yürekten güveniyorum, değişimi biz kadınlar başaracağız. Özgür yaşamı biz kadınlar kuracağız.  Bu vesileyle; kadınlar 25 Kasım’da kadın cinayetlerine, şiddete, istismara, eşitsizliğe, ayrımcılığa, krizin derinleştirdiği yoksulluğa ve güvencesizliğe karşı talepleriyle Türkiye’nin birçok ilinde, kentte, merkezde alanlara çıkacak. 25 Kasım günü yan yana gelmenin, seslerini buluşturmanın yol ve yöntemlerini kadınlar mutlaka yaratacak.  Bu sebeple yaşamından, emeğinden, haklarından vazgeçmeyen tüm kadınları 25 Kasım’da yan yana gelmeye, seslerimizi buluşturmaya, mücadelemizi ortaklaştırmaya davet ediyoruz. (HABER MERKEZİ)