Burak Akgüç: Yaşadığımız düzen içinde çarpıklık ve adaletsizlik var
Burak Akgüç'le 'Bahar Temizliği' kitabını konuştuk. Akgüç, "Edebiyat bize, gerçek hayatta yapamadığımız bazı düzeltmeleri roman içinde yapma şansı veriyor" dedi.
DUVAR - İlk kitabı 'Eski Şehrin Gölgesinde' ile 2022 Telif Polisiye İlk Roman Ödülü'ne layık görülen Burak Akgüç'ün Cemil Arıkan serisinin ikinci kitabı olan 'Bahar Temizliği', geçtiğimiz günlerde Oğlak Yayınları tarafından yayımladı.
Biz de bu vesileyle kendisine sorularımızı yönelttik.
Cemil Arıkan’ı geçen sene 'Eski Şehrin Gölgesinde' ile tanıdık. Birkaç hafta önce de serinin ikinci kitabı 'Bahar Temizliği' çıktı. Bize bu serinin nasıl ortaya çıktığını anlatır mısınız?
İkinci Dünya Savaşı, tarihte en çok yer edinmiş olayların başında gelir. Hem fiziksel hem de düşünsel anlamda etkisi büyük olmuştur. Türkiye ve dolayısıyla İstanbul da bundan payını almıştır. Savaş yıllarında İstanbul pek çok yönden ilginç bir şehirdi. Öteden beri yerleşik olan Rum ve Ermenilerin yanı sıra, Ekim Devrimi’nden kaçan Ruslar ve Avrupa’dan gelen savaş mültecileri şehrin kültürel yapısını daha da çeşitlendirmişti. Ayrıca savaşın kıyısındaki en önemli yerleşim birimlerinden biri olan İstanbul, özellikle Balkanlar ve Ortadoğu’ya yönelik operasyonların hazırlandığı, istihbarat örgütü ve gizli servislerin adeta cirit attığı bir şehir haline gelmişti. Barry Rubin’in, bu konuda yazılmış en başarılı araştırmalardan biri olan 'İstanbul Entrikaları' (İstanbul Intrigues) adlı eserini herkese tavsiye ederim. Kitapta karşıma çıkan ilginç karakterler ve olaylar, beni bu dönem hakkında yazma konusunda teşvik etmiştir.
Günümüzden sadece seksen sene öncesi olmasına rağmen, savaş günleri çok değişik koşullar içermekteydi. İstanbul da hem doğa hem de sosyal anlamda bugünden farklıydı. Türkiye açısından baktığımızda ise genç Cumhuriyet’in getirdiği düzen ve kurumlar, bize oldukça enteresan bir inceleme ve yazma alanı veriyor. O dönemin gündelik hayatı, fikir dünyası, teknolojisi hakkında yazmak elbette bir miktar araştırma gerektiriyor. Ancak sonuçta okura, günümüzden çok uzakta olmasa da farklı bir dünyanın kapılarını açarak, hepimizin içinde var olan o kaçış hissini verebilmek bence önemli.
'ROMAN, İKİ FARKLI KONUYU BİRLİKTE ELE ALIYOR'
Bize 'Bahar Temizliği' romanını biraz anlatır mısınız?
Aslında 'Bahar Temizliği' de, 'Eski Şehrin Gölgesinde' romanında olduğu gibi, iki farklı konuyu birlikte ele alıyor. Bunlardan birincisi, 20. yüzyıl başında Batı’da yükselen öjenik hareketinin Türkiye’deki etkileri; toplumdaki doğum kalitesini yükseltmek ve daha sıhhatli nesiller üretmek amacındaki bu hareket, gitgide ırkçı faaliyetler ile içi içe geçiyor ve Nazi Almanyası kanunlarında gördüğümüz zorunlu kısırlaştırma gibi uygulamalara yol açıyor. Öjenik kavramı o dönemde Türkiye’de de taraftar buluyor ve bunun elbette birtakım sonuçları oluyor. Romanın üzerinde durduğu ikinci husus ise, Türkiye’nin 1920’li yılların sonunda dünyanın uyuşturucu madde üretim merkezlerinden biri haline gelmiş olması. Kağıt üzerinde ilaç sanayi için çalışan fabrikalar, ihtiyacın çok ötesinde üretim yaparak, bunları yurtiçi ve yurtdışı piyasada morfin ve eroin olarak satıyor. Atatürk’ün çabaları ile bu duruma büyük ölçüde son verilse de, gayrı kanuni üretim yeraltı faaliyeti ile devam ediyor. Bazı siyasetçi ve bürokratlar da buna el altından destek veriyor. 'Bahar Temizliği'nde işte bu iki konuyu harmanlamaya çalıştım.
'Bahar Temizliğİ'ni yazarken yararlandığınız kaynaklar neler?
Romanı yazarken, Cengiz Erdinç’in 'Overdose Türkiye', Liz Behmoaras’ın 'Mazhar Osman' ve Doğan Avcıoğlu’nun 'Türkiye’nin Düzeni' adlı çalışmalarından oldukça faydalandım.
Peki Cemil Arıkan, o nasıl biri?
Cemil Arıkan, dışarıdan bakıldığında çok önemli bir şahsiyet olarak göze çarpmıyor. Henüz otuz yaşında; toplumda yeri olan, zengin veya güçlü biri değil. Pek çok polisiye roman kahramanında gördüğümüz keskin zeka veya çözümleme yeteneğiyle de dikkati çekmiyor. Ancak Cemil, genç yaşında, hayata başladığı kurgu ve düzeni kendi eliyle yıkmış ve sahip olduğu şeyleri, mesela eşi ve askeri kariyerini, bu çıktığı yeni yolda kaybetmiş bir insan. Bir başka deyişle, kendi yönünü bulmaya çalışan, devinim içinde bir karakter. Bu nedenle, 'Eski Şehrin Gölgesinde' adlı ilk romanda karşımıza çıkan Cemil ile 'Bahar Temizliği'nde gördüğümüz Cemil, tıpatıp aynı insan değil. Yine İkinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul ve çevresinde geçecek üçüncü romanda göreceğimiz Cemil de ilk iki romandaki Cemil’den farklı olacak. Sonuçta bu roman dizisinin bize anlattığı şeylerden biri de Cemil’in kendi iç yolculuğu.
'POLİSİYE ROMAN İÇİNDE TARİHİ KONULAR GİZEM UNSURUNU DA BERABERİNDE GETİRİR'
Serinin ilgi çekici yanlarından biri de tarihi unsurlar. Örneğin 'Eski Şehrin Gölgesinde'de Bizans’a dair anlatılan çok şey var. Tarihin gizemiyle dedektifliğin gizemi birbirini besleyen iki büyük güç gibi, ne dersiniz?
Polisiye roman içinde tarihi konular çoğu zaman gizem unsurunu da beraberinde getirir. Özellikle de Bizans gibi yaklaşık bin yıl dünyanın merkezi olmuş, içinde pek çok mit ve efsane barındıran bir yer söz konusu ise. 'Eski Şehrin Gölgesinde' açısından baktığımızda, burada önemli olan, Bizans ve İstanbul tarihi içinde yer alan gizemli bir nesneyi Nazi Almanyası ile ilişkilendirmekti. Bunu yaptıktan sonra, Bizans’ın yeraltı tünelleri gibi, gizem unsuru içeren başka tarihi nesne veya konuları da kurgu içine alma imkanı doğdu. Burada önemli olan, İstanbul’un, doğası, tarihi ve kültürü ile yazara bu imkanı veren bir şehir olması.
Polisiye edebiyat günümüzde çokça rağbet görüyor. Bunun günümüzdeki çarpık adalet sistemiyle bir ilgisi var mı sizce?
Aslında dünyada yaşadığımız düzen içinde pek çok çarpıklık ve adaletsizlik var. Bunlar sadece hukuk sisteminden de kaynaklanmıyor. Edebiyat bize, gerçek hayatta yapamadığımız bazı düzeltmeleri roman içinde yapma şansı veriyor. Bu çerçevede polisiye, yapısı itibarıyla suçluların yakalanması veya cezalandırılması temasını işleyerek, adalet duygumuza hitap eden bir edebiyat tarzı olarak görülebilir. Ancak roman kahramanının yanı sıra suçlu ve suçun oluştuğu koşulları da irdeleyen çağdaş polisiye söz konusu olduğunda, adalet duygumuzun her zaman tatmin edilmeyeceğini de belirtmek gerek.
Günümüz polisiye edebiyatına dair beğeni ve eleştirilerinizi öğrenebilir miyiz?
Sadece günümüz koşulları ve örgütlerine odaklanmış polisiyeleri büyük bir ilgiyle takip ettiğimi söyleyemem. Belki de içinde yaşadığımız dönemi çok fazla ilginç bulmadığım için. Zaman ve mekanın, polisiye ve benzer türdeki romanlar için önemli olduğunu düşünüyorum. Mesela 18. yüzyıl Amerikası, gizem ve polisiye türü romanlar için bence çok iyi bir arka plan oluşturuyor. Bir yanda koloni savaşları, bir yanda çok farklı bir kültürü temsil eden yerliler ve okyanus ötesinden gelenlerin henüz tam olarak keşfedemediği büyük bir coğrafya. Bu türün en önemli isimlerinden Edgar Allan Poe’nun 19. yüzyıl başlarında yazdığını unutmamak gerek. Kısacası çok ilginç olaylar ve karakterler barındıran bir dönem. Zaman ve mekan açısından baktığımda, bilimkurgu ile polisiyeyi harmanlayan romanların daha fazla gelişim göstereceğine ve giderek daha fazla okura hitap edeceğine inanıyorum. Kendimden örnek vermek gerekirse, Asimov’un 'Vakıf' serisini büyük bir keyifle okudum.
Uzun süre bankacı olarak çalıştığınızı biliyoruz. Mesleğinizin yazarlığınıza ne gibi katkıları oldu?
Bankacılık ve de özellikle proje finansmanı alanında çalışmak, iş disiplini ve planlama konusunda insana katkı sağlıyor. Bu iki özelliğe de roman yazarken ihtiyacımız oluyor. Mesela ben her iki romanımı da yazmaya başlarken, genel kurguyu büyük ölçüde tasarlamıştım. Bunu yapıp bir de disiplin içinde çalıştığınızda oldukça verimli hale geldiğinizi söyleyebilirim. Benim ilgi alanlarımdan biri de sinemadır. Herhangi bir bölümü yazarken, bunu bir film sahnesi veya sekansı olarak kafamda canlandırmaya çalışıyorum. Böyle düşünmek, bana o bölümle ilgili neyi nasıl tasvir edeceğim, karakterleri nasıl hareket ettireceğim hususunda bir fikir veriyor. Tecrübeme göre, yazılanın görsel nitelik kazanması ve akıcılığa da hizmet ediyor.