Bursa, Planlama Ajansı ile seçimini yapacak: Yeşil mi beton mu?
Bursa Planlama Ajansı Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, amaçlarının 'Beton Bursa' yerine 'Yeşil Bursa' anlayışını koymak olduğunu söyledi.
BURSA - Bursa’nın ‘Kent Anayasası’nı oluşturacak ‘2050 Vizyonu Çevre Düzeni Planı’ (1/100 binlik Çevre Düzeni Planı) hazırlanmaya başlandı. Türkiye’de ilk çevre düzeni planı 1998 yılında Bursa Belediyesi eski Erdem Saker döneminde yapılmıştı. 1998 yılında yapılan planla yönetilen kentte, 2010 yılında yeni bir plan için hazırlık yapılmış, sonuç alınamamış, 2019’da tekrar çalışmalar başlasa da uygulanmaya bir türlü alınamamıştı.
Planın hazırlanmasında Bursa Planlama Ajansı kuruldu ve bir danışma kurulu oluşturuldu. Akademik oda temsilcileri ve bilim insanlarından oluşan danışma kurulunun başkanlık görevi CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya verildi.
Pala ile Bursa’nın vizyon projesinin kapsamını ve planlama ajansının kentin sorunlarına yaklaşımını konuştuk.
‘YAŞAMAKTAN MUTLULUK DUYULACAK BİR KENT HAYALİ VAR’
Öncelikle Bursa Planlama Ajansı’nın hangi fikirle kuruduğunu anlatır mısınız?
İstanbul’da Ekrem İmamoğlu tarafından gündeme getirilen İstanbul Planlama Ajansı’nın bir benzerinin kurulması amacıyla Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey tarafından açıklanmış bir yapı. Bu yapıda başkan, müdür ve profesyonelleri, danışma kurulu var. Danışma kurulunda akademik meslek odalarının başkanları, 3 üniversitenin temsilcileri ve bilim insanları… Ben danışma kurulunun başkanı olarak Mustafa Bozbey’in ricasıyla görevi kabul ettim.
Alanında yetkin 30 akademisyenle sözleşme yapıldı. Daha yeni çalışmaya başladılar. Her 3 ayda bir bilgilerimizi güncelleyip toplumla da paylaşacağız. Bizim planlama konseptimiz tek başına bir arazi kullanımı anlayışı değil, bu kentte yaşayan herkesin kendisini içerisinde hissedebileceği ve yaşamaktan mutluluk duyacağı bir kent hayali.
Ajansın odağında neler olacak?
En önemli ihtiyaç Bursa’yla ilgili bilgilerin yetersizliğidir. Bursa’da 17 tane ilçe ve çok sayıdaki mahalle arasında sosyo-ekonomik farklılıkların nerelerde yoğunlaştığı konusunda bilgimiz sınırlı. Yaş ve cinsiyet dağılımı var ama eğitim dağılımı yok, toplumsal cinsiyet eşitliliğiyle ilgili göstergeler yok. Dolayısıyla en önemli çalışmamız, Bursa’nın mevcut durumunu çok sayıdaki değişkene göre saptamak ve zaman içerisindeki değişimini ortaya koymak olacak.
Bursa Planlama Ajansı ikinci olarak; nasıl bir kentte yaşamak istediğimizi ortaya koyacak. Yurttaşlara ‘Hayalinizdeki ilçe nedir? 2030 yılında bu ilçenin nasıl bir yer olmasını istiyorsunuz? Nasıl bir Bursa’da yaşamak istiyorsunuz?’ sorularını sormayı planlıyoruz.
Üçüncü olarak; elinizde durum saptama raporu var, nasıl bir Bursa’da yaşamak istediğimize dair hedefimiz var. Sonra buna nasıl gideceğimize ilişkin planları ortaya koyacağız. Bu planlar içerisinde en önemlisi Bursa 2050 vizyonuyla hayata geçirilecek olan 1/100 binlik Bursa Kent Çevre Planı’dır.
‘KENT KİMLİĞİNİN TARIMDAN DIŞLANMADIĞI BİR YAKLAŞIM’
Bursa bu planın yapılmasını 2010’dan itibaren bekliyor. Çevre Düzeni Planı neden gecikti?
Bu sorunun muhatabı, bu kenti 20 yıldır yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi’ne mensup büyükşehir belediye başkanlarıdır. Mevcut plan 1998’de Erdem Saker döneminde kabul edilmiş. 1998 yılında Bursa’nın 2020 yılı nüfusunun 2,1 milyon olacağını planlayarak hareket etmişler. Şu anda 3,2 milyondan fazla insan kayıtlı. 200 binin üzerinde olduğu tahmin edilen Suriyeli sığınmacı ve kayıt dışı yaşayanlar söz konusu olunca rakamın 4 milyona yaklaştığına ilişkin iddialar var. Türkiye’de en yüksek nüfus artış hızlarından birisi. 1998 planının üstüne üstünden 25 yıldan fazla zaman geçtiği halde yeni bir plan koyamadı. Biz şimdi Bursa’da 1/100 bin Çevre Düzeni Planıyla kamu yararı gözeten bir planlama yaklaşımıyla sermayeye tarım topraklarını peşkeş çeken, bir takım sermaye kesiminin daha yüksek rant elde etmesine dayanan bir planlamayı reddeden anlayışı hayata geçirmeye çalışacağız.
Erdem Saker yeni oluşturulacak plan için şartları olduğunu söylemişti. Saker’in şartları nelerdir?
1998’deki planın esaslarına sadık kalmak. Planın esaslarında Bursa’nın kent kimliğinin tarımdan dışlanmadığı bir yaklaşım söz konusu. Plan delik deşik edilirken gerek bakanlık aracılığıyla gerekse ilçe veya büyükşehir belediyesi aracılığıyla yeni imar planları benimsenirken bu yaklaşım tümüyle ortadan kaldırılmış, inşaat temelli, organize sanayi bölgesi temelli ya da sanayi bölgesi temelli bir imar planı yaklaşımı benimsenmiştir. Öyle olunca da Bursa’da tarım toprakları giderek azalmış, özellikle Bursa Ovası eski yeşil kimliğinden uzaklaşmış.
Bunun sonuçları olarak Bursa’nın havası, yer üstü ve yer altı suları kirlenmiş. 1990’lı yılların sonlarında ovada 15-20 metreden su çekilebilirken şimdi su çekilmesi için 200 metre derine inmek zorunda kalınmıştır. Organize sanayi bölgelerinin yakınında derin deşarjlarla elde edilen suların analizlerine baktığımızda ağır metal kirliliği, Bursa’nın bugün karşısında durmaktadır. Hatta bazı yüzey sularından alınan örneklerde de ağır metal kirliliği kendini göstermeye başlamıştır. En uç örneği Nilüfer Çayı’dır.
‘İSTANBUL’DAN GELEN KİRLİ SANAYİDEN BURSA PAYINI DÜŞENİ FAZLASIYLA ALDI’
Erdem Saker’in şartlarından birinin tarım topraklarının korunması olduğunu söylediniz ama Bursa’da artık nereye baksak sanayi görüyoruz ve yeni sanayi bölgeleri açılmak isteniyor. Bu konuda nasıl bir planlama düşünüyorsunuz?
BUSİAD’ın raporlarında organize sanayi bölgelerindeki doluluğun aşağı yukarı 3’te 2 civarında olduğu, 3’te 1’inin boş olduğu. Bu nedenle yeni bir organize sanayi bölgesi yapmak yerine bu alanların kullanılması gerektiği dile getiriliyor. İstanbul 2020 planında İstanbul’daki kirli sanayinin Bursa, Kocaeli ve Çorlu’ya aktarılmasının sonucu olarak Bursa bu kirli sanayiden payına düşeni fazlasıyla aldı. Çevre Yolu’ndan Ankara’ya giderken özellikle Kestel ve Gürsu sanayi bölgeleri civarında korkunç bir hava kirliliğinin olduğunu göreceksiniz. Bunu defalarca dile getirdik. Orhaneli Termik Santrali’nde uzun mücadeleler sonunda elektrostatik filtrelerin takılmasını sağladık. Ama özelleştirildikten sonra o filtrelerin kullanılması, sermaye birikimi ve kar maksimizasyonu azalttığı için özel sektör bunu kullanmadı. Sırf hava kirliliğine bağlı Dünya Sağlık Örgütü ölçütlerine göre hesapladığımız, yayınladığımız yılda en azından 3 bin kişinin hayatını erken kaybettiği bir şehirde artık buna bir ‘dur’ demek lazım.
Peki bu planlamada sanayi bölgelerinin kirletici olması nasıl engellenecek?
Türkiye’de organize sanayi bölge sayısı en fazla olan il Bursa. Havasını, suyunu kirletmişsiniz, ulaşımını felç etmişsiniz ve bu organize sanayi bölgelerinin önemli bir bölümü yerleşim alanlarında kaldığı için en tipik örneklerinden biri Bursa Çimento’dur, bu kirliliği kısa sürede çözülebilir ihtimalini de ortadan kaldırmışsınız. Biz bu planlama yaklaşımı içerisinde bilim insanlarının sürece ilişkin raporları hem de kentteki akademik meslek odalarının başkanlarıyla en doğrusu neyse onu yapmak açısından çaba göstereceğiz. Bursa eskiden ‘Yeşil Bursa’ diye bilinirdi. Şu an bir ‘Beton Bursa’ görünümü var. Biz yeniden ‘Yeşil Bursa’ olsun çabasındayız.
‘YÜZLERCE DEĞİL BİNLERCE SU KUYUSU VAR’
Yer altı suyunun artık 200 metre derinden çekildiğini söylediniz. Bursa’da kaç tane su kuyusu var?
İki ay önce BUSKİ yer altından, keson kuyulardan çektiği suyun arıtmasıyla ilgili yeni bir tesisi hizmete soktu. 40 kadar kuyudan zaman zaman su çekilmek zorunda kalındığı, bunun da şebekeye verilmeden önce arıtma sisteminden geçirildiği bilgisini aldık. Anonim kullanılan kuyudan bahsedersek binlerce kuyudan söz ediliyor, yüzlerce değil. Bursa Ovası’nın altındaki akiferlerde su kalmamış. Endüstri bunun birinci nedenidir. Özellikle boyahaneler...
2050 Vizyon Projesi'yle Bursa’nın suyu nasıl korunacak?
Bursa’nın suyunu korumak için su çekimini azaltmamız ve suyun kirlenmesini engellememiz lazım. Tek başına planlamayla bu sorunu çözmemiz mümkün değil. Aynı zamanda Çevre Bakanlığı’nın bu süreçte çok iyi denetleyici ve uygulayıcı olması gerekir.
Bursa’nın bir diğer sorunu kentsel dönüşüm. Akpınar Mahallesi’nde yapılan kentsel dönüşüm sadece binaların yenilenmesini kapsıyor, sosyal donatıları kapsamıyor. Kentsel dönüşüm, vizyon projesinde nasıl yer alacak?
Kentsel dönüşüm konusuna Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in yaklaşımını önemli buluyorum. Kentsel dönüşüm denildiği zaman depreme dayanıksız olduğu belirlenen bir binanın yıkılıp yerine bir başka binanın yapılması söz konusuydu. Kentte yaşayan insanların ihtiyaçlarına uygun bir dönüşümün sağlanması gerekir. Bunun için Bozbey bina bazında yenileme değil, o binaların bir araya gelerek oluşturdukları büyük parseller aracılığıyla bir yenilemenin hayata geçirilmesinden söz ediyor. Kentin ihtiyacı olan eğitim kurumları, sağlık kurumları, eğlence mekanları, yeşil alanları da gözeterek dönüşümün sağlanması. Bir önceki dönemden yapılan bir antlaşmayla Japonya’dan gelen bir ekiple JICA (Japonya Uluslararası İş birliği Ajansı) projesi yürütülüyor. Bu proje aslında Bursa’da daha önce yeterince bilgi sahibi olmadığımız bazı fayların varlığını da ortaya çıkarmış durumda.
‘FAY HATTI ÜZERİNDE BULUNAN HASTANELERDEN BİRİ BURSA’DA’
Kayapa Fay Hattı’nı mı diyorsunuz?
Bir tek onu söylemiyorum. Başka faylar üzerinden de tartışılması gerekir. Bundan yaklaşık iki yıl önce Jeoloji Mühendisleri Odası’nın açıklamasında, Türkiye’de 4 hastanenin fay hattı üzerinde kurulduğu iddia edilmişti. Bunlardan birinin Bursa’da olduğu söylenmişti. Fay hattı üzerinde hangi hastane varsa o hastanenin bir an önce duyurulması ve kapatılması gerekir ki insanları koruyabilelim. Fay hattı üzerinde yapılmış bazı kamu binaları olduğu, kamuya açık alanlar olduğu bilgisi de bize verilmiş durumda. Bu alanların bilgi alma hakkı nedeniyle bir an önce kamuya açıklanması gerekir. Ben de hangi binanın fay hattında olduğu bilgisine sahip değilim, bilsem açıklarım.
Vizyon projesinde fay hattında bulunan hastanenin veya binaların taşınması söz konusu mu?
Fay hattında bulunan bütün binaların taşınması ve ivedi olarak içerisinde insan bulunmasının engellenmesi yaklaşımını benimsiyoruz. Ama kaç bina var, kamuya açık alanlar kimlerindir, bunların ayrıntılı olarak ortaya konması gerekir. Bu proje içerisinde bu alanda çalışan bilim insanlarımız var. Onlar da JICA projesiyle bilgi paylaşımı üzerinden önümüzdeki aylarda bize daha fazla bilgi verecekler.
‘ALTINDAN KALKILAMAYAN BİR ULAŞIM PROBLEMİMİZ VAR’
Bursa Kalkınma Ajansı, Bursa’da çözülmesi gereken en öncelikli sorunu ne görüyor?
Bunu konuşabilmek için durum raporlarımızı çok net ortaya koymamız lazım. Ama şu anda görülen nedir? Altından kalkılamayan bir ulaşım problemimiz var. Bu şehirde bir yerden bir yere gitmek neredeyse imkânsız. İki nedeni var; kamu ulaşımı yetersiz ve doğu-batı ekseninde uzanan BURSARAY hattı. Ama bizim temel yaklaşımımız araçları değil, insanları taşıyan ulaşım politikası. Bunun için yapmaya çalıştığımız şey, kamu ulaşımını ön plana çıkarmak. İnsanların kendi araçlarını kullanmak zorunda kalmadan ulaşabilecekleri bir kent trafiği organize etmek.
Sanayi, çevre kirliliği, ulaşım dışında değindiğiniz konular nelerdir?
Bursa’da yoksulluk ve yoksunluk içinde yaşayan çok ciddi bir nüfus kesimi var. Bu kesimin hak ettiği gıda, beslenme, eğitim olanakları gibi ihtiyaçlarının karşılanmasına dönük çabaları da planlamaya çalışıyoruz. Günde 45 bin çocuğa süt vermekle ilgili bir program hayata geçirilmeye çalışılıyor. Yaşlılarla ilgili, ulaşımdan yararlanma olanağı sınırlı olanlarla ilgili yaklaşımlar söz konusu.
‘BİRİNCİL SORUN BURSA’NIN KÖTÜ YÖNETİMİ’
Bursa’yı bu kadar çok sorun altında bırakan sanayileşmek mi oldu? Sizin yorumunuz ne olurdu?
Ben şöyle demeyi tercih ederim; Bursa’nın önde gelen sorunlarından bir tanesi, kötü sanayileşmesi. Kirli endüstrinin ön plana çıkartılması. Bursa bu kötü sanayileşme yaklaşımı yüzünden kötü kentleşmeyle de karşı karşıya kaldı. Doğanbey gibi bir ucubenin Bursa’nın göbeğine oturtulması, İstanbul’dan gelirken artık Uludağ’ın bile görülememesi… Birincil sorunu, Bursa’nın kötü yönetimi olarak tanımlamayı tercih ederim. Kent yöneticileri kent rantını kendileri ve çıkar grupları yararına değerlendirmek yerine kamu yararını düşünmüş olsalardı Bursa bizim çocukluğumuzdaki güzel ve yeşil kimliğinden bu kadar uzaklaşmamış olurdu.