Su krizi: Derelerin suyu özgür bırakılmalı

Doğal kaynaklarıyla su şehri olarak bilinen Bursa’da İznik Gölü’nden yıllardır şirketler su çekiyor, Uluabat Gölü’nün etrafında bulunan fabrikalar göle tehdit oluşturuyor, Uludağ’ın pınarlarını şirketler ve belediye satıyor, sanayileşmenin ortasında kalan birçok dere artık kirli akıyor. Bursa’da su kaynaklarının nasıl kullanılması gerektiğini ZMO Bursa Şube Başkanı Prof. Dr. Erkan Yaslıoğlu’na sorduk.

Gölyazı - Uluabat Gölü
Google Haberlere Abone ol

Pelin Akdemir

BURSA - Evliya Çelebi’nin Seyahatname'sindeki "Velhasıl Bursa, sudan ibarettir" sözü artık geçerli bir söylem değil. Yerel yönetim, Bursa’nın artık sudan ibaret olmadığını vurgulayarak, su kaynaklarının azalması konusundaki uyarılarını sürdürüyor. Su kaynaklarının azalmasında küresel iklim değişikliğinin yanı sıra yerel yönetimlerin uyguladığı politikalar, şirketlerin yıllarca su kaynaklarını kullanmasına izin verilmesi, taş-maden ocaklarının, maden zenginleştirme tesislerinin ve sanayi bölgelerinin su kaynaklarına olumsuz etkisi azımsanmayacak ölçüde.

Bursa’da içme suyu Doğancı ve Nilüfer Barajı ile sayısı 155’e ulaşan yeraltı kuyularından sağlanmakta. Yaşanan kuraklık riski nedeniyle Çınarcık Barajı’nın suyunun da içme suyu temini amacıyla 2023 yılında kullanılmasına başlanması hedefleniyor. Türkiye’nin en büyük beşinci gölü olan İznik Gölü ve barındırdığı biyolojik çeşitlilik nedeniyle RAMSAR Sözleşmesi ile koruma altına alınan, yaşayan göller ağına üye Uluabat Gölü, Bursa’ya değer katan su zenginliklerinden.

Bursa’nın su kaynaklarının ne durumda olduğunu TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Prof. Dr. Erkan Yaslıoğlu ile konuştuk.

‘GÖLDEN SU ALIMLARIN UZUN VADEDE OLUMSUZ ETKİLERİ OLUR’

Devlet Su İşleri, çiftçilerin fide ekim zamanında su çekmesine izin vermezken, Cargill ve Gemlik Gübre İznik Gölü’nün suyunu yıllardır kullanıyor. DSİ, Kirazlıyayla’da atık barajı yapan Meyra Madencilik’in gölden yıllık 200 bin metreküp su çekmesi için izin verdi. DSİ’nin şirketlere izin vermesi 6 metrelik bir çekilme yaşanan İznik Gölü’nde nasıl sonuçlar doğurur?

Cargill’in gölden doğrudan su kullanımı yok. Yeraltı suyundan kullanıyor ama yeraltı suyu gölü beslediği için dolaylı olarak onun da bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz. 2018 yılında meteorolojik verilerle yapılan bir çalışmada, zaman serileri kullanılarak İznik Gölü’nün yüzeyinden olan buharlaşma ile sıcaklığın artma eğiliminde, göl su seviyesinin ise azalma eğiliminde olduğu bulunmuş. Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin yerküreye olan olumsuz etkisinin günden güne arttığı gerçeği dikkate alındığında, gölden bu tarz su alımlarının uzun vadede İznik Gölü açısından olumsuz etkileri olacağı aşikar.

Erkan Yaslıoğlu

‘ULUABAT GÖLÜ’NÜN VARLIĞI İÇİN BÜYÜK BİR TEHDİTTİR’

RAMSAR Sözleşmesi ile korunan Uluabat Gölü, etrafında bulunan fabrikalarla nasıl bir tehlike altında?

Uluabat Gölü yakın çevresinde bulunan fabrikaların su kirliliğine neden olan sıvı atıklar oluşturmaması için var olan veya var olduğu söylenen arıtma tesislerinin sıkı denetlenmesi ve çalışır durumda tutulması, deşarj kriterlerine uygun suları deşarj etmelerinin sağlanması gerekir. Aksi halde deşarj edecekleri suların kirliliğe neden olması kaçınılmaz. Diğer taraftan kurulan OSB’lerin gereksinim duydukları suyun sağlanacağı yeterlilikte tek ve önemli kaynak Uluabat Gölü’dür. Halihazırda deri ve boya OSB’leri için yapılmış olan gölete, Uluabat Gölü’nden su verildiği bilinmektedir. Geçmişte söz konusu OSB alanları için Çınarcık barajından elektrik üretimi amacıyla kullanılan ve Uluabat Gölü’ne verilen sudan sağlanmak üzere talepte bulunulmuştu. Bu talebin daha da artacağı açıktır. Ayrıca, benzer şekilde BUSKİ de benzer kaynaktan 145 milyon metreküp içme suyu temini planı bulunmaktadır. Yani ister Uluabat Gölü’nden ister Uluabat Gölü’ne üst havzalardan gelecek olan sulardan sağlansın toplamda yaklaşık 160 milyon metreküp su alınacağı anlaşılmaktadır. Bu durum Uluabat Gölü’nün varlığı ve biyolojik çeşitliliği için büyük bir tehdittir.

Kuraklıkla birlikte yeraltı su kaynaklarının içme suyu olarak kullanılması arttı. Bu kaynakların içme suyu olarak kullanılması doğru bir uygulama mıdır?

Yeraltı sularından ziyade bizim yerüstü sularını depolayıp onları kullanmamız daha doğru. Çünkü yeraltındaki su seviyesinin daha aşağıya inmesine neden oluyoruz. O da zemin özelliklerinde değişikliklere yol açıyor. Çok sık başvurulması planlanan bir uygulama değil. Doğancı ve Nilüfer Barajlarında olduğu gibi yüzey akışıyla gelen suları biriktirip, bununla içme ve sulama ihtiyacını karşılamak daha doğru olacaktır.

‘ÖNLEMLER HIZLI VE ETKİN HAYATA GEÇİRİLMELİ’

Kuraklığa karşı alınması gereken tedbirler ve atık suların geri kazanılmasının konuşulduğu Bursa Büyükşehir Belediyesi, ilçe belediyeler ve STK’ların “Kuraklık ve Su Yönetimi” başlığıyla düzenledikleri toplantıları nasıl karşılıyorsunuz?

Her şeyden önce kenti ilgilendiren konularda paydaşların görüş ve önerilerine başvurulmasına yönelik atılan adımların tümünü değerli ve kıymetli bulduğumuzu belirtmek isterim. Ancak, bu toplantılardan beklenen yararın sağlanabilmesi için sunulan görüş ve önerileri dikkate alan bir stratejik eylem planının oluşturulması, şeffaf bir biçimde kamuoyuyla paylaşılması ve bu planla öngörülen önlemlerin hızlı ve etkin bir biçimde hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Toplantıda ayrıca ısı adalarının denetiminden bahsedildi. Isı adalarının denetlenmesi neden önemli?

Kentlerdeki yoğun yapılaşmada, konutları ısıtmak için bir enerji harcıyoruz. Onun ortama vermiş olduğu bir ısı var. Planlama yaparken hakim rüzgar yönünü dikkate alıp ısı adalarının oluşmasının önüne geçecek önlemler almak gerekiyor. Çünkü sıcaklık değiştiğinde iklimi de etkiliyor.

‘SUYUN METALAŞTIRILMASI DOĞRU DEĞİL’

Uludağ’ın suyu 28 su şirketi tarafından kullanılıyor. İki su fabrikası da Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne ait (Muradiye ve Bursa Su). Belediyenin su kaynaklarını ticari amaç için kullanması doğru mudur?

Öncelikle su hakkını tanımlayalım. Su hakkı, herkesin kişisel ve ev içi kullanımları için yeterli, güvenli, kabul edilebilir, erişilebilir ve bedeli ödenebilir suya sahip olma hakkını öngörmektedir. Anayasamızda öngörülen sağlık hakkı ve yaşam hakkının bir gereği olarak su hakkı kapsamında, ülkemizde sunulan su hizmetleri belli bir miktarla sınırlı olacak biçimde ücretsiz olmalıdır. Suyun metalaştırılması doğru olmamakla birlikte yine de ticarete konu olacaksa insanlara anayasal hak olan su hakkını verdikten sonra kullanımı aşan miktarın ücretlendirilmesi daha doğru olacaktır. ‘Yerelde üret, yerelde tüket’ mantığıyla burada çıkarılan su burada tüketilse. Çok uzağa taşımaya kalktığınızda çevresel açıdan da sıkıntılara yol açabiliyor.

Suların damacanayla satılması belediyenin ‘Bursa’da su çeşmeden içilir’ sloganına tezat değil mi?

Evet. Burada denetimi de tartışmak lazım. Daha önce firmaları İl Özel İdare denetliyordu. Şuan denetim belediyede. Firmalar gerçekten taahhüt edilen miktar kadar mı suyu alıyor yoksa üzerine çıkıyorlar mı? Sıkı bir şekilde denetlenmesi lazım.

‘DERELERİN SUYU ÖZGÜR BIRAKILMALI’

Bursa’da birçok dere artık kirli akıyor. Yıllardır kirli akan Nilüfer Deresi bir örnek. Derelerin sularının kirletilmemesi nasıl önlenebilir?

Öncelikle her türlü kullanım sonunda çıkacak atık suların ileri arıtma teknikleriyle arıtıldıktan sonra özellikle renk, tuz, sıcaklık ve ağır metal vb. özellikleri suyun kullanılmadan önceki fiziksel, kimyasal özelliklerine yakın bir nitelikte deşarj edilmesi sağlanmalıdır. Deşarj kriterleri yeniden düzenlenmeli ve daha sıkı önlemler getirilmelidir. Bizim mevcut mevzuatımızda tuzlulukla ilgili herhangi bir kriter yok. Toprağa zarar vermeyecek seviyede tuzlulukla ilgili bir kriter konmalı. Sanayide daha az su kullanan ve kirleten teknolojilere geçilmeli. Özellikle yaz aylarında her sektörün suya gereksinim duyduğu dönemlerde derelerin büyük çoğunluğu kurumakta veya Nilüfer Çayında olduğu gibi akan suyun yüzde 99’u atık sulardan oluşabilmektedir. Bu nedenle derelerin suyu özgür bırakılmalıdır.

‘AKARSU YATAĞI, ÖNÜNE BİNA YAPTIĞIMIZ İÇİN DEĞİŞİYOR’

22 Haziran’da Kestel ilçesinin Dudaklı Köyü’nde 7 kişinin hayatını kaybettiği sel felaketi yaşandı. Bu bölgeler incelendiğinde akarsu koridorlarının yer yer modifiye edildiği, akarsu yatağında yerleşimlerin olduğu gözleniyor. Sel felaketinin asıl sebebi, aşırı yağış mı yoksa arazinin yanlış kullanımı mı olmuştur?

Oradaki dere, kuru dere. Taşkın anında asıl büyük felaketi oluşturanlar kuru dereler. Akarsu yatağı, önüne bina yaptığımız için değişiyor. İnsanlarla konuştuğunuzda 50 yıldır su akmadığını söylüyorlar. 51. yıl böyle bir taşkın geliyor. Suyun hiç gitmeyeceği yerlere de akarsu yatağı kapalı olduğu için gidiyor. ‘Dere kalkar bükünü alır, yetim kalkar hakkını alır.’ demişler. Bir dere yatağı varsa orada eninde sonunda bir taşkın oluyor.

‘GÖLLER KADAR OVA TOPRAKLARI DA KİRLİLİK TEHDİDİYLE KARŞI KARŞIYA’

Taş ve maden ocakları, maden zenginleştirme tesislerinin su kaynaklarına olumsuz etkisi nedir?

Bu konuyu ilimizden bir örnek vererek açıklamakta yarar var. Mustafakemalpaşa çayını besleyen Orhaneli ve Emet kollarının havzalarındaki madencilik faaliyetleri, Uluabat Gölü’ne olduğu kadar söz konusu sularla sulanan ova topraklarını da kirlilik tehdidiyle karşı karşıya getirmiştir. DSİ tarafından 2013 yıllarında Emet çayı havzasında yapılan açık maden işletmeciliği sahalarının öncesi ve sonrasında alınan su örneklerinde yapılan analizlerde özellikle bor ve arsenik konsantrasyonlarında ciddi farklılıklar olduğu belirlenmiştir.

Mustafakemalpaşa Ziraat Odası Başkanlığı’nın Devecikonağı regülatöründen Güllüce ovasına verilen sulama suyundan Ağustos 2012 tarihinde alınan su örneklerinde yaptırdıkları analiz (LABEN) sonuçları su kirliliği kontrol yönetmeliğine göre değerlendirildiğinde, bor (B) içeriği yönünden 4.sınıf; arsenik, kadmiyum, nikel, çinko içeriği yönünden 1.sınıf; civa, krom ve kurşun içeriği yönünden 3. sınıf bir sudur. Bor toksisitesi nedeniyle sulama suyu olarak kullanılmasının sakıncalı olduğu bildirilmiştir.

Taş ve maden ocaklarının olumsuz etkisinin en aza indirilmesi için ne yapılmalı?

Maden de bir ihtiyaç. Önemli olan tesisin teknik özelliklerinin gerektiği gibi planlanması, kontrollerinin iyi yapılması, doğru yerde yapılması. Madenden elde edeceğiniz getiri doğaya vereceğiniz zararın altında kalacaksa böyle bir yatırımı yapmak ekolojik açıdan zaten uygun değil, ekonomik açıdan da uygun değil. Maden şirketleri işe başlarken alanın sonrasında regresyon yapılacağını söylüyor ama madeni çıkardıktan sonra regresyon yapmakta devlete kalıyor. Dünyada da bu böyle.