Bütün erkekler öyle değil mi? Gisèle Pelicot, rıza ve beyanın esaslığı

Bazen Fransa’da çoğu anlamda senden daha ayrıcalıklı bir kadına sarılmak, yanında olmak istersin, çünkü aynısını değilse de bir benzerini sen de yaşamışsındır, hissetmişsindir.

Fotoğraf: Reuters
Google Haberlere Abone ol

Gisèle Pelicot, ‘utanç taraf değiştirmeli’ diyerek eski eşi, Dominique Pelicot ve ona cinsel saldırıda bulunan onlarca erkeğin yargılandığı davanın kamuya açık görülmesine karar verdi. Gisèle’in eski eşi 10 sene boyunca çeşitli yollarla tanıştığı erkekleri yaşadıkları eve davet ederek Gisèle’i uyuşturucuyla bayılttıktan sonra ona cinsel saldırıda bulunulmasını izlemiş ve bunları kayıt altına almış. Fransa’nın bir köyünde yaşanan bu olaylar, adamın başka bir kadının görüntüsünü çekmeye çalışırken yakalanması ve telefonunu inceleyen bir polisin Gisèle’e ulaşması ile ortaya çıkıyor. Videolarda en az 70 erkeğin cinsel saldırıda bulunduğu görülüyor.(1) Failler arasında 20’den 70’e, evli ve çocuklu, Gisèle’i tanıyan erkekler var. Bütün süreç boyuncaysa ilaçları yazan doktorlardan, teklifini reddeden erkeklere (3 kişi), kadının gittiği jinekolog ve psikologlara kadar hiç kimse hiçbir şeyi sorgulama, şüphelenme, ihbar etme gereği görmemiş.

Bu olay Türkiye’de Narin Güran’ın katledilmesiyle eş zamanlı gündemimize geldi. Narin ve Gisèle birbirinden çok farklı olsalar da sosyal medyada, eş zamanlılıklarından dolayı benzerlikleri tartışıldı. İkisi de ataerkil aile düzeni içerisinde ve taşra diye nitelendirilen bölgelerde saldırıya uğradılar. İki olay da failleri koruyan kutsal aile yalanını ve ataerkiyi gözler önüne serdi. Fransa taşrasının Orta Doğu taşrasına benzerliği tartışılır olsa da kadına ve kız çocuklarına yönelik ataerkil şiddetin ve yüceltilen aile kurumunun yaşamımıza dair oluşturduğu tehdit, tek bir bölge veya gruba ait değil- farklı boyut ve biçimlerde olsa da hepimiz hissediyoruz.

MÜLKİYET MESELESİ

Gisèle’in başına gelenler evliliklerde erkeğin kadının bedeni hakkında kadından önce söz sahibi olduğunun hala içselleştirilmiş bir kabul olarak sürdüğünü gösteriyor. Dava sürecinde bazı failler cinsel saldırıyı role-play sandıklarını veya eşin rızasını yeterli bulduklarını söylüyorlar. Bu olay, kadının erkeğin mülkiyeti olarak görülmesinin hala devam ettiğinin tek ve sıra dışı bir örneği değil. Evlilik içi veya partnerlerin cinsel saldırılarının kabul görmemesi, yeterince inandırıcı bulunmaması da bunun örnekleri. Bu sorgulamalar aynı zamanda kadınların bunları ihbar etme veya arkadaşlarıyla paylaşma olasılığını da düşürüyor.

Diana Scully (1990) cinsel saldırı suçundan cezaevinde bulunan erkeklerle görüşmeler yapıyor. Bir görüşmecisine ‘Eğer sizin kız arkadaşınızın başına gelirse ne düşünürdünüz?’ diye sorduğunda görüşmecisi şöyle diyor: “Eğer kız arkadaşımın ‘suçlu’ olduğunu ya da ‘pas verdiğini’ düşünürsem hak etmiş derdim. Eğer adamın ‘suçlu’ olduğunu düşünürsem adamı öldürürdüm, eğer, karımsa ve ‘pas verdiyse’ onu da öldürürdüm.”

Yani erkekler kadının sınırlarının ihlalini net bir hayır duymadıkları sürece meşru görüyorlar ve bazı durumlarda cinsel saldırganları cezalandırmak için de kendilerini sorumlu tutuyorlar. Ama cinsel taciz ve saldırının önlenmesi konusuna gelince buna karşı aktivizm yapmak, beyan vermek, kendisini korumak kadınların görevi gibi yaklaşılıyor. Bunlara ek olarak kadınların erkek çocuklarını doğru yetiştirmesi de gerekiyor. Cinsel saldırıda bulunanlar ise çoğunlukla erkek olsa da erkeklerin cinsel saldırıya dair söylemleri ‘ama bütün erkekler öyle değil’ demekten öteye nadiren gidiyor.

RIZA 'HAYIR’IN YOKLUĞU DEĞİLDİR

Gisèle bu olayları yaşarken bir terslik olduğunun farkında ama olanlara dair hafızasında bir şey yok, çünkü bir sürü madde ile uyuşturuluyor. Yani fail hem kadının kendi bedenine dair karar alma hakkını hem de kendi bedenine ne olduğunu bilmesini engelliyor. Gisèle’in kafa karışıklığını ise bunama gibi durumlara yorup gaslighting yapıyor.

Bu durum rızanın inşa edilmemiş ve gönüllü bir evet olduğunu tekrar hatırlatıyor. Partnerin rızasının kadının rızası olmadığını söylemek zorunda kalmak zaten içler acısı, ama rızanın hayır’ın yokluğu ya da inşa edilmiş bir ‘evet’ de olmadığını hatırlatmak gerekiyor.

Scully’nin araştırmasında görüşmecileri olan faillerinin büyük bir kısmı ‘kişi baygınsa bunun cinsel saldırı sayılacağını’ çünkü baygın bir insanın tepki veremeyeceğini söylüyor. Çok enteresan bir şekilde günümüzde ciddi bir kesim bu ilişkiyi kurmakta zorlanıyor. Kadının alkollü olduğu durumlarda kadın sorgulanıyor, ‘pas vermiş’ olabileceği düşünülüyor, rızanın olduğunun sanıldığı, failin kendisinin de sarhoş olduğu gibi bahaneler öne sürülüyor. Kadınların alkol almasının tabulaştırılması da kadınları alkollüyken başına geleni gizlemeye itiyor.

KADININ BEYANI ESASTIR

Bu dava ayrıca ‘kadının beyanı esastır’ ilkesinin önemini hatırlatıyor, zira fail Gisèle’in bu mekanizmayı kullanamaması için elinden geleni yapmış. Eve gelen erkeklerin sessiz olması, parfüm kullanmaması gibi kurallar var- ki Gisèle bir şekilde ‘ayılıp’ olanların farkına varmasın. Bu bana izlediğim bir dizide yaşanan benzer bir durumu hatırlattı. Gisèle evli, çocuklu ve 72 yaşında bir kadın. Dizide ise lisede okuyan, zengin, bekar ve gece kulüplerinde vakit geçiren bir kadına tanıdığı erkekler cinsel saldırıda bulunuyordu. Kadının bilinci kapalı olduğu için uyandığında bir şeylerin ters olduğunun farkında olsa da hatırlamıyor. Sonrasında bir başkasının ona söylemesi ile polise gidiyor. Ama elinde kanıt olmadığı için yasal yollarla bir şey yapamıyor.

Yakalanan faillerin yanı sıra kişilerin ihbar etmediği (ya da hatırlamadığı için ihbar edemediği) de bir sürü fail var. 1980lerde başlayan araştırmalar her 5 kadından 1’inin hayatı boyunca cinsel saldırıya maruz kalma ihtimali olduğunu ortaya çıkarıyor. Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması (2014) ise evli kadınların yüzde 12’sinin hayatı boyunca cinsel saldırıya uğradığını gösteriyor. Yine Türkiye’de üniversite öğrencileri ile yapılan bir araştırmaysa öğrencilerin yüzde 22’sinin üniversite hayatları boyunca cinsel şiddete maruz kaldığını gösteriyor.

Feminist hareketin ‘kadının beyanı esastır’ ilkesini ve öz savunma olarak ifşayı savunması tam da buralardan geliyor. İfşa edilmiş erkekler kadar (ya da daha fazlası) ifşa edilmemiş erkek, en az bir o kadar yanlış bir şeyler olduğunun farkında olan ama anlamlandıramayan kadın var. Gisèle yasal yollarla adalet arıyor ama arayamayan ya da aradığında reddedilen, sorgulanan başka pek çokları var. Gisèle davayı kamuya açık yapma kararını vermeseydi belki de yaşadıklarından haberimiz olmayacaktı. Zira zaten olay 4 sene önce ortaya çıkmış ve gündemimize bu dava ile düşüyor.

SAYILARA GÜVENİLMEYEN TEK MESELE

Feminist teori nitel yöntemlerin, tekil vakaların öneminin vurgulanması gerektiğini söylüyor ama biz hala rakamlara inanıyoruz. Bu konu hariç. Sayısız araştırma kadınların katillerinin çoğunlukla erkek olduğunu, bunların kadınların tanıdığı erkekler olduğunu söylüyor. Ama bu konuda rakamlar sunulunca bu araştırmalar metodik olarak ya da kapsayıcılığı açısından sorgulanıyor. Bu konuda en çarpıcı araştırmalardan biri Neil Malamuth (1986) tarafından yapılıyor. Bir grup erkeğe eğer bir yaptırımla karşılaşmayacaklarını bilseler bir kadına cinsel saldırıda bulunma veya şiddet uygulama ihtimallerinin olup olmadığı soruluyor. Anketi yapanların yüzde 60’ı ya ikisini birden ya da birini yapacaklarını söylüyorlar.

Her şeyde sayılara güvenen insanlar ise bu konuya gelince cinsel saldırıda bulunan erkeklerin, katillerin çoğunluk olmadığını söylemekten ya da çözümü yine şiddette (hadım, idam vb.) aramaktan öteye gitmiyor. Oysaki, devlet bile kadın ve çocuklara karşı cinsel saldırı ve kadın cinayetlerinin ne kadar fazla olduğunun farkındaki bu rakamları paylaşmıyor - ki makul ve ahlaklı Türkiye’nin, kutsal ailenin ne kadar bozuk ve çürümüş olduğu ortaya çıkmasın. Ama biz biliyoruz zaten. Bu ülkede erkekler tarafından öldürülen kadınların çetelesini biz tutuyoruz. Tacizcilerin de ceza almalarına engel olanların da beyanımızı sorgulayanların da isimlerini biliyoruz.

Evet, belki coğrafya kader ve kesişimsel kimliklerimiz- din, ırk, etnisite- karşımızdaki ataerkil şiddetin yoğunluğunu değiştirmekte. Ama bazen Fransa’da çoğu anlamda senden daha ayrıcalıklı bir kadına sarılmak, yanında olmak istersin, çünkü aynısını değilse de bir benzerini sen de yaşamışsındır, hissetmişsindir.


NOTLAR:

(1) Farklı haber kaynakları 80 veya 90 gibi sayılar da yazıyor.