Büyük alevi ütopyası: Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri
Hacıbektaş’ta üç gün boyunca yirmidört saat deyiş dinliyorsun, aslında sürekli bir arınma, sürekli Harabi’nin deyimi ile Mecma-ül Bahreyn'e varma hali, sürekli bir sırrı Sırrullah haline yaklaşma...
İki senedir Hacı Bektaş anmalarına konuşmacı olarak katılıyorum. Her defasında, kendimi rüyada hatta Alevi ütopyasında hissediyorum ve çok umutlanıyorum iyileşiyorum. Özellikle geçen sene yani o malum tarihi hayal kırıklığından sonra ilk defa Hacıbektaş’a gittiğimde nefes alabilmiştim. Bu yıl da benzerini yaşadım.
Törenlere ilişkin söylenecek çok şey var. Ama gördüğüm kadarıyla Aleviler bu ütopyayı her yıl deneyimledikleri için kanıksamışlar. Neden ütopya?
Çok küçük bir kasaba olan Hacıbektaş tıklım tıklım insanla dolup taşıyor, Türkiye’nin her tarafından Aleviler akın akın 16-18 Ağustos tarihleri arasında Hacıbektaş’a geliyor. Bu üç gün içinde Hacıbektaş aynı zamanda görkemli bir ziyarete dönüşüyor.
Büyük çoğunluk arabasıyla geliyor. Mümkünse arabada yoksa da sokakta, kaldırımda, parkta, yollarda yataklarını serip yatıyor. Mesela sokakta yürüyorsunuz arabanın gölgesinde kahvaltısını yapan insanlara selam verip, annenizin sofrasına oturur gibi hemen oturabilirsiniz, karnınızı doyurup yolunuza devam edebilirsiniz. Zaten gün boyunca her yerde lokma dağıtılıyor. Kurban lokmalarının kesilip pişirildiği çok büyük ve profesyonel bir alan var. Orada da her an birileri lokma dağıtıyor. Biz lokma yemeye gittiğimizde pilavın pişmesini bekledik. Kurban lokması, pilav, salata sonrasında karpuzla birlikte ve en önemlisi elbette canlarla birlikte, canların sofrasında ziyafet çektik. Büyük Alevi ütopyasında adım başı lokma dağıtılıyor.
Ama belki de en etkileyici ve en iyileştirici tarafı her yerde konser, her yerde muhabbet var. Sazını kapan oraya koşmuş. İlçenin merkezinde İBB’nin finanse ettiği çok büyük bir sahne kurulmuş. Sahnede sürekli ünlü Alevi sanatçılar deyişler okuyor, kimler yok ki. Cengiz Özkan, Hüseyin Korkankorkmaz, Muharrem Temiz, Mercan Erzincan, Zeynep Karababa, Büyük usta Erdal Erzincan saymakla bitmez.
Hacıbektaş’ta üç gün boyunca yirmidört saat deyiş dinliyorsun, yani aslında sürekli bir arınma, sürekli Harabi’nin deyimi ile Mecma-ül Bahreyn'e varma hali, sürekli bir sırrı Sırrullah haline yaklaşma…
Sadece bu kadar da değil. Bütün evlerin bahçelerinde sokaklarda üç beş kişi bir araya gelip kendi arasında çalıp söylüyor. İster sazını alıp katıl istersen sadece dinleyici olarak katıl. Herkes sana kimsin nesin, niye bizim muhabbetimize katılıyorsun diye sormak bir yana, hemen sarıp sarmalıyor. Bütün bu etkinliklerin hepsini takip etmek mümkün değil, sürekli aklın diğerinde kalıyor, sürekli kaçırdığın güzel etkinlikler için hayıflanıyorsun. Gecenin birinde ikisinde otele yatmaya geldin diyelim ki, yatmak ne mümkün. Oradaki muhabbet hepsinden daha muhteşem ve elbette hemen bir sandalye çekip yanlarına ilişiyorsun. Bu ütopya da en hayıflanmayacağın yegâne şey uykusuzluktur.
Her akşam farklı cemevleri tarafından organize edilen kadın anaların ve dedelerin posta oturduğu cemler. Yani aynı anda, kadıncık anada, dergâhın avlusunda, meydanlarda, neredeyse üç dört tane cem yapılıyor. Her yerde yine farklı cemevleri tarafından düzenlenen semahlar dönülüyor. Düşünebiliyor musunuz bunların hepsinde sürekli deyiş okunuyor. Her yerden yetiş ya Ali… sesleri yükseliyor. Sırrı Sırrullah'a ermek diye bir şey varsa o bu olsa gerek.
Bitmedi, aynı anda en az iki üç tane akademik panel, konuşma, tartışma bütün gün boyunca devam ediyor. Organizasyonun profesyonelliğini ve olgunluğunu, Aleviliği farklı yaklaşımlarla çalışan çok sayıda akademisyen ve yazara yer vermesinden anlıyorsunuz. Bazı cemevlerinin yaptığı gibi sadece aynı görüşteki kişiler davet edilmemiş.
Türkiye Alevi Bektaşı Federasyonu ve Pir Sultan Abdal’ın kadın yöneticileri ve kadın kolları, son iki yıldır, birlikte düzenledikleri Kadıncık Ana panelleri, kadın anaların posta oturduğu cemler ve düzenledikleri açık oturumlarıyla erkeklerin tahtına meydan okuyorlar.
Bütün bunların en kıymetlisi Serçeşme Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy, nur yüzlü Fitnat ana ve büyülü bahçeleri. Büyük bir arazi olan bahçe çadırlarla dolup taşıyor. Gelenler aynı zamanda postnişine ve anaya hizmet ediyorlar. Ayrıca dünyanın dört bir yanından gelen Aleviler de postnişine uğruyor, niyaz ediyorlar, dertlerini anlatıyorlar. Büyük bir bilgelik ve alçak gönüllükle herkesi, nur yüzlü ana ile birlikte dinliyor, çocuklara şeker, büyüklere bahçeden elma erik ikram ediyor.
Bu ütopya değil de nedir?
Bu yıl geçen seneden farklı olarak Hükümet Kültür Bakanlığı'nda kurduğu daire üzerinden Alevi örgütlerinden ayrı ve fakat aynı tarihte bir anma yapmaya karar vermişti. Bu karar doğrusu öncesinde beni kişisel olarak tedirgin etmişti. Ancak gittiğimde bu tedirginlikten eser kalmadı. Çünkü Bakanlık sınırsız finans kaynağı ile uçaklarla taşımasına rağmen sadece bir salona sıkışmıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse esamesi bile okunmadı. Elbette çok sayıda CHP’li belediye de otobüsleriyle, yiyecek ve içek dağıtımı ile oradaydı. Ama bütün şenliklerin tartışmasız en büyük destekçisinin İBB olduğunu vurgulamak gerekir. Birçok kişiden İBB’nin siyasi iktidarın baskısını engellediğine/dengelediğine ilişkin yorumlar duydum. Bu doğru bir okumaysa İBB siyasi iktidarın şenliklere ilişkin planını boşa çıkardı demek de yanlış olmaz.
Bu büyük Alevi ütopyası değil de nedir? Bu ütopyada giden yiyor, içiyor, yatıyor ve ilçeden ayrılıyor. Üstelik ayrılırken kimse gelip “dur bakalım sen yedin içtin öyle karşılığını vermeden gidemezsin, sen de bu ilçe için bir şeyler yapmalısın" demiyor. Kanımca Alevice olan da budur, kaynağı tartışmalı olan ve son zamanlarda popülerleşen “rıza şehri” söylencesinin Yol pratiği ile çeliştiğini Hacı Bektaş Veli anma törenlerinde, Hacıbektaş ilçesinde bizzat görmek mümkün.