Büyük gezgin Muir’in yürüyüş günlüğü

John Muir'in Yürüyüş adlı kitabı SUB yayın tarafından yayımlandı.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

Karmaşanın, körlüğün, yüzeyselliğin, doğaya yabancılaşmanın ve tüketimin hüküm sürdüğü dünyada John Muir ismi pek çok insan için hiçbir şey ifade etmeyebilir. Oysa insanın doğayla kurduğu, kuracağı ve kurması gereken ilişkide hayli önemli rol oynamış biriydi Muir.

Doğa âşığı, gezgin, yürüyüşçü ve Henry David Thoreau gibi sade ya da yalın yaşamın savunucusu olarak ömrünü keşif merakıyla geçirmiş biriydi. Bu merakını, İskoçya’daki çocukluğundan itibaren canlı tutup gözlemciliğini geliştirmişti: Bitkileri ve hayvanları sınıflandırıyor, araştırıyor ve bilgi birikimini artırıyordu. Ardından, yeryüzüyle ilgili aklına takılan sorulara yanıt arıyordu. Başka bir deyişle gezegenin şimdisi kadar, uzak ve yakın geçmişini de öğrenmek istiyordu. İlgisini en çok ağaçlar ve içinde dolaşmaktan büyük keyif aldığı ormanlar çekiyordu. 1800’lerin sonunda kaleme almaya başladığı metinlerinde, doğanın ve ormanların korunması gerektiğini vurguluyordu.

John Muir (1838-1914)

Henüz çocukken ailesiyle birlikte geldiği ABD’de de yaban hayatını gözlemleyerek yazdığı makalelerde maden aramak için ormanların yok edilmesini, nehirlerin kurutulmasını ve inşaat için ağaçların kesilmesini eleştirmesi ABD Kongresi’nde tartışılmıştı. Muir’in fikirlerinden hareketle hazırlanan 1903’teki kanunla “millî park” kavramı doğmuştu. Kısacası ABD’de ve dünyanın pek çok noktasındaki millî parklar Muir’in çabaları, kitaplarındaki ve makalelerindeki görüşleriyle oluşturulmuştu.

Botanik ve jeoloji öğrenimi gören Muir, yaşamını yaban hayatını ve doğayı korumaya adayan, sürekli gözlem ve araştırma yapan, ormanlarda gezen ve bütün bunları kâğıda döken bir yazardı. Merakının ve gezginliğinin yansımalarından biri de ABD’nin çeşitli yerlerine ve Küba’ya yaptığı seyahatlerinde gördüklerini anlattığı Yürüyüş başlıklı kitabıydı.

DAĞLARIN, ORMANLARIN VE NEHİRLERİN AZAMETİ

Yürüyüş, Muir’in hem öğrenme ve yorumlama merakının hem de doğaya ve yaban hayata sunduğu derin saygının, tabiatın kollarındayken bulduğu huzurun bir örneği.

Dağlarda, ormanlarda, nehir kıyılarında ve tepelerde ayaklarına ağrılar girene kadar yürüyen, notlar alan, hatta geldiği bölgelerin haritasını çıkaran yazarın metniyle ilgili William Frederic Badé şöyle bir not düşmüş: “Burada yalnızca kaleminden çıkan ilk ürünle değil, aynı zamanda yazdığı izlenim ve gözlemlerle de karşı karşıyayız. Uzun yürüyüşü esnasında verdiği molalarda aceleyle notlar almış. Görünüşe göre bu hammaddeyi bir süre sonra başka bir kitap için kullanmayı planlıyordu. Bu hâliyle kayıttan ve süslemeden yoksun olmakla birlikte, ilk izlenimlerin dolaysızlığına ve tazeliğine de sahip.”

Kentucky ormanlarında, mağaralarda, Cumberland Dağları’nda, Twenty Hill Oyuğu’nda, Havana’da, mezarlar arasında ve orman yollarında seyahate çıkan, notlar alan ve doğayı anlamaya uğraşan Muir, bunları hem bir öğrenme hem de kaçış olarak niteliyor. Dağların, ormanların ve nehirlerin azameti karşısında şaşırıyor ve hayranlığını defterlerine kaydediyor.

Yürüyüş, John Muir, Çeviren: Nihan Şakar, 128 syf., SUB Yayın, 2024     

Muir’in tuttuğu yürüyüş ve seyahat günlüğünde, manzaranın yanı sıra tarihle ve insanlarla ilgili notlar var. Bu satırlarda insanın tarih boyunca doğayla kurduğu ilişkiye ve yaban hayatı algılayışına dair ifadeler yer alıyor. Bunlar da yazarı merakını dizginleyemeyen bir bilgeye dönüştürüyor.

Muir, doğallığı bozan sakillikleri eleştirmekten de geri durmuyor: “Daha önce doğanın ihtişamını bu kadar sıradan yapay bahçelerle keskin bir tezat içinde hiç görmedim. Şık otel bahçeleri, salon tarzında, biçimsiz şekilde yetiştirilen ve katı geometrik yataklarda düzenlenmiş birçok bitkiyle dolu ve tüm bu hoş şeyler, Tanrısal güzellikle yan yana getirildiğinde büyük bir başarısızlık.”

Muir, seyahat notlarında esas olarak doğayı ve yaban hayatı anlama ve anlamlandırma biçimlerine yer veriyor. Doğada kayboldukça öğreniyor, öğrendikçe meraklanıyor. Meraklandıkça bitkileri, canlıları ve ağaçları daha dikkatle gözlemleyip sınıflandırıyor. Nefes almak ve hayranlık duymak için açık alanlarda duruyor.

Muir yalnızca hayranlık duymuyor, doğada gördüğü her şeye büyük bir saygıyla yaklaşıyor ve rastladığı her yeni canlıyı şans sayıyor: “Bugün muhteşem bir otla tanıştım, boyu on veya on iki fit, parlak mor çiçeklerle süslü muhteşem bir salkımı var. Yaprakları da gösterişli boyutlarda. Güneşli çayırlarda ve yavaş akan nehirlerin ve bataklıkların sulu kenarlarında yaşıyor. Görkeminin farkında gibi görünüyor ve dağ çamına benzer bir zarafet ve büyüklük ciddiyeti ile dalgalanıyor.”

PALMİYE, BİR RAHİPTEN DAHA ÖNEMLİ ŞEYLER ANLATIR

Dağların ve nehirlerin yanında canlı olan her şeyi; ağaçları, bitkileri ve hayvanları gözlemliyor Muir. Fakat onun için esas olan şey botanik; âdeta kutsal bir emanet gibi gördüğü ağaçlarla ve bitkilerle ilgili ayrıntılı notlar alıyor. Bazen de yolu mezarlıklara düşüyor ve ölüleri sarıp sarmalayan canlılığa odaklanıyor: “Birçok kel kartal, bataklık kenarındaki ağaçların arasına tüner. Çığlıkları her sabah karga seslerine ve yapraklı çardaklardan oluşan evlerinin derinliklerinde saklı bülbüllerine şakımalarına karışır. Büyük kelebek sürüleri, sinekler ve her tür mutlu böcek, mükemmel bir neşe ve sportif mutluluk ateşi içindedir. Burası bir bütün olarak yaşamın merkezi gibidir. Ölüler orada tek başına hüküm sürmez.”

Ormanların gizemli var oluşunu büyük bir heyecanla izleyen Muir, “bitki ihtişamını en sönük hâliyle bile resmetmek imkânsız” diyor. Sonra karşılaştığı bir palmiyenin kendisine rahiplerden daha önemli şeyler anlattığını; insanın ve diğer medeni hayvanların kirlenen yegâne yaratıklar olduğunu not ediyor defterine.

Doğanın insan için olmadığını ve insanın doğayla bir aradalığını aklından hiç çıkarmadan keşiflerini sürdürürken verdiği bir kararı duyuruyor: “Uygar insanların bencilce uygunluklarına pek sempati duymuyorum ve eğer vahşi hayvanlar ile insan arasında bir ırk savaşı çıkarsa ayılara sempati duymam daha olası.”

Muir, Yürüyüş’te bilincini kaybedercesine manzaraya karışma ve tabiatın bir parçası hâline gelme notlarını paylaşıyor bizlerle. Bu notlar, yaban hayata ve doğaya saygının birer yansıması olduğu kadar, yazarın botanik merakıyla birlikte ormanlara, dağlara, nehirlere ve canlılara hayranlığının tarihî kaydı.

İnsanın her şeyi ve herkesi evcilleştirebileceği sanrısına kapıldığı günümüzde, Muir’in tabiattan öğrendiklerini paylaştığı Yürüyüş ve diğer kitapları çok önemli. Üzerinde dikkatle düşünmeye değer.