YAZARLAR

Çağın beli bükük insanları

Yıldız yağmuru altında karınlarını doyuran kahramanlar, kötülüğe düşkün tanrılar ve gök kubbeyi sonsuza dek omuzlarında taşıyan Atlas… Alışageldiğimiz anlatılar! Jeanette Winterson’a kulak vermenin zamanı geldi de geçiyor. Dünyanın tüm yükünü taşıyan Atlas artık sadece ve sadece özgürlüğü tartışmalı.

Eski Yunan mitolojisinde gök kubbeyi sonsuza dek sırtında taşımaya mahkûm edilen Atlas’ı düşünmeye gücümüz var mı? Çağın beli bükük insanlarının Atlas’ın bildik hikâyesini ne dinlemeye ne okumaya hali var bana sorarsanız. Çünkü görünmez kılınmaya çalışan büyük bir kesimin durumu, dünyanın tüm yükünü omuzlarında taşıyan Atlas’tan beter. Dolayısıyla yaklaşık yirmi yıl önce Jeanette Winterson’ın bu meşhur miti yorumladığı hali bugün için biçilmiş kaftan. Çünkü Winterson’ın Atlas’ı özgürlüğü tartışıyor. Bizler de artık bu Atlas’ı hatırlamalıyız.

Bilinen hikâye şöyleydi: Zeus kararı okumuştu: Atlas, Atlas, Atlas… Çile çeken demekti adının anlamı ve Zeus’un kararı Atlas için adeta bir çile yumağı gibiydi. Olymposlu tanrılara baş kaldırdığı için cezalandırılmıştı. “Azgın yürekli, dağ bedenli” Atlas’ın cezası, gök kubbeyi sonsuza dek sırtında taşımaktı.

Jeanette Winterson’ın mitinde ise Atlas belki de ilk kez bu kadar çok konuşuyor. Üstelik sınırlar, boyun eğiş, arzular, özgürlük ve kader üzerine... Yaşadıkları, Atlas'a, varoluşun sınırlarını bozulmuş bir plak gibi sürekli fısıldıyor. Öykünün beklenen yerinde Herakles sahneye çıkıp Atlas’tan Yaşam Ağacı’nın altın elmalarını çalmasını isteyince Atlas’ın bu görevi yapabilmesi için, Herakles dünyayı onun omuzlarından alıyor. Tam da burada özgürlük kavramı metne dahil olur.

Jeanette Winterson Atlas’ın güçlü ama özgür olmadığına dikkatleri çekiyor. Atlas ise özgürlüğün var olmayan bir ülke olduğunu çoktan kabul etmiş. Bu noktadan sonra insanlığın hikâyesine dönüşüyor roman.

Winterson anlatırken, kadere ve yazgıya sığınanların seçeneğinin boyun eğiş olduğunu görmek çok kolay. Karşı çıkmak nereye düşüyor peki?

Anlamı bozmaktan ve yeniden yazmaktan kışkırtıcı tatlar çıkarmayı çok iyi bilen Jeanette Winterson boyun eğme ve karşı çıkma ikilemini sunarken, Atlas’ınkine bir de kendi kişisel hikâyesini ekliyor. Aniden 23 Mart 2001'e geliyoruz ve kısa bir metin okuyoruz arzular üzerine.

Bir mitin tekrar yorumlaması Jeanette Winterson’a (kendisinin de belirttiği gibi) yeni baştan başlama imkânı veriyor ya da biten öyküyü devam ettirebilmesini, istediği yeri değiştirmesini sağlıyor. Yazar, Atlas ve Herakles'ten sonra kendine dönüyor. Çocukluğunu ve anne babasını anlatıyor okura. Bütün çocukların çürütmesi gereken iki gerçek olduğunun altını çiziyor: Anne ve baba… Bir aile tarafından evlatlık alınan, biyolojik anne ve babasını hiç tanımayan Winterson, doğarken yanında bir dünya getirmediği için kendi dünyasını kuruyor Atlas'ın Yükü’yle* (Dilek Şendil çevirisi).

Geride okkalı ve cevabı boyun eğmeye ne kadar meyilli olunduğuna göre değişebilecek bir soru kalıyor: Yaşam bir yük mü?

Jeanette Winterson romanına “Özgür insan kaçmayı hiç aklına getirmez,” cümlesiyle başlıyordu, yazarın yeniden anlattığı miti ve Atlas’ı yaşatmaya buradan devam edebiliriz. Çünkü bugün kime baksam herhangi bir konuda mutlaka bir kaçış planlıyor.

* En son Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan Atlas’ın Yükü’nün baskısı olmadığı için kitabın eski basımlarını sahaflardan ya da nadirkitap.com’dan edinmek mümkün.


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.