Çalınmış hayatlar
Bir zamanların gözde ekonomik terimi Japon mucizesi, 21. Yüzyılda yalnızlık sektörü üzerinden yaratıyor mucizelerini. Aile Saadeti Ltd türünden şirketler işi kültür endüstrisinin fast food türü hayat hikayeleri servisinin ötesine taşıyor.
Düşünüyorum da roman yazmak, hayatlar çalmak değil mi?
Selim İleri böyle der bir romanında. Onun muhasebesini yaptığı hayatla sanat, yazarla yazılan meseleleri çoktan geride kaldı. Şimdi psikiyatri notlarından kotarılmış çıplak –ve gerçek- hikayeleri kitaplaştırmak, hiç de hayatlar çalmak olmuyor.
İnsanlar başa çıkamadıkları hayat hallerini teşrih edip (en ince ayrıntısıyla inceleyip çözümlemesi, açımlaması) için “uzman-doktor” sıfatlı insanlarla paylaşıyor. O uzmanlar, teşrih ediyor mu bilinmez ama teşhir ediyor, kendilerine danışılan ve emanet edilen hayatları. Bu öylesine ilgi görüyor ki, televizyon-drama sektörü üstüne atlıyor “gerçek hayat hikayesi” damgalı işleri piyasaya sürmek için.
Teşhir-gösteri düzeni, kendi gözleyicisini, hasılı, müşterisini yaratır.
Uzman elinden çıkma “gerçek hayat hikayeleri”nin böylesi iştahla alınıp tüketilmesi, sadece izleyicilikle; röntgencilikle açıklanamaz. Tüketimi tetikleyen asıl mesele açlıktır. “Gerçek hayat” açlığı. Kendi hikayen yoksa, başka hayatlar, hikayeler var! Servise hazır.
Katmanlar, kademeler, mesafeler üzerinden inşa edilmiş “toplum” sahnesinde ancak kendinizi tüm bunlara göre ayarlayıp uyarlayabildiğiniz ölçüde var olabilirsiniz. Ve bu her an, her adımda size gösterilir, hatırlatılır.
Okuyup izledikleriniz yetmiyorsa, toplum sahnesinde “eksik” görünmek istemiyorsanız yalnızlık sektörü, hayat kiralama imkanı da sunar. İsteyene aile, isteyene arkadaş… belli süreliğine mutluluk yaşamanın, o görünümle toplum sahnesinde yer alıp onay almanın araba kiralamaktan farkı yok.
Bir zamanların gözde ekonomik terimi Japon mucizesi, 21. Yüzyılda yalnızlık sektörü üzerinden yaratıyor mucizelerini. Aile Saadeti Ltd türünden şirketler işi kültür endüstrisinin fast food türü hayat hikayeleri servisinin ötesine taşıyor. Kiralık hayat – aile bağları, deneyimleri tatmaya, yaşama olanağı sunuyor. Ücretini ödeyin, ne istediğinizi söyleyin, yeter.
KİRALIK HAYAT SERVİSİ
Sektörün öncüsü Ishii Yuichi adlı yaratıcı girişimci.
2009’da Aile Saadeti adıyla bir şirket kurmuş. Akşam yemeğinde size eşlik edecek birisini mi istersiniz, yolculuk arkadaşı mı, çocuğunuzun baba eksikliği yaşamaması için o rolü üstlenecek birisi mi, düğününüzde ele güne karşı size babalık edecek birini mi, çoktan evi terk etmiş kızınız ve rahmetli olmuş karınızın eksikliğini giderecek kız ve eş mi?
Tüm bu rollere girip işini bihakkın yaparak size aile – dostluk ve “saadet” yaşatacak servisi sunuyor şirket. Yuichi, şirketine Aile Saadeti adını verirken Freud’un tam yüz yıl önce, 1909’da yayımladığı Nevrotiklerin Aile Saadeti adlı makalesinden hareket etmiş. Freud, soylu-asil ana babaya sahip olduğu düşüncesiyle mevcut ebeveynlerini sahte olarak gören nevrotikleri konu ediyor makalesinde.
Amerika’da 20. yüzyıl ortalarından beri toplumsal kimlik halini alan Yalnız Kalabalık halinin, 21. Yüzyıl Japonya’sında toplumsal nevroza dönüştüğünü gören yaratıcı girişimci, yalnız kalabalığa kiralık saadet servisi başlatıyor.
İlginçtir, sektörü Amerikalılara 2018’de Türk kökenli bir gazeteci yazar anlattı. Elif Batuman, Japonların Kiralık Aile Endüstrisi başlıklı bir haber-röportaj yayımladı The New Yorker’da. https://www.newyorker.com/magazine/2018/04/30/japans-rent-a-family-industry.
Alman yönetmen Werner Herzog da bir öğrencisi dolayısıyla haberdar olmuştu şirketten ve sektörden. Şirketin adını taşıyan ve başrolü de kurucu ve yönetici Ishii Yuichi’ye verdiği filmi yine 2018’de çekti Herzog.
Bir tür doğaçlama tekniğiyle çekilen filmin ilk gösteriminde “belgesel” olarak algılandığını kaydediyor Herzog. Doğal. Çünkü kurgu-ötesi gerçeklik taşıyor Aile Saadeti Ltd.
Durumun farkında usta sinemacı: “Günümüzde artık pek imge kalmadı elimizde,” diyor. “Etrafa baktığınızda binadan başka bir şey görmüyorsunuz. Buradan imge çıkarmak imkansız. Uygarlığımızla, iç dünyamızla uyumlu imgelere muhtacız.”
Kiralık aile saadetinden daha müthiş imge olur mu!
MUCİZE SEKTÖRÜ
Parayla saadet olmaz derseniz, hem doğru hem yanlış.
İnsanı ücreti mukabili kiralık saadete, aileye, arkadaşa mahkum eden yalnızlık, göz kamaştırıcı bir mucizeden doğdu. Kırk yıl önce, 1980’lerde dünyada neredeyse herkes Japonlar’ı kıskanıyordu.
Elektronikten otomotive, teknolojik atılımlarla devasa bir “ekonomik mucize”ye imza atmışlardı. Ondan esinlenen yakın komşuları Asya Kaplanları adını alıp, “mucize”yi büyütüp yaymaya çabalıyordu. Türkiye’ye dek gelmişti rüzgar. Bozkurt Güvenç akademik düzeyde incelemişti bu mucizeyi, 1980’de yayımlanan Japon Kültürü kitabında. Onun ardından 1985’de Mehmet Turgut ekonomik siyasal “model” yönünden ele alıyordu durumu: Japon Mucizesi ve Türkiye.
Kitaplar bir yana, mucize ve model her an yanı başımızdaydı. Kadıköy-Karaköy vapurunda Burhan Pazarlama, sabahtan akşama mucize servisi yapıyordu:
Yine dağların ardından, çekik gözlü insanlar diyarından, Burhan Pazarlama’dan… Enteresan, çok enteresan!
İğne iplik setinden tırnak makasına, fotoğraf makinesinden gece lambası ya da el fenerine her tür eşya, ürün işporta da olsa, Japon mucizesi etiketiyle pazarlanmaktadır. Metal-ahşap yapıştırıcıların adıdır Japon mucizesi! İş karikatüre kadar uzanmıştı: Henüz devlet-iktidar katına ermemiş Heten Keten -namı diğer Hasan Kaçan dönemin gözde mizah dergisi Gırgır’da, Cork adlı bandına taşımıştı: Ceppon müdüdetdetiii…
O sıralar bir arkadaşım iş için Tokyo’ya gitmiş, birkaç ay kalmıştı. Mucizeyi keşfetmeyi beklerken dehşete düşmüştü. Metro istasyonlarında, asansörlerde, yollarda ağlayan, bağıran, kusan, işeyen yalnız kalabalıktan ürktüğünü söylüyordu.
Geleneklere bağlı kalarak modernleşme, sanayileşme, zenginleşme üzerine kuruluydu mucize destanı. Toplumsal mesafe-yalnız kalabalık sistemi hükmünü icra ediyordu.
***
Çalınmış hayatlarla kiralık aile saadeti arasındaki mesafe sanılandan çok daha kısadır.