Çalışma saatlerini düşürürsek ne olur?
Çalışma saatlerinin kısılması pek çok işteki emek ihtiyacını arttırarak, firmaları ve kurumları yeni işler yaratmaya zorlayacaktır. Tek faydası da bu değildir üstelik…
Cem Oyvat*
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş’ın bir televizyon programında yaptığı bir konuşma zaman zaman sosyal medyada gündeme geliyor. “Siz mesela insanları 12 saat, 14 saat çalıştırıyorsunuz. Bunun yerine çalışma saatlerini düzenleyin arkadaş, 6 saatin üzerinde çalışmayı yasaklayın, bir anda istihdamı iki katına çıkarırsınız” diyor Erkan Baş ve bu sözleri nedeniyle de belli çevreler tarafından, bugünlerde çok sık gördüğümüz “sosyal medya lincine” maruz kalıyor.
Erkan Baş aslında akademisyen kökenli bir siyasetçi, ancak meseleyi daha çok bir siyasetçi gibi fazla basitleştirerek anlatmış. Erkan Baş, aynı zamanda sosyalist bir siyasetçi ve söylediği mantık yüzde yüz olmasa da merkezi planlamacı sosyalist bir ekonomiye daha çok uyuyor. Ama tabii özellikle kapitalist bir ekonomide çalışma saatini 12’den 6’ye düşürmek, istihdamı birebir iki kat arttırmaz. Böyle bir politikanın üretkenlik ve toplam üretime olan etkisine de bakmamız gerekir.
İstihdamı basit olarak şöyle bir denklemle ifade edebiliriz:
İstihdam edilen kişi sayısı=Toplam üretim/(Ortalama çalışma saati*Ortalama saatlik işgücü üretkenliği)
Bu denkleme göre ortalama çalışma saatindeki yarı yarıya azalma diğer değişkenler sabitken istihdamı iki katına çıkarabilir. Ancak ortalama saatlik işgücü üretkenliğinin ve toplam üretimin de çalışma saatlerinden etkilenmesi beklenir. Tabii bir de olası bir istihdam artışı eğilimi, bir noktada Türkiye’deki sermaye veya işgücü kısıtları bariyerlerine çarpacaktır.
Ancak bütün bunlar, çalışma saatlerinin azaltılmasının istihdam üzerinde olumlu etkisi olmayacağı anlamına gelmiyor. Çalışma saatlerinin kısılması pek çok işteki emek ihtiyacını arttırarak, firmaları ve kurumları yeni işler yaratmaya zorlayacaktır. Tek faydası da bu değildir üstelik… Bugünün Türkiye’sinde, yasal çalışma saatlerinin azaltılması ve/veya firmaların yasal çalışma saatleri kısıtlamalarına uymaya zorlanması yoluyla haftalık ortalama çalışma saatinin düşürülmesinin 5 tane önemli faydası olacaktır:
1) İstihdamın artması.
2) Saatlik işgücü üretkenliğinin artması.
3) Gelir eşitsizliğinin çalışanlar lehine azalması.
4) Kadınların işgücüne katılımının ve istihdamının artması.
5) Beyin göçünün yavaşlatılması.
Haftalık çalışma saatlerinin düşmesinin, saatlik işgücü üretkenliği üzerindeki olumlu etkisi pek çok akademik çalışmada da tespit edilen bir durumdur (mesela Collewet ve Sauermann, 2017). Bunun birkaç tane nedeni var. Öncelikle, daha az saat çalışan bir çalışanın daha az yorgun olacağı, mevcut çalışma zamanında işine daha iyi odaklanacağı düşünülebilir. Bu sayede çalışanın vereceği hizmetin kalitesi de artabilir. Dahası çalışma saatlerinin düşürülmesinin getireceği işgücü maliyeti artışı, işverenleri emek tasarrufu yapan teknolojilere yatırım yapmaya ve daha fazla sermaye yoğun olan bir üretime geçmeye zorlayacaktır.
Tabii üretkenliğin her iş kolunda aynı oranda artıyor olması beklenmez. Mesela yoğun bir restoranda çalışan bir garson zaten kapasitesine yakın çalışıyordur, çalışma saatinin düşmesi bu garsonun üretkenliğini çok az etkileyecektir. Ancak aynı restoranda, daha az saat çalışan garsonların açığını kapatacak yeni garson istihdam etme ihtiyacı doğacaktır. Bu nedenle de o restorandaki istihdam edilen kişi sayısı artar.
Tabii çalışma saatlerindeki düşüş her ne kadar ortalama saatlik işgücü üretkenliğini arttırsa da; kaybedilen saatlerin bütün işlerde tamamen makineleşme veya performans artışı ile giderilebileceğini düşünmemiz Türkiye için gerçekçi olmaz. Bu nedenle çalışanların aynı maaşa daha az saat çalışıyor olması emek sömürüsünü azaltırken, işverenlerin bakış açısından bakıldığında toplam işgücü maliyetlerini arttırır. Bu nedenle çalışma saatlerindeki düşüşün toplam üretim üzerindeki etkisi; kârların gelir içindeki payının düşüşü, yani firmaların karşılaşacağı kâr sıkışması üzerinden olacaktır.
Türkiye’deki talep rejiminin kâr çekişli olmadığını, bilakis ücret çekişli olduğunu gösteren ampirik çalışmalar mevcuttur (Mesela Kurt, 2020; Oyvat, Öztunalı ve Elgin, 2020). Ancak bu çalışmaların ötesinde, 2020 Ç1 ve 2022 Ç1 arası ücretlerin GSYH içindeki payı yüzde 35.2’den, yüzde 28’e düşmüşken, gelir dağılımını ücretler lehine düzeltmek zaten Türkiye’nin öncelikleri arasında olmalıdır. Kaldı ki, ücretlerin milli gelir içindeki payının bu kadar sert bir şekilde düşmesinin ne büyüme, ne istihdam, ne de halkın genel ekonomik durumu üzerinde mucizevi olumlu bir etkisi olmadığı da açıktır.
Çalışma saatlerindeki düşüş kadın istihdamının artmasına da yardımcı olacaktır. Çünkü haftalık çalışma saatleri 50 saate yakın olan (mesela 1 saat öğle tatili ile hafta içi sabah 9-akşam 8 arası çalışan) çocuklu bir kadının, bakıcı veya anneanne/babaannenin yardımı olmadan kariyerine devam etmesi kolay değildir. Kuşkusuz kadınların hane dışında çalışabilmesi için devletin çocuk, yaşlı, hasta bakımı hizmetlerini güvenilir ve yaygın bir şekilde verebilmesi de çok elzemdir. Ama devletin çocuğu akşam 8’e kadar okulda veya kreşte tutabilmesi hem çok gerçekçi olmaz; hem de çocuğun aileden bu kadar uzak kalması gelişimi açısından sağlıklı da değildir. Bu nedenle Türkiye’deki kadın istihdamının gelişmiş ülkeler standartlarına çekilmesi için çalışma saatlerinin azaltılması olmazsa olmaz bir şarttır.
Son olarak çalışma saatlerindeki düşüş, özellikle nitelikli çalışanlar için daha insani çalışma koşulları sağlayacak ve beyin göçünü yavaşlatacaktır. Unutmayın ki, Avrupa ülkelerindeki çalışma koşullarını nitelikli çalışanlar için daha cazip yapan şey, sadece aldıkları ücretin daha yüksek olması değil, daha uzun yıllık izinler ve daha kısa çalışma saatleridir. Özellikle Avrupa’ya göç eden doktorlar Türkiye’deki zorlu çalışma ortamını, yurtdışına gidiş nedenleri arasında üst sıralara koymaktadır.
TÜRKİYE'DEKİ ÇALIŞMA SAATLERİ VE İSTİHDAM
OECD’nin 2019 verilerine göre tam zamanlı ücretli çalışanlar için Türkiye’deki haftalık (ana iş için olan) ortalama çalışma saati 47.9 ile sadece 40.6 saat olan OECD ortalamasının çok üzerinde değil; Şili (45.7 saat), Güney Afrika (44.9 saat), Brezilya (42.6 saat), Bulgaristan (40.7 saat), Romanya (40.6 saat) gibi bizim ölçeğimizde olan ülkelerin de üzerindedir.
Dahası Türkiye, 2021 ILO verilerine göre istihdam/nüfus (yüzde ) oranında 187 ülke arasında oldukça gerilerde, 155'inci sırada; OECD’de haftalık çalışma saati verisi olan Şekil 1’deki ülkeler arasında ise Güney Afrika ve Yunanistan’ına ardından sondan üçüncü sırada yer almaktadır (Şekil 2). Yani Türkiye’de nüfusun çok az bir kısmının hane dışında çalıştığı, ama işi olanların da aşırı uzun çalıştığı uyumsuz, tuhaf bir işgücü piyasası vardır.
Dikkat ederseniz, Türkiye’deki tam zamanlı çalışanlar için haftalık ortalama çalışma saati, 45 saat olan yasal sınırın da üzerindedir. Dahası Disk-Ar(2019)’ın Türkiye İşçi Sınıfının Görünümü araştırması çalışanların yüzde 7.9’unun hemen her gün, yüzde 31.2’sinin ise haftada birkaç gün iş taleplerini karşılamak amacı ile mesai/vardiya saatleri dışında çalıştığını ortaya koyuyor. Bu çalışanların yüzde 42’si de fazla çalışmanın karşılığını tam olarak alamıyor.
Çünkü maalesef, AKP iktidarı da 45 saatlik yasal sınırın uygulanması için emek kesimi lehine olacak bir siyasi irade göstermiyor. Mesela iki yıl önce Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı çalışan iş müfettişlerinin odalarının boşaltıldığını, müfettişlerin evlerine gönderildiğini, yerlerine de Aile Bakanlığı’nın memurlarının yerleştirildiğini bile gördük.
Bu nedenle, ortalama çalışma saatlerinin düşürülmesinin iki ayağı olmalıdır: 45 saatlik yasal çalışma saati sınırı, kademeli olarak 40’a ve daha aşağı seviyelere düşürülmelidir. Ancak yasal sınırın tek başına düşürülmesi, yasalara uyulmayan bir ortamda bir anlam ifade etmez. Bunun yanında devlet de firmaların yasal çalışma saati sınırına uyup, uymadığını denetlemek zorundadır. Dahası sendikaların gücünü arttıracak yasal düzenlemelerin de yapılmasının da büyük faydası olacaktır. Çünkü sendikalar da yasal çalışma saatlerine uyulup uyulmadığını denetleyebilir, uyulmaması durumunda işvereni uyarabilir ve çalışana ne yapması gerektiği konusunda yol gösterebilir. Arkasında sendika olan bir çalışanın eli daha güçlü olacaktır. Nitekim Disk-Ar’ın araştırmasına göre fazla çalışılan ortalama gün sayısı sendikalılar için yılda 70.6, sendikasızlar için ise yılda 82.6’dır.
Tabii yukarıda saydıklarımızın hayata geçirilmesi, emekten yana olan bir siyasi iktidarın başa geçmesi ile mümkün olabilir. Özellikle gelir dağılımının bu kadar problemli olduğu bir dönemde, muhalefet partilerinin sendikaların güçlendirilmesi ve çalışma saatlerinin azaltılması gibi gelir dağılımını düzeltmede önemli rol oynayabilecek politikaları gündemlerinin daha merkezi bir yerine yerleştirmeleri bu nedenle elzemdir.
Kaynakça
Collewet, M., & Sauermann, J. (2017). Working hours and productivity. Labour Economics, 47, 96-106.
Disk-Ar (2019). Türkiye İşçi Sınıfının Görünümü İşçilerin Çalışma ve Yaşam Koşulları ile Kanaat, Deneyim ve Tutumları Alan Araştırması, 2017; http://disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/03/DIyüzde CCyüzde 87SK-AR-TR-ISCI-SINIFI-GORUNUMU.pdf
Kurt, O. E. (2020). Functional income distribution, capacity utilization, capital accumulation and productivity growth in Turkey: A post‐Kaleckian analysis. Metroeconomica, 71(4), 734-766.
Oyvat, C., Öztunalı, O., & Elgin, C. (2020). Wage‐led versus profit‐led demand: a comprehensive empirical analysis. Metroeconomica, 71(3), 458-486.
*Greenwich Üniversitesi; Muhasebe, Finans ve Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi