Cam kırıkları üzerinde

Emirhan Burak Aydın’ın son kitabı 'Boncuk', Holden Kitap tarafından yayımlandı.

Fotoğraf: Nazlı Erdemirel
Google Haberlere Abone ol

Emirhan Burak Aydın’ın son kitabı 'Boncuk', Temmuz 2024’te Holden Kitap etiketiyle, Holden Bu Ülke serisinde yayımlandı. 'Gözlemci Olarak Buradayız' romanı ve 'Her Kabilenin Bir Endişesi' öykü kitabından sonra, yeni bir öykü kitabıyla okurlarının karşısına çıkan Emirhan Burak Aydın, aynı zamanda editör ve çevirmendir.

ANAHTARLAR

Emirhan Burak Aydın imzalı 'Boncuk', iki ayrı epigrafla açılıyor. Bunlardan biri Ece Ayhan’ın Anahtarlar şiirindeki şu satırlar:

“İçerdekiler içerlerde
Dışardakiler dışarlarda kalmışlar
Kalmışlar mı kalmışlar kalmışlar”

İçeride ve dışarıda olanların anlatıldığı dokuz öykülük 'Boncuk' için, bu epigraf oldukça doğru bir tercih. İki sınır arasındaki görünmez anahtar ise, yazarın başarılı hamleleri ile farklı imgelemlere veyahut yan karakterlere dönüşebiliyor. Biten ilişkilerin, tekdüzeliklerin, sıradışılıkların anlatıldığı öykülerde karakterlerin içsel yolculuklarının onları bulundukları yerden başka bir yere taşıdığını, başka bir tabirle anahtarın kapıyı açtığını ve içeridekileri dışarıdakilere karıştırdığını söylemek mümkün.

İÇERDEKİLER

'Boncuk’un İçindekiler veyahut İçerdekiler bölümü Doktor Sağbırakmayan, Mıy Mıy Mıy Mıy, Karabağlar’a, Makam Şoförü İlhamını Bağlıyor, Baldır, Gulyabani Dostlarım, Yankıyer, Tamamköy, Dizi Seyircisi’ne ev sahipliği yapıyor. Aynı sosyo-ekonomik koşullara, yakın yaşlara, benzer yaralara sahip olan karakterlerin anlatıldığı bu öykülerin zaman zaman tuhaf, zaman zaman ironik, zaman zaman da merkez noktasını kaybetmeye yakın hissettirdikleri söylenebilir. Kimi öykülerde fantazyaya, kimi öykülerde bilimkurguya rastlarken, Bora Chung’ın öykülerinden aşina olduğumuz gerçek ve gerçekdışının sentezlenişi Emirhan Burak Aydın’ın kaleminde de aynı hissi bırakarak kendini gösteriyor.

DOKTOR SAĞBIRAKMAYAN

Doktor Sağbırakmayan, kitabın açılış öyküsü. Karakterlerin ikisine de aynı mesafede durduğu tanrısal anlatımla, Kerem ve Sezin’in evliliğinin can çekiştiği yerden yakalıyor bizi yazar. Evliliğin sönmüş bir balon gibi sürüklenişini seriyor önümüze. Ayaklarını, yaşamlarını, zihinlerini sürüyen Kerem ve Sezin’in evliliğini, tıpkı bir zamanlar içi hava dolu olan ancak şimdi sömürülmüş bir naylon parçasına dönüşen tarafıyla gösteriyor. İkilinin tekdüze ilişkilerinin, sevişmesiz gecelerinin faturasını ise doktor muayenelerine yani bir bakıma ilgisizliğin yol açtığı ağrıya ya da başka bir bakış açısıyla ilgi açlığına kesiyor.

Doktor muayenesine giden yolda tanıştığımız çiftin ilişkilerine dair farkındalıkları ise şöyle uyandırıyor: “Kerem başını yana eğip sırıttı. “Öyle mi anladın, o zaman öyledir, ne diyeyim.” Durdu. “Yani her şey aynı mevzu, iğne yapıp göndermiyor mı? Neyse.””. “Bu sefer de Sezin güldü. “Psikolojik diyorsun yani, öyledir kesin, tamam.””

Yazar, öykünün karanlık tarafı Doktor Sağbırakmayan’ın varlığını ise tüm bu ikili ilişki boyunca hissettirirken, görünürlüğünü sona bırakıyor. Öykü boyunca Doktor Sağbırakmayan’ın uzmanlığı veyahut cinsiyeti konusunda büyük bir muallak yaratan Emirhan Burak Aydın, bana kalırsa bu kısmı ilişkiye göre şekillenen bir mefhuma dönüştürüyor.

Balon metaforunu öykü boyunca alt metinde sönmeye bırakan yazar, finalde bu metaforu gerçeğe çağırarak son ve öldürücü vuruşunu yapıyor.

MIY MIY MIY MIY

Boncuk’un ikinci öyküsü Mıy Mıy Mıy Mıy, Doktor Sağbırakmayan’daki yalnızlık imgesini başka bir yanından yakalayan bir öykü olarak çıkıyor karşımıza. Mıy Mıy Mıy Mıy’da -önceki öykünün ana karakterleri Kerem ve Sezin’le yakın yaşlara, yakın yaşamlara sahip- Fuat ve Dilek; henüz evliliklerinin harlı zamanlarındalar. İkilinin birbirlerine duydukları katıksız şefkat ve bağlılık, Fuat’ın geçirdiği trafik kazasıyla arşa yükselirken, Fuat’ın geçmişinden gelen birinin tedirgin edici varlığı da su yüzüne çıkıyor. Öyle ki bu kişi, içindeki yalnızlığı dışa vurmak ve belindeki silahın namlusunu kavrayarak o hayal ettiği hazza ulaşmak isteyen, güdülerinin peşinden gitmeye meyilli bir polisten, Fuat’ın askerlik arkadaşı Okan’dan başkası değil.

Boncuk, Emirhan Burak Aydın, 208 syf., Holden Kitap, 2024.

Fuat ve Okan’ın rakı masasında oturduğu ve aynı ipin üzerinde yürümeye çabaladığı cambazlık bölümü ise hem tedirgin edici hem de tuhaf bir biçimde keyifli. Emirhan Burak Aydın’ın tekinsizliği doğru diyaloglarla beslemesinin bu keyif vericilik açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki Fuat’ın Okan’ı tanımlarken sarf ettiği şu cümle, “Üniformadan içeri geçirmiyordu azarları,” onun ruhsuzluğuna dair önemli bir ipucu. Ve bir diğer cümle ise, karanlığın ne kadar sınırsız olabileceğine ve Fuat’ın Okan’a bakarken hissettiklerine ıslık çalar şekilde şöyle: “Bu adam, karısını bile isteyebilirdi bir gün ondan.”

ZAMBRA, TUTSAK

Karabağlar’a isimli öyküde Duru karakteriyle tanıştırıyor bizi yazar. Sosyo-ekonomik koşulları diğer öykü karakterleriyle örtüşen Duru, sıradan bir gününde, İzban istasyonunda selamlıyor bizi. Üstelik yalnızca bizi de değil; hayal mi gerçek mi kavrayamadığımız ve hatta yazarın zaman zaman yan karakterlerin diyaloglarında bile bizi varlığına ikna etmeye çalıştığı Zambra’yla da. Yazarın, “Göğsünün iki yanından birer boynuz yukarı doğru çıkıyordu, karnının iki tarafında içeriye doğru eğimli iki boynuz daha vardı, yamuk yumuk şişkin kollarının birçok yerinde minik ama ucu sivri başka boynuzlar da çıkıyordu. Ağzı leş gibi kokuyordu,” diye tanımladığı Zambra, bir bakıma Duru’nun yalnızlıkla baş etme, kendi karanlığına bakma hali olarak duruyor öykünün içinde. Fakat aynı zamanda bilimkurgunun etkileyici bir örneği de.

Tüm bunların dışında Duru, Zambra’ya giden perdeyi geçmişindeki bir günle aralarken, varlık ve yokluk arasındaki sorgulamaya da düşüyor.

Karabağlar’a oldukça spekülatif, hoş yanları olan bir öykü olarak görülebilir. Ancak öykünün giriş kısmında yaşananların ve diyalogların öykünün bütününe hizmet etmediğini, öykünün içinde zaman zaman merkezi kaybettiğimi ve eksiltmeyle çok daha güçlü olabileceğini düşündüğümü söylemeliyim.

Makam Şoförü İlhamını Bağlıyor, kavunun imgelem olduğu, öykünün ana karakteri olan makam şoförünün kavunla çocukluğun sığınağına göz kırptığı, gerçeğin bulanık şekilde anlatıldığı bir öykü. Öyle ki makam şoförünü oğluna rol model olmaya çabalarken gördüğümüz öyküde, mazoşizme rastlıyoruz. Bu kısım makam şoförünün tutsak olana yardım mı edeceği yoksa sessiz mi kalacağı sorusunu sorduğumuz yer. Nihayetinde yazar bizi ustalıkla şüpheye düşürüyor ve ana karakterin gördüklerinin gerçekliğini sorgulamamızı, bunun içsel bir kayboluş olduğunu düşünmemizi ve hatta yüzü kese kâğıdıyla saklanan tutsağın kimliğine dair sorgulamaya gitmemizi sağlıyor.

Makam Şöförü İlhamını Bağlıyor’dan en sevdiğim pasajı buraya bırakıyorum: “İyi bir makam şoförü, çalıştığı şehri avcunun içi gibi bilen ya da bilmediği yeri soracağı dostları olan insan demekti. İyi bir makam şoförü aynı zamanda, öyle gerekiyorsa, emniyet şeridine de girmeyi göze alacağı gri bölgelerde dolaşmayı iyi bilmeliydi.”

ENDERUNLU FAZIL VE DİĞERLERİ

'Boncuk’un en klasik öyküsü Baldır, Enderunlu Fazıl’ın “Sim-i hâlis gibi ol baldırı der kim görse, Rahm-i mâderde gümüş mâ’deni var mı acaba?” epigrafıyla açılıyor. Öykünün ana fikrine tezahürü güçlü olan bu epigraf, bir bakıma yaşanacaklara dair sinyal de barındırıyor.

Yazarın kuir bir ilişkiyi anlattığı Baldır’da İhtiyar ve Delikanlı karakterlerinin beklentilerindeki ayrışmalar, ikili arasındaki yaş farkının başarılı bir ifadesi. Yazarın karakterlerin zihninden uzakta durduğu, eylemselliğin hissedildiği Baldır, ihtiraslı bölümleriyle de öne çıkıyor: “İhtiyar yataktan kalkıp yerde diz çöktü. Yatağın kenarına oturan Delikanlı’nın ayva göbeğine dokundu, baldırlarını kavradı. Ne güzellerdi, sımsıkı. Kondomu çıkardı. O anda, yerde diz çökmüşken aklına geldi. Delikanlı’nın nereli olduğunu sormamıştı. Hep sorardı oysa.”

'Boncuk’un diğer öyküleri Gulyabani Dostlarım, Yankıyer, Tamamköy ve Dizi Seyircisi de önceki öykülerde gördüğümüz sıradan insanların sıradışı taraflarını gösterir biçimde. Dizi Seyircisi, kitaba adını veren 'Boncuk’u da içinde taşıdığı için ayrıca akılda kalıcı.

DIŞARDAKİLER

'Boncuk’taki karakterlere biraz daha dışarıdan, bütünsel olarak baktığımızda; hayatlarını idame ettirmeye çabalayan, fatura ödemek, hesap kapattırmak, fırındaki işini kovalamak, trafiği alt etmek gibi günlük koşturmaların içinde çabalayan insanlara rastladığımızı söyleyebilirim. Bu insanların sıradanlığını kıran ise Emirhan Burak Aydın’ın zaman zaman tuhaf olabilecek fantastik ya da bilimkurgu etkisinde kavramlar eklemesi. Yazarın hayal gücünün sivri uçlarını gösteren bu detaylar, içimizde olanın, bizde var olanın ötesindeki yani tam bir Dışarıdakiler kavramı.

'Boncuk’taki öykülerin uzun, zaman zaman çerçevenin sınırlarını zorlayan ve merkez noktasını kimi zaman kaybettiren anlatımlara sahip olduğunu da son söze ekleyerek, yazımı Ece Ayhan’ın Anahtarlar şiirinden başka bir alıntıyla bitirmek istiyorum. 'Boncuk’un odalarının panjurlarını açıp içeriyi daha rahat görebilin diye:

“Bilmem şu uzakta odaların
Pancurlarını açmışlar
Açmışlar mı açmışlar açmışlar”

Başlık: Ece Ayhan’ın Anahtarlar şiirinden bir cümle.