Canetti’nin Kafka’sı ve Kafka’sız yol alma uğraşı
Elias Canetti’nin 'Davalar' kitabı, Mustafa Tüzel çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap okurla, Canetti’nin notlarını ve Kafka'yla ilgili fikirlerini buluşturuyor.
Franz Kafka, hakkında çok şey söylenen, yalan yanlış bilgilerin dolaşıma sunulduğu, hurafe ve efsaneler üretilen bir yazar.
Kafka, 3 Haziran 1924’te, bir sanatoryumda hayata veda ettikten sonra pek çok yazar ve araştırmacı, yakılmasını vasiyet ettiği elyazmalarının kitaplaşmasıyla birlikte yazar hakkında fikirler öne sürdü, çalışmalara imza attı ve biyografiler kaleme aldı. Dahası, eserlerini yorumlayanlar, buradan kendince bir Kafka portresi çıkardı.
Elias Canetti, hem notları hem de yorumlarıyla Kafka’ya dair söz söyleyen isimlerden biriydi. Canetti Vakfı’nın görevlendirmesiyle Susanne Lüdemann’ın ve Kristian Wachinger’in yayına hazırladığı 'Davalar', Elias Canetti’nin notlarını ve Kafka’yla ilgili fikirlerini buluşturuyor okurla.
KAFKA'NIN 'MASUM' VE 'ŞÜPHE UYANDIRMAYAN ŞÖHRETİ'
Canetti, 26 Haziran 1947’de kaleme aldığı notta, Kafka’yı şöyle tarif etmiş: “Kafka hakkında öğrendiğim her şey beni hem mutlu hem de huzursuz kılıyor. Tartışmasız üstünlüğü mutlu kılıyor beni; onda gerçekten edebiyatçı kibrinden eser yok, asla övünmüyor, övünmez o. Kendini küçük görüyor, küçük adımlarla yürüyor. Ayağını nereye bassa zeminin güvenilmezliğini hissediyor. O kimseyi taşımaz, onunla beraber olunduğu sürece bir hiçliği taşır. Bu yüzden edebiyatçıların yanıltma ve göz kamaştırma işlerinden kaçınıyor. Onların, çok iyi hissettiği pırıltısı, kendi sözcüklerinde ortadan kayboldu. Onunla küçük adımlar atılması gerekiyor ve mütevazı olunuyor. Yeni edebiyatta insanı böyle mütevazı kılanı yoktur. Her yaşamın cakasını bozuyor. Onu okumak insana iyi geliyor ama gurur vermiyor. Vaazlar, onlardan etkilenenleri gururlu kılar. Kafka vaazlardan kaçınıyor.”
Canetti’nin derinlemesine Kafka okumaları yaptığı şüphesiz. Öte yandan, ona dair yazılanları da dikkatle okumuş. Tüm bunları bir araya getirerek hem kitaplarına hem de yazarın söylemi ve kişiliğine ilişkin yorumlar, daha doğrusu çözümlemeler yapıyor Canetti: “Kafka besleyici değil ama yaratılmışların sürekli ümitsiz yanı var onda. Onun olamayacağı çok az yaratık vardır, yeter ki dışlanmış ya da tehdit edilmiş olsunlar. Onun duyumsadığı tehditte oyun yoktur. İnsanın, en zayıf kurbanlarından biriyle kendini eşit tuttuğunda hemen fark ettiği üstünlük, bir gıdım bile gizlice sızamaz ona. O kadar çok kurbandır ki kendisi, her şeyi daima yalnızca kurbanın gözüyle görür. Merhamet yoktur onda çünkü merhamet büyük ya da güçlü bir varlığın küçük, zayıf bir varlığı massetmesini gerektirir. Merhamet, güç ve massetmedir. Kafka’ysa zayıf olur ve genellikle görmeyi ya da bulmayı bile başaramadığı güçlünün tehdidini hisseder.”
Canetti, büyüklüğünü ve eserlerinin tarihi önemini anlattığı Kafka’nın yalınlığına ve buradan filizlenen dehasına atıf yapıyor. Başka bir deyişle zayıflık anlatımıyla büyüyen ve geç de olsa değeri kavranan yazarlığını vurgularken onu, Proust ve Joyce’la karşılaştırıp üçlünün kişiselliğinin ağır bastığı eserlerinin yirminci yüzyıldaki öneminden bahsediyor. Ardından, Kafka’nın “masum” ve “şüphe uyandırmayan şöhreti” karşısında saygı duruşuna geçiyor.
Canetti’nin bahsettiği şöhret, Kafka’ya insana kendisini göründüğünden küçük gösterme olanağı sağlıyor. Yazar, bunu başarırken kendisini de tutkuyla ve ustalıkla küçültüyor. Canetti, bu yorumlarının peşi sıra bir saygı cümlesi daha kuruyor: “Ben çok ilkelim, Kafka’nın kuşkusu asla bana özgü değildi, onun ve kuşkusunun önünde tevazuyla boyun eğiyorum. Bende her şey büyümek istiyor, ölümden o kadar çok nefret ediyorum, yaşamı o kadar çok seviyorum.”
VAR OLUŞ KAYGISI, YAŞAMA UĞRAŞI
'Davalar', üçlü sacayağı üzerine kurulu: Kafka’nın metinleri, mektupları ve ona dair yazılanların yorumları. Canetti, zaman zaman kendi yaşamıyla Kafka’nın hayatını karşılaştırırken bunlardan yararlanıyor. Kararsızlıklar, umutsuzluğun ardına gizlenmiş yaşama uğraşı ve ağır aksak akan günlük hayat, bu karşılaştırmadaki temel izlekler. Ardından bir sesleniş geliyor: “Kurtar beni, Kafka. Beni kurtarmak istemiyor musun? Ağırlığımı, şehvetimi, göbeğimi aşağılıyor musun? Flaubert de benim kadar ağır değil miydi, onun şehveti daha mı azdı? Nerede senin eserlerin, dediğini duyar gibi oluyorum. Ah, hiçbir yerde, hiçbir yerde. Lakin, onları hâlâ bulamaz mıyım? Ölmedim ben çünkü senin asla ulaşamadığın bir ateş, tutku ve özveriyle seviyorum (...) Benim için de bir buyruktur yazmak, tanıdığım yegâne buyruk. Benim davam ölümle, henüz bitmedi bu dava. Bu hesap sende erken kapandı. Ben senden daha uzun yaşadım ve daha fazla ölüyü taşıyorum. Senin gibi çileci olmama karşı çıkanlar onlardır. Kendim aç kalarak onları da gıdasız bırakamam. Hiç birinden daha uzun yaşamak istemedim ve böylece hepsi içimdeler. Hangi dili bulayım onlar için, henüz bir dilim yok. Ne ki görmezden gelemem onları, budur benim verimsizliğim.”
Canetti için Kafka, hem yazdıkları hem de ailesiyle ve arkadaşlarıyla kurduğu ilişki bağlamında önemli. Onu salt metinleriyle değil, yapıp etmeleriyle de yorumlayan Canetti, Kafka’nın yaşam sancısını ya da var oluşa dair kaygısını hesaba katıyor. Yaşama geriliminin yazarı nasıl bir ruh hâline sürüklediğini anlamaya çalışıyor. Dolayısıyla hayatın ağırlığının, Kafka’nın omuzlarına ve eserlerine bindirdiği yükün yanı sıra söylediklerinin ve söylemediklerinin etkisini kestirmeye çabalarken başka bir not daha düşüyor: “Babası, Kafka için her zaman iktidarın çok önemli bir cisimlenişiydi. Kafka onu asla açıktan, cepheden bir saldırıyla yenememişti. Benim içinse yalnızca birkaç yıllığına annemdi ve ben ondan kurtuldum. Kafka’nın babasının iktidarından kendini sakınabilmek için çok daha ince yöntemler geliştirmesi gerekiyordu, bu yüzden onun eseri her bakımdan daha incelmiş, daha bilmecemsi ve daha nettir. Buna karşılık benim tüm insanların düşmanı olan, daha korkunç ve daha vakur bir düşmanım var, bu yüzden ölüme karşı mücadelede de daha genel ve belki de daha yararlı sonuçlara ulaşmam gerekti.”
KAFKA'YA TARTIŞAN CANETTİ
Canetti, Kafka’nın suçun, adaletsizliğin, insanın küçülüşünün ve sevgisizliğin anlatıcısı olduğunu, bunun saygıyı ve hürmeti saf dışı bırakan bir sistemin ya da yaşam kavrayışının edebi eleştirisine dönüştüğünü, yazarın bu anlatımdan, ironiyi ve kara mizahı eksik etmediğini belirtiyor. Bunun da Kafka’yı sürünün dışında konumlandırdığını düşünüyor.
Canetti, tekrar tekrar yaptığı Kafka okumalarından sonra, kendi cümlelerinin yavan kaldığını not etmiş. Belli ki “bir mucize” dediği; “sakin, katı, sakıngan, acımasız, ürkek, yanılsamasız ve yaratıcı” Kafka, her defasında üzerinde önemli bir etki bırakmış Canetti’nin. Bundan hareketle roman karakterlerinin belagati ve bilgisiyle, satır aralarına yerleştirdiği geleceğe dair heyecanıyla beslediği inatçılığının Kafka’nın asıl yeteneği olduğunu söylüyor yazar. Bütün bunlarla birlikte suskunluğu, ilişkileri ve az sözle çok şey anlatma yeteneği, Canetti’ye göre Kafka’yı özgün kılıyor.
Canetti, bu özgünlüğü çözümlerken yazarın eserlerinden ve yaşamından kendisi için birtakım hisseler de çıkarıyor: “Kafka’nın en özgün yanı, edebiyatının gerçek tözü, güçten kaçınma yöntemidir -başka türlü tanımlamak zordur. Bu yöntem, küçüğe dönüşme yetisiyle el ele gider. Bu yüzden, onda sadece gücün beni uzun yıllar boyunca meşgul eden tüm veçhelerini bulmakla kalmıyorum; kendi başına bu bile ayrıntılı bir araştırmaya değer, onda kimsenin yapmadığı gibi geliştirdiği özel bir dönüşüm biçiminin peşine de düşebilirim…”
Canetti, not ve yazılarında hayranlığını belirttiği Kafka’yla tartışıyor aslında. Bu tek taraflı ya da gıyabi tartışmanın esprisi, Kafka üzerine zihnini son derece zorlayarak ve yazarın eserleri ile onlara dair kaleme alınan metinleri defalarca okuyup notlar tutma şeklinde açıklanabilir.
Öte yandan Canetti, yazarken hem Kafka’dan hem de ona ilişkin aldığı notlardan epey yararlanıyor; Lüdemann’ın deyişiyle kişisel ve tarihsel notları, “Canetti’nin çok yönlü yazma faaliyetinin öğretici bir görüntüsünü sunuyor.” Üstelik Kafka okumaları, Canetti’nin hem yazma süreçlerinde hem de kendisini tanıma aşamasında, daha doğrusu benliğinin derinliklerine yaptığı yolculuklarda önemli rol oynuyor. Yine Lüdemann’ın ifadesiyle Canetti, “kamusal ve özel alanın zaman zaman iç içe geçmişliği” ile “edebî ve biyografik olanın ayrılmazlığını”, okumaları sayesinde ayrıntılı biçimde öğrenirken Kafka’dan etkilenme endişesiyle şekillenen “eser verme mücadelesi” veriyor.
Lüdemann’ın deyişiyle “Kafka’dan çıkarak ve Kafka’nın dışına çıkarak yazabilme” gayretiyle hareket ediyor Canetti. 'Davalar' da bu azmin, bir iç tartışmanın ve yol alma kaygısının yansıması.