YAZARLAR

Cani değiliz kalp masajı yaparız, yaşamazsa o zaman yakarız!

'Yeşil Kuşak’ mucitlerinin 11 Eylül saldırılarının ardından bir de kendilerinin işgal ettiği Afganistan’dan kopup gelerek Zonguldak’ta kaçak madencilikle inşa edilen sömürü çarkı içinde can veren Vezir Mohammad Nourtani gayet ‘insani’ koşullar altında göçüp gitmişti dünyadan…

Afganistan’da 2021 yılının Ağustos ayında Taliban güçlerinin başkent Kabil’e girmesi ile birlikte milyonlarca insanın hayatı değişiverdi. 1994 yılında 50 ‘talebe’ tarafından kurulan hareket, artık ülkenin kayıtsız şartsız hakimi olmuştu. Üç yıl önce son ABD uçaklarının tekerleklerine tutunarak ölüm pahasına ülkeden kaçmaya çalışanların yaşadığı dehşeti izledik televizyonlarda. Ama sonrasında ülkedeki yeni duruma uluslararası kamuoyunun ilgisi azaldı. Afgan halkı bu yeni yönetimle baş başa bırakıldı. 40 milyonluk ülkede kadınlar başta olmak üzere Taliban’a ‘uymayan’ herkes artık kaderine terk edilmişti…

***

Vezir Mohammad Nourtani de kaderine terk edilenler arasındaydı. Dini inanışları yüzünden iş bulamayan, horlanan, yaşam hakkı tanınmayanlardandı Nourtani ve ailesi. Açlığa mahkum edildiklerini görünce yollara düştüler. Gazeteci Hale Gönültaş’ın Taliban’ın Kabil’e girmesinden 1.5 yıl önce Gazete Duvar’da yayınlanan “İran Sınırı” yazı dizisinde anlatılan yollara…  

Vezir Mohammad Nourtani, eşi, üç çocuğu, gelini ve torunuyla birlikte Türkiye’ye geldiğinde önce bir süre Van’da yaşadılar. Van zaten pek çok Afgan için buradaki ilk duraktı. Sonrasında onların kara bahtlarının yeni sayfasına kömür karası düştü, Zonguldak’a geldiler…

Ve yolları nelerle, kimlerle kesişti?

Bakalım…

***

Hakan Körnöş, kaçak kömür madeni sahibiydi. “Kaçak işin sahibi mi olur” diyeceksiniz belki. Zonguldak’ta ruhsatsız maden işletmek “yasak ama meşru” bir ‘iş’ti. Termik santrallere kömür yetiştirmek için TTK ve özel madenlerin az buçuk işçinin hakkı hukuku gözetilerek yapılan üretimleri yeterli olmayınca son 30 yılın ‘gözde’ üretim şekli kaçak madencilik olmuştu.

İşte Afganistan’dan yollara düşüp Zonguldak’a kadar gelen Vezir Mohammad Nourtani de sonsuz sömürüye dayalı bu üretim ağında yer alan -aynı zamanda MHP Gelik Belde Başkanı olan- Körnöş’ün madeninde çalışmaya başladı.

***

Kırat Mahallesi, Zonguldak’ın dış çeperinde, Gelik yolu üzerinde, yoksul emekçi ailelerin yaşadığı bir bölgeydi. Ormanın kıyısında bir mahalleydi… İşte o mahallenin kıyısında, orman içinde, 10 Kasım 2023 günü bir ceset bulundu. Yakılmıştı!

Cesedin daha bir ay önce Hakan Körnöş’ün kaçak madeninde çalışmaya başlayan Vezir Mohammad Nourtani’ye ait olduğunu, yıllardır Zonguldak’ta gazetecilik yapan Mustafa Özdemir’in haberi ile öğrenecektik. Üstelik kaçak maden daha 4 gün önce jandarma tarafından kapatılmıştı. Afgan işçi işte resmen kapalı bu madende baygın halde bulunmuş, Körnöş ve beraberindeki 5 kişi tarafından öldürüldükten sonra da yakılarak ormanda bir kıyıya atılıvermişti.

Taliban, Kabil’e girip bütün Afganistan’da hakimiyetini ilan ettikten sadece 2 yıl sonra, Zonguldak’ta bir orman kıyısında sona ermişti 50 yaşındaki Nourtani’nin hayatı.

Peki geride kalanlar?

***

Böyle bir ölümün hayatta kalan mağdurları olarak ailesinin de zaten kötü olan durumu daha da kötüye gitti. Evin babasının ömrünü bitiren şehrin mahkemesi, aile fertlerinin ‘uluslararası geçici koruma başvurusu’na olumsuz yanıt verdi. 

Nourtani’nin eşi Qamer Gül Meliki şunları anlatıyordu: "Ülkemizi terk edip İran’a gittik. İran’da da kalamadık. Buraya geldik, 6 ay geçmeden eşim öldürüldü. Bunların gerçekten hak ettiklerini bulmalarını istiyorum. Çocuklarım her markete, camiye gidişlerinde 2-3 kişi gidiyorlar. Çünkü tek gönderemiyorum. Çok korkuyorum. Her gittiklerinde onlar dönene kadar çok stres yaşıyorum. Her kim böyle bir olay yaşasa bu korkuyu hazmedemez.”

Bir çocuğu hasta, bir çocuğu engelli, hiçbir geliri olmayan bir Afgan kadınının hali böyleydi. Memleketinde her gün başka bir yasakla yeniden karanlık kuyuların dibine doğru atılan Afgan kadınlarından daha iyi durumda mıydı acaba? Şükür de etse miydi haline?

***

Ve nihayet Hakan Körnöş diğer şüphelilerle birlikte hakim önüne çıkarıldı. “Biz cani insan değiliz. Cani olsak ocağın ağzında kalp masajı yapmazdık.”

Diyordu…

Zaten kaçak madenlerde hiç cani yoktu!

Daha önce yine kaçak madende çalışırken ölen bir işçiye üstünü başını düzeltip, temiz kıyafetler giydirip, rakı içirerek (evet ölünün ağzını açıp rakı boşaltarak) bir elektrik direğinin dibine bırakıp, “sarhoştu elektrik çarptı” düzeni kuranlar da cani değildi mesela…

Ya da başka bir işçi yine madende çalışırken ölünce üzerinden otomobil geçirip “trafik kazasında öldü” süsü vermeye çalışanlar da…

Ya da 14-15 yaşındaki çocuk işçileri sırf santrale kömür yetişsin diye kaçak madene indirenler de cani değildi!

Üstelik o işçiler göçmen de değildi, buralıydı! Buralı işçinin cesedine rakı dökenler, Afgan işçiyi cani oldukları için öldürüp yakmazdı elbet. Oranın düzeni buydu: Ölmeyecektin, ölürsen nasıl öldüğüne de kaçak maden sahipleri karar verecekti…

Onlar cani değildi, yaşayamayan yanardı. Adam telefonunu düşürmüş, onu bulmak için çakmağı yakmış, o sırada üzerine benzin dökülmüş bulunan ölü yanmış, adam ne yapsın!

Ki zaten kim bu kadar cani olabilirdi ki…

***

Sovyetler Birliği’ne karşı ‘Yeşil Kuşak’ projesinin kritik merkezi olan, Sovyet işgalini ve iç savaşı yaşayan, ‘Yeşil Kuşak’ mucitlerinin 11 Eylül saldırılarının ardından bir de kendilerinin işgal ettiği Afganistan’dan kopup gelerek Zonguldak’ta kaçak madencilikle inşa edilen sömürü çarkı içinde can veren Vezir Mohammad Nourtani gayet ‘insani’ koşullar altında işte böyle göçüp gitmişti dünyadan…

Kalp masajına yanıt verememişti, dünya ne yapsın!