Canlı olmakla bir hayatının olması aynı şey midir?

Rob Davis'in 'How I Built My Father'adlı öyküsüne dayanan 'Öksüz Fırın' çizgi romanı, İthaki Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

İlk cümleden söyleyeyim; muhtemelen 'Öksüz Fırın' gibi bir çizgi romanla daha önce karşılaşmamışsınızdır. Zira gökten yağmur niyetine bıçakların yağdığı, ebeveynlerin çocuklarını değil, çocukların ebeveynlerini yaptığı, tanrıların tamire götürüldüğü bu spekülatif evren öyle kolay kolay tasarlanacak bir şey değil. Ancak Rob Davis bunu başarmış bir isim. Peki kimdir Rob Davis?

1954’te doğan Davis, İngiliz bir yazar ve çizerdir. İlk profesyonel işi 1993 yılında Stuart Green’le beraber hazırladığı bir futbol hikâyesi olan 'Roy of the Rovers’tır. Ancak Davis, ismini 'Nelson' adlı çalışmasıyla duyurur. Woodrow Phoenix ile birlikte Nell adlı bir kadının hikâyesini anlatan bir çizgi roman tasarlar ve bu çizgi romanı 54 çizere panel panel dağıtarak eşine pek rastlanmayan bir editörlüğe kalkışır. Sonuç beklediğinden de iyidir. The Guardian, 'Nelson’ı Ayın Çizgi Romanı, Times’sa 2011’in En İyi Çizgi Romanı olarak seçer. 'Nelson' ayrıca British Comic Awards’da 2012’de Yılın Kitabı seçilir ve Eisner Ödülü’ne aday gösterilir.

Davis, Judge Dredd, Doctor Who Magazine gibi popüler birtakım işlere zaman zaman katkıda bulunmuş olsa da genelde bağımsız bir sanatçı olarak bilinir. Marvel, DC gibi büyük şirketlere karşı mesafelidir.

Davis’in tek başına yazıp çizerek dikkatleri üzerine çektiği ve 2015’te British Comic Awards’da En İyi Çizgi Roman Ödülü’nü aldığı kitabıysa 'Öksüz Fırın’dır. Davis’in vaktiyle dört sayfalık bir öykü olarak çizdiği 'How I Built My Father'adlı öyküsüne dayanan 'Öksüz Fırın' geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitabın çevirmeni Emirhan Burak Aydın’dır.

Rob Davis

'BÜTÜN TANRILAR ANALOGDUR'

'Öksüz Fırın’ın nasıl bir evrende geçtiğini anlatarak başlayalım: Bu evrende ebeveynler çocuklarını değil, çocuklar ebeveynlerini yaparlar. Evet, bildiğiniz alet edevatlarla kendilerine anne ve baba yaparlar. Kimileri çeşitli metallerden, kimileri dönüştürülmüş ev eşyalarından, kimileri de kâğıt gibi dayanıksız malzemelerdendir. Bunlar "Mad Max" filmlerindeki tuhaf makinelere benzerler. Üst düzey, teknolojik bir şey söz konusu değildir yani.

Evrende binlerce tanrı vardır, hemen hepsi de evin çeşitli yerlerinde duran ve basit işlevlere sahip makine-ruhlardır. Zira her birinin görevi farklıdır. Sanıldığı kadar güçlü ve kutsal değillerdir. Ölebilir, hatta bozulabilirler. Ölü tanrılarsa sanat eseri olarak satılırlar.

Evrenin coğrafi durumu da alışılmışın dışındadır. Zamansız, mekânsız bir yerdir burası. Yağmur niyetine gökten koca koca bıçaklar yağar. Fırtınalar kahkaha atarak eser. Üstelik mevsimler de makineler vasıtasıyla değiştirilebilir. Ayrıca insanlar doğum günlerini değil, ölüm günlerini bilirler. Bu son derece normal bir şey olarak görülür. Çizgi romanın başkarakteri Scarper Lee’nin ise ölümüne üç hafta kalmış durumdadır. 'Öksüz Fırın', işte bu üç haftayı işler.

Öksüz Fırın, Rob Davis, Çevirmen: Emirhan Burak Aydın, İthaki Yayınları, 2022.

ÜÇ UYUMSUZ ARKADAŞ

Scarper Lee, 15-16 yaşlarında bir öğrencidir ve çevresi tarafından uyumsuz biri olarak, görülür. Üç hafta sonra ölmesi o kadar normal bir şeydir ki kimse bunun hakkında konuşmaya tenezzül etmez. Scarper, zaman zaman sinirlenip kendini kaybettiğinde müdürün odasına çağrılır. Müdür, ona yakında ölecek olsa dahi derslerine devam etmesini ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini söyler.

Derken okula yeni bir kız öğrenci gelir. İsmi Vera Pike’dır. Son derece anarşizan ve sarkastik bir insandır Vera. Hazza ve meraka dayalı yaşar, otoriteyi bir yana bırakıp sürekli kendini aşmaya çalışır. Scarper ve Vera arkadaş olmaya başladıklarında, okulun bir diğer tuhaf çocuğu Castro Smith de onlara katılır. Beyninde bir makine olan ve bozulan hemen her şeyi tamir etme yeteneğine sahip bir tür cyberg’tir Castro.

Üç arkadaş, çatışa çatışa birbirlerini tanımaya çalışırlarken bir gece vakti Scarper’ın pirinçten yapılma devasa bir makine olan babası kaçıp ortadan kaybolur. Onlar da babayı bulmak için yollara düşerler.

FANTASTİKTE SIRADANLIĞIN İLİŞKİSİ

Bir röportajında, “Fantastik olanı sıradan, sıradan olanı da fantastik olarak ele aldığını,” söyleyen Davis, 'Öksüz Fırın’da bolca metafora sahip bir evren sunar okuruna. Yeni, daha önce yapılmamış bir şey yapmak üzere yola çıktığını belirtir.

Metaforu bu denli bol olmasına rağmen nihayetinde elimizde bir erginleşme, bir büyüme hikâyesi vardır. Davis bunu klasik-nostaljik olandan çıkarmak için özellikle böyle bir evren yaratmıştır. Ancak panellerin sayfa düzenine baktığımızda son derece klasik bir yapı karşılar bizi. Davis buna özellikle dikkat ettiğini belirtir. Zira yarattığı evreni gibi, panel düzenini de “tuhaf” şekilde tasarlasaydı kimsenin pek bir şey anlamayacağını söyler.

'Öksüz Fırın', siyah-beyaz bir çizgi romandır. Davis, hem kendi geçmişinden ilham aldığı hem de klasik dönem İngiliz sinemasına hayranlık duyduğu için siyah-beyazı seçtiğini söyler. Ayrıca siyah-beyazın, sıradanla fantastiği iç içe geçirmesine katkı sunduğunu iddia eder.

YETİŞKİNLERİN FARKI

'Öksüz Fırın', ölümüne üç hafta kalmış bir çocuğun arkadaşlarıyla beraber babasını aramasını konu edinse de, babanın konumu ve eylemi aslında kitabın başında bellidir. Daha ilk sayfada, “Hava saati konuştu. Ben de babamı kulübeye zincirledim,” der Scarper. Evet, Scarper babasını evin bahçesindeki kulübede zincirli halde tutar. Yanına şarkı söyleyen bir de tanrı koyar. Babası da bu şarkıyı duyduğunda sürekli uyur.

Kaçmasın diye kilit altında tutulan baba, ilk fırsatını bulduğunda kaçar ya da kaçırılır. Burasına dair net bir bilgimiz yok. Baba hep gizemlidir. Davis de, “buranın en büyük ve en hızlı babası” diye anılan babayı bize bir kez olsun gündüz gözüyle tam olarak göstermez. Bu çok kıymetli bir ayrıntıdır.

Annelerin durumuysa biraz daha farklıdır. Örneğin Scarper’ın annesi bakalit bir saç kurutma makinesidir. Yağmurdan ve rüzgârdan korkup merdivenin altına saklanıp dursa da oğluna karşı iyi niyetli ve sevecendir. Anneler ölünce/eskiyince/bozulunca anneler için ayrılmış bir hurda deposuna kapatılırlar. Burayı bir akıl hastanesi yahut bir huzurevi olarak da düşünmek mümkündür. Castro’nun tabiriyle burası “hem tehlikeli hem de güvenli bir yer”dir.

Evrendeki ebeveynlerin hepsi bahsettiğimiz şekilde yaşayıp ölürler. Ancak okuldaki öğretmenler, polisler ve müdür, yani diğer yetişkinler insan formundadırlar. İşte bu enteresan bir tercihtir. Bu tercih, insan formundaki yetişkinlerin “ebeveyn” olmaması şeklinde yorumlanabileceği gibi, bu insanların büyümüş çocuklar olduğu şeklinde de yorumlanabilir. Davis bu kısmı bilerek karanlıkta bırakır. Belki bu durum devam kitaplarında açıklanmaktadır ancak insansı yetişkinlerin meslekleri itibarıyla birer otorite temsilcisi olduklarını da göz ardı etmemek gerekir.

Evet, 'Öksüz Fırın' bir üçlemenin ilk kitabıdır. Serinin ikinci kitabı 'The Can Opener’s Daughter' Vera'nın, üçüncü kitap 'The Book of Forks' ise Castro’nun hayatına odaklanmaktadır. Umarız İthaki bunları da kısa sürede Türkçeye kazandırır.