Çatışmanın bitmesi mültecilerin geri dönüşü için yeterli değil
İddia edildiği gibi Suriyeli mülteciler apar topar ülkelerine gönderilebilir mi? 1951 Mülteci Sözleşmesi’ne göre, bir sığınmacı/mülteci, yaşamının tehdit altında olduğu yere geri gönderilemez.
Zeynep Y. Yıldırım*
Çatışma ve şiddet nedeniyle ülkelerinden kaçan mülteciler, sığınma ülkesindeki en savunmasız gruplar arasındadır ve ciddi sosyo-ekonomik güvencesizlikle karşı karşıyadır. Hareket özgürlükleri ciddi şekilde kısıtlanan, çalışma izni olmayan ve yardımlardan yetersiz veya hiç faydalanmayan mülteciler, sömürüye en açık gruplardan biridir. Fakat mültecilerin yaşadığı problemler, genelde birkaç basit soruna indirgenerek değerlendirilir. Medya ve politikacılar da mültecilerin karşılaştığı sorunlara, genellikle bu indirgenmiş bağlamda değinir. Yaygın olan, mültecilerin, sığınmacıların, göçmenlerin işsizlik ve artan suç oranları da dahil olmak üzere, toplumun sosyal ve ekonomik problemlerinden sorumlu tutulmasıdır. Vatandaşlık haklarından yoksun ve kendilerine tanınan sınırlı haklarla yetinmekten başka çaresi olmayan yabancıların bu şekilde suçlanması, siyasilerin en çok kullandığı yöntemdir. Çünkü mültecilerin, bir siyasi topluluk veya baskı grubu oluşturamayacakları bilinir ve yabancı düşmanı söylemlerin getireceği kısa vadeli siyasi kazançlar için mülteciler araç olarak kullanılır. Siyasi liderlerin yabancı düşmanı ve kışkırtıcı açıklamaları, toplumun tüm öfkesini mültecilere yönlendirerek, onları her türden saldırıya karşı daha savunmasız kılar.
Mültecilerin yalnızca yük olarak görüldüğü böyle bir anlayışa göre, ev sahibi ülkenin ekonomik ve sosyal sorunlarının üstesinden gelmenin çaresi ise, yabancıların ülkelerine geri gönderilmesidir. Suriyelilerin kitlesel göçü ile karşı karşıya kalan Türkiye’de de mülteci sorununun, mültecilerin menşe ülkelerine geri gönderilerek çözüleceğine dair yaygın bir söylem vardır. Buna göre, mülteciler, mümkün olur olmaz sığınma ülkesinden toplu olarak çıkarılacaktır. Geri dönüş söylemlerinin ortak yanı, mültecilerin bireylerden ziyade, deyim yerindeyse, geçici bir süreliğine bir yerlerde depolanan ve istenildiği anda başka bir yere kolaylıkla transfer edilebilen kargolarmış gibi tasvir edilmesidir. Sanki mülteciler, Türkiye’deki toplumsal hayata herhangi bir şekilde dahil olmayan, vatanlarına bir an önce geri dönmek için dinlenme tesislerinde otobüslerinin kalkmasını bekleyen yolcularmış gibi bir algı yaratılıyor. Yetkililer tarafından geri dönüşün, mültecilerin de istediği ve onları da ¨mutlu¨ edecek çözümmüş gibi sunulması, bunun göstergelerindendir. Geri dönüşü, mültecilerin de en çok tercih ettiği çözümmüş gibi sunmak, mültecilerin koşullarının iyileştirilmesi ile ilgili sorumluluklardan ve siyasi risklerden kaçınmanın en kolay yollarından biridir.
Peki iddia edildiği gibi Suriyeli mülteciler istendiği anda apar topar ülkelerine gönderilebilir mi?
1951 Mülteci Sözleşmesi’ne göre, bir sığınmacı veya mülteci, yaşamının tehdit altında olduğu bir yere geri gönderilemez. Geri dönüş için öncelikli şart, menşe ülkede çatışmanın bitmesi ve savaş öncesi koşullara geri dönüştür. Fakat çatışmanın bitmesi mülteci geri dönüşleri için tek başına yeterli değildir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre (BMMYK), geri dönüş, kesinlikle ¨gönüllü, güvenli ve onurlu¨ bir şekilde yapılmalıdır. Yani, mülteciler menşe ülkelerine geri dönme konusunda özgürce seçim yapabilmeli ve sığındıkları ülkeyi terk etmeleri için herhangi bir fiziksel, maddi veya psikolojik baskıya maruz kalmamalıdır. Fakat uygulamada devletler, kitlesel geri dönüşleri hızlandırmak için uluslararası toplum tarafından kabul edilen bu standartları, genellikle bir kenara bırakır. Ev sahibi hükümetler yukarıda bahsedilen üç koşuldan, menşe ülkede kalıcı değişimin ortaya çıkması ilgili olan, birincisinin karşılanmasını yeterli görme eğilimindedir. Bu da genellikle, şiddetin sona ermesi anlamına gelir.
Türkiye’de de, mültecilerin geri dönüşüne yapılan vurgu, Suriye’de çatışmaların önemli oranda azalması üzerinden yapılıyor. Suriye’de şiddetin azalmasıyla ortaya çıkan nispi güvenli ortama rağmen, zayıf sosyo-ekonomik durum nedeniyle, genel koşullar siviller için hala son derece zorlu olmaya devam ediyor. Uzun yıllar süren İç Savaş’ın ardından neredeyse yerle bir olan Suriye’de, altyapı ve ekonomi çöktü. Evler, okullar, hastanelerin çoğu hasar gördü veya yıkıldı. Yakıt, elektrik ve temiz suya erişim sorunu mevcut. Hatta, temel gıda maddelerine bile erişim oldukça sınırlı. Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne göre, nüfusun yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve Suriyelilerin büyük çoğunluğu, kıtlığın eşiğinde. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’na göre (WFP), gıda güvenliği en büyük sorunlardan biri ve Suriye nüfusunun yüzde 90'ından fazlası, günde 1 doların altında bir gelirle geçinmek zorunda. Bu bakımdan, savaş tam anlamıyla sona erse bile, Suriye’de normale dönüşün ve yeniden yapılanmanın, uzun yıllara yayılan bir süreç olacağını öngörmek zor değil.
Suriye’deki durumun hala tam anlamıyla istikrara kavuşamadığının bir diğer göstergesi ise, Suriyelilerin düzensiz yollardan Türkiye’ye giriş yapmaya devam etmesidir. BMMYK’ya göre, son altı ay içinde, Türkiye’deki Suriyeli sayısında 40 bin daha artış olmuş. Bu artışın bir kısmı yeni doğanlardan kaynaklansa da büyük kısmını, düzensiz giriş yapan Suriyelilerin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Savaş’ın başlamasından bu yana geçen on yıldan fazla süreye rağmen, geri dönenlerden daha fazlası, Suriye’den ayrılmaya devam ediyor. Nitekim, 2021 yılında Türkiye’den Suriye’ye geri dönen Suriyeli sayısı sadece 9.119’dur.
Ülkede devam eden istikrarsızlıklara rağmen, bazı mülteciler ülkelerine neden veya nasıl dönüyor diye sorulabilir. Öncelikle, bu geri dönüşler, yardımsız ve kendiliğinden organize olan geri dönüşlerdir. BMMYK, devam eden şiddet ve insan hakları ihlalleri nedeniyle Suriye’deki koşulların geri dönüş için hala güvensiz olduğunu söylüyor ve geri dönüşleri desteklemiyor. Bu koşullar altında gerçekleşen geri dönüşler, çoğunlukla sığınma ülkesindeki yetersiz imkanlar nedeniyle yaşanan geçim sıkıntısının bir sonucudur. Dolayısıyla bu şekilde gerçekleşen geri dönüşlerin ne derece gönüllü olduğu konusu da tartışmalıdır.
Ülkelerindeki tüm bu sınırlı imkanlara rağmen, mülteciler, yaşamlarını sürdürebilmelerinin bile neredeyse imkânsız olduğu bir yere gönderilmek isteniyor. Bu yüzden geri dönüş, mültecilik durumlarına yönelik en keyfi çözümlerden biri olmayı sürdürüyor. Çünkü bu bakış açısında esas olan mültecilerin çıkarları değil, devletlerin çıkarlarıdır ve mülteci geri dönüşlerinin temel itici gücü, genellikle sığınmacı ülkenin yükünün hafifletilmesidir. Bu durum, göçün, devletler tarafından hala bir insan hakkı olarak değil, bir ayrıcalık olarak algılandığının göstergesidir. Yani bu algıya göre, "mülteciler saygı gösterilmesi gereken haklara değil, istendiğinde geri alınabilen ayrıcalıklara" sahiptir.
Yanı sıra mültecilerin menşe ülkelerine geri dönüp dönmeme ve ne zaman dönecekleri konusunda benzer fikirlere sahip oldukları varsayılır ve bu konuyla ilgili onların fikirlerine başvurma gereği duyulmaz. Devlet çıkarları söz konusu olduğunda, mültecilerin sözünün pek bir değeri yoktur. Fakat her mülteci farklı sürgün deneyimine sahip olduğu gibi, geri dönüşe dair fikirleri de birbirinden farklılık gösterebilir. Bu nedenle, geri dönüş eğer mülteciler için öncelikli çözüm olarak düşünülüyorsa, mültecilerin fikirlerine başvurulması olmazsa olmaz koşullardandır. Nitekim geçmişte Bosna, Afganistan, Somali, Burundi gibi pek çok ülkeye gerçekleşen geri dönüşler, meselenin asıl öznelerinin müzakere sürecinin dışında bırakıldığı durumlarda, dönüşlerin, kısa ömürlü ve sürdürülemez olduğunu göstermiştir. Mültecilerin seslerine kulak vermek, hem geri dönüşün gönüllüğü hem de mülteciler için ne derece uygulanabilir bir seçenek olduğunu görmek açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak bu şekilde, mültecilerin geri dönüş kararında ne gibi faktörlerin etkili olduğu tespit edilebilir ve bu duruma yönelik çözüm önerileri geliştirilebilir. Yanı sıra geri dönüş programları devreye sokulmadan önce, menşe ülkedeki asgari yaşam standartlarına erişimi güvence altına alacak kapsamlı bir geri dönüş planı yapılmalıdır. Aksi halde, gerçekleşen geri dönüşler, gönüllü olmayacağı gibi sürdürülebilir de olmayacaktır.
*Dr., Araştırmacı