Çaylak: Paranın adaleti

Nihal Orhan'ın Kristal Kelepçe Ödülleri'nde bu yıl Yılın Polisiye Roman Ödülü'ni kazanan romanı 'Çaylak', Alfa Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

Hüseyin Bul

Polisiye Yazarlar Birliği’nce (POYABİR) her yıl düzenlenen Kristal Kelepçe Ödülleri'nde bu yıl Yılın Polisiye Roman Ödülü, Nihal Orhan’ın Alfa Yayınları'ndan çıkan 'Çaylak' romanına verildi. 'Çaylak', yazarın ilk romanı, ödülü fazlasıyla hak eden bir eser. İlk roman için oldukça başarılı. Türün gereklerine sıkı sıkıya sadık kalınarak kotarılan bir roman; cinayet var, ceset var, dedektif (bizde şimdilik komiser, başkomiser vs.) var ve üstüne üstlük alt türün örneklerinden olan duruşmalı, mahkeme salonlu hakimli bölümler bile var. Entrikası bol ve gizemi, heyecanı eksilmeden dörtnala koşuyor desek fazladan bir şey söylemiş olmayız.

Yazar, okuyucuyu ilk önce Türkiye şartlarına, atmosferine hazırladıktan sonra, ‘göreceğiniz gibi ben size oldukça ‘yerli ve milli’ bir polisiye aktaracağım’ diyerek bu kadar lakırdıya ne gerek vardıcıların ağzını bir güzel tatlandırıyor. Bizde inşaat kazısına, inşaat makinelerine manasızca ve anlamsızca saatlerce bakan olduğu gibi bir cinayetin üzerine, cesedin etrafında saatlerce ağzını şapırdatarak konuşarak dedikoduyu genişletenler de az değildir. Yazar, bu gerçekliği unutmadan yazmış romanını.

Kitap, emniyet teşkilatı içindeki çekişmeleri, fırsatçıları, ilerlemek, takdir almak için ahlak, kural, hiyerarşi ve etikten nasiplenmemişlerin iç dünyalarına ayna tutarak insan denilen varlığın ne kadar anlaşılmaz, karanlık ve tahmin edilemez olduğunu gözler önüne sererken okuyucuyu yormuyor. İçinde geçtiğimiz dönemi sofi insan tipi üzerinden eleştirerek, sıradan, olması gereken inançlı insanla kıyaslamaktan ziyade ikinci kısımda (normal) olanı çerçeveletip duvara astıktan sonra cinayete dönen, cinayetin çözümlenmesinden ziyade etrafında, kıyısında berisinde gelişen olaylara, karakterlere odaklanan bir tarzla karşı karşıyayız. Okuyucuya, ‘malzeme bu, benden ne bekliyorsun, harikalar yaratmamı bekleme’ diyerek harika bir iş çıkarıyor.

Çaylak, Nihal Orhan, 408 syf., Alfa Yayıncılık, 2021.

ESPRİLİ BİR DİL

Kentleşmedeki şuursuzluğu, beceriksizliği, acımasızlığı ve talancılığı irdeleyen ve eline diline dolayarak gömen bir metin 'Çaylak'. Doğal, günlük davranışlarla hikâyeyi samimi ve inandırıcı kılan bir dilin bütün bir metne yayılışını, hâkimiyetini görmek mümkün.

Bazen ‘bazıları sıcak sever’ deyip okuyucuyu geçmişte yolculuğa çıkararak Marilyn Monroe’nun seksapeliğini, şuhluğunu ve buğulu bakışlarını hatırlatarak bölümün inandırıcılığını espriyle sağlarken, bazen de ilk defa Alper Canıgüz’ün 'Alper Kamu' romanıyla karşılaşan cahil, kültürden, edebiyattan uzak sarsak bir ekiple karşı karşıya olduğumuzu ironik bir dille anlatır.

Hırslı, kibirli, pragmatist, kendisini zeki sanan, gölgesinde kaldığı amiri Hasan’ı bile beğenmeyen, herkesi hor gören, içinden konuşan Komiser Sinan’ın sosyete güzeli Peri’nin öldürülmesi üzerine bir adım ileri iki adım geri gidip gelen macerasına şahit olurken, yazar bizi zengin iş insanlarının olduğu yere ışınlıyor. Bunu yaparken paranın gücünü her seferinde hatırlatarak karşısında el pençe duranların ne kadar bağımsız karar verebileceklerini sorgulamamızı istiyor. Kalantor bir iş insanının polis şefine ağza alınmayacak hakaretlerde bulunmasına rağmen hiç birinin itiraz etmemesine, edememesine, rahatsızlık duymamasına mercek tutarken kalemini sivrilttiği yer, aslında romanın da merkezi oluyor.

GÖNDERMELERİ OLAN BİR DÖNEM ROMANI

Yazar, karakterlerine (kahramanlara) sevgiyle, şefkatle yaklaşmayarak mesafesini korumayı başarıyor. 15 Temmuz Darbe Girişimi'ni ‘eniştemden duyduma’ göndermede bulunarak hem bir anlamda bir dönem romanı olabileceğinin işaretlerini veriyor hem de ‘büyük halamın komşusundan duydum’ diyerek okuyucuya, ‘o oluyor da bu niye olmasın ki?’ demeye getiriyor.

Yazarın kafasının karışık olduğu bölümler de mevcut; Ahmet Şık’la İsmail Saymaz’ı, HDP ile PKK’yi aynı kefeye koyması belki bir önyargı belki de okuyucuya bir çalışma metni ödevi olarak da görmek mümkün.

Avukat Ömer, daha önceden Peri’nin babasıyla hiç karşılaşmamışken, Peri’nin Ömer'e ‘babamın giyim tarzına ne diyorsun?’ diye sormasını küçük bir kısa devre olarak okumak mümkün. Ayrıca sosyete güzeli diye her satırda okuyucunun gözüne sokulan Peri karakterinin doğaya, çevreye, ekolojiye ve tüketim çılgınlığına olan duyarlılığı pek inandırıcı olmasa da böyle bir karakter pekala mümkün. Zaten roman, karakter yaratma sanatı değil mi? Son olarak, Ömer’in kendi kızlarıyla dilenen kız çocuklarını kıyaslaması nereden baksan bir anakronik bölüm niteliğinde.

'Çaylak', eli ayağı düzgün, merak duygusunu körükleyen, soruşturmalardaki işleyişlere dair tatmin edici bilgileri içeriden veren tok bir roman.