Celil Oker: Cinayetin usta yazarı

Celil Oker'in bütün kitapları geçtiğimiz günlerde Altın Kitaplar tarafından yeni kapakları ve ebatlarıyla yeniden basıldı.

Google Haberlere Abone ol

Celil Oker, polisiye edebiyatın önemli temsilcilerinden biri olarak hafızamızda yer alır. Oker, Dedektif Remzi Ünal karakteriyle yazdığı on kitabında da, yerelden yola çıkıp evrensele uzanan bir polisiye edebiyatın peşinde olmuş ve bu fikirle yerli polisiyeye de büyük katkılar sağlamıştır.

Altın Kitaplar geçtiğimiz günlerde Oker’in bütün kitaplarını yeniden bastı. Yeni kapakları ve ebatıyla Dedektif Remzi Ünal romanları raflardaki yerini alırken biz de bu vesileyle büyük ustayı bir kez daha anmak istedik.

Rol Çalan Ceset, Celil Oker, 208 syf., Altın Kitaplar, 2021.

POLİSİYEYLE GEÇEN BİR ÖMÜR

“İnsanlığın en iyi bildiği işlerden birinin hikâye anlatmak olduğuna inanıyorum. Binlerce yıl önceden gelen mitolojik hikâyelerle çağdaş hikayelerin ortak bir amacı olduğunu düşünüyorum: Toplam insanlık tarihinin kimi büyük küçük anlarından oluşan hikâyelerini anlatarak bu tarihe katkıda bulunmak. Bunun bir kimse için yapılacak en muazzam işlerden biri olduğunu düşünüyorum. Kadim bir sürecin parçası olmak. Katkıda bulunmak. Yoksa yazarların seçilmiş, özel insanlar olduğuna falan inanmam.”

Celil Oker’in en büyük şansı okuyan bir ailede, kitapların içerisinde doğmaktı sanıyorum. 1960’lı yıllarda, taşrada memur olan ailesinin bu servetini iyi değerlendiren Oker’in polisiyeyle ilk tanışması da bu vesileyle oldu. Yarısını Frank Morrison Spillane’in, yarısını Kemal Tahir’in (Ertem Eğilmez’in girişimciliğiyle) yazdığı Mike Hammerlar, sonra Agatha Christieler... derken Oker bu türü çok sevmeye başladı. İşin enteresan tarafı şuydu; o yıllarda polisiye “ucuz, düşük, değersiz” edebiyat olarak kabul ediliyordu. Oker ise ta o yıllarda bunun aksini hissediyordu.

12 Eylül’den sonra Yarın adlı toplumcu gerçekçi bir kültür sanat dergisinin çıkarılmasına karar verilmişti. Türkiye İşçi Partililerin öncülüğünde ilerleyen Ankara merkezli tartışmalara, İstanbul’daki İşçi Kültür Derneği’nden de katkılar sunuluyordu. İstanbul’daki katılımcılardan biri de Celil Oker’di. Hatta Oker, Yarın’ın nasıl bir dergi olması gerektiğine dair önerilerini mektup şeklinde de yazıp gönderdi. Hatta ilerleyen yıllarda kalkıp Ankara’ya gitti. Semih Gümüş, A. Ömer Türkeş ile de bu vesileyle tanıştı.

1981 itibarıyla yayına başlayan Yarın, Oker’in ilk öykülerini yayınladığı mecraydı. (Derginin sayılarına ulaşmak için tıklayınız.) Ne var ki polisiyeye hayranlık duyan Oker'in yazdığı ilk öyküler bu türün dışındaydı. Ancak buradan polisiyeye giden yolda önemli bir arkadaş bulmuştu kendine; o kişi Remzi Ünal’dı.

Remzi Ünal, Oker’in polisiye olmayan öykülerinde de yer alan bir karakterdi, tabii şimdiki bildiğimiz gibi değildi, ama vardı, bir şekilde doğmuştu. İsminin hikâyesi de şu şekildeydi; Oker iki isimliydi, nüfusunda Celil Remzi Oker yazıyordu, Ünal ise annesinin kızlık soyadıydı. (A. Ömer Türkeş ise bir yazısında, Oker’in “kaçaklık” dönemindeki yazılarına “Remzi Ünal” şeklinde imza atmış olabileceğini de belirtir.)

Bir Şapka Bir Tabanca, Celil Oker, 336 syf., Altın Kitaplar, 2021.

Yarın dergisinin ardından evlenen ve yazmaya ara veren Oker, Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdikten sonra gazetecilik, çevirmenlik, ansiklopedi yazarlığı yapmaya başladı. Devamındaysa bir reklam ajansında metin yazarlığına geçti. Yaklaşık on beş yıl boyunca metin yazarlığı yapmasının ardından akademiye girdi ve orada ders verdi.

İlk romanı 'Çıplak Ceset'i yazmaya başlamadan önce neredeyse bütün olayı kafasında kurmuştu, diğer bir değişle romanı üç dört yıldır zaten yazıyordu. Yıl 1998’di ve Kaktüs Polisiye Roman Yarışması’nın son başvuru tarihi yaklaşıyordu. Oker de bunu tetikleyici olarak kullanarak oturdu yazdı ve o yıl birincilik ödülünü kazandı; biz de yıllar boyunca devam kitaplarını okuyacağımız Dedektif Remzi Ünal’la böylece tanışmış olduk.

ADALET TARTIŞMASI VE TOPLUMSAL ELEŞTİRİ

Peki kimdi bu Remzi Ünal, nasıl bir dedektifti?

“Remzi Ünal… Şu Hava Kuvvetleri’nden müstafi, THY’den kovulma, kendine saygısı olan ‘frequent flyer’ın adını bile duymadığı sekizinci sınıf çartır şirketlerinde bile tutunamayan, sayenizde MS Flight Simulator’ın Cessna’sını bile adam gibi indirmekten âciz eski pilot, ex-kaptan, nevzuhur özel dedektif Remzi Ünal…”

Oker, Remzi Ünal’ı on kitaplık seride çok yönlü şekilde işler, anlatır, ama onu fiziken tarif etmekten özenle kaçınır. Bunu kasıtlı olarak yapar; okurun kendi hayal gücüne saplanıp kalmamasını, herkesin kendi Remzi Ünal’ını hayalinde canlandırmasını ister.

Remzi Ünal maceraları çok büyük olaylarla başlamaz. Zaten o da büyük sloganların adamı değildir. Para kazanıp geçinmek gibi temel bir derdi vardır. Bu yüzden küçük, polisin dahi tenezzül edip uğraşmayacağı işleri alır. Ne var ki Oker esas hikâyeye buradan sonra girer; Remzi Ünal bu “basit” olayı araştırıp kısa sürede çözüme kavuşturacakken birden yoluna cesetler, katiller, suç ortakları ve onlarca soru işareti çıkmaya başlar. O da bunları “mecburen” çözmeye çalışır.

Sen Ölürsün Ben Yaşarım, Celil Oker, 232 syf., Altın Kitaplar, 2021.

Zaten o da kendisini, “Ben yalnızca yerli malı bir özel dedektifim” diye tanımlar. “Ne cinayet masasındanım ne savcılıktan ne adli tabiplikten. Biraz ite kaka çıkmış bir yasa sayesinde çalışan, resmi makamlarca nasıl algılanacağın tam olarak bilinmeyen ve çok da sevilmeyen, çalışma sınırları netleşmemiş taze bir sektörün temsilcisiyim.”

Remzi Ünal tabiri caizse yalnız kovboydur. Başta polis olmak üzere, diğer adli makamlardan mümkün olduğunca uzakta durur/çalışır. İzleri takip ederek soru işaretlerini bir bir çözer ve katile ulaşıp soruşturmayı tamamlar. Evet, soruşturmayı tamamlar, zira yaptığı şeyin “adaleti sağlamak” olmadığını farkındadır. Bunun en temel sebebi, suçluların hüküm giydikten kısa bir süre sonra afla serbest bırakılmaları olsa bile, Remzi Ünal’ın genel olarak adalet kavramıyla tartışması vardır.

Tam da bu sebeple kötülüğün insana ait bir şey olduğunu fikrine yaklaşırız; o, uzakta olan, çoğu zaman başkalarının başına gelen bir şey değil, bir fırsat meselesidir. Uygun zamanı bulduğunda, derecesine göre, bütün şiddeti ve yıkıcılığıyla ortaya çıkmasını bilir.

Oker, bir de buna suçun toplumsal karşılığını koyunca Remzi Ünal maceraları, benzeri polisiyelerden ayrılır. Suç sadece onu işleyeni ve mağduru/maktulü değil, bütün bir ülkeyi, dünyayı ilgilendirir. Meseleye buradan bakınca dedektifin adaletle olan çözmezi daha bir yerli yerine oturur.

Pek tabii ölen/öldürülen tek şey de insanlar, hayvanlar değildir; Oker polisiyesinin Remzi Ünal’dan sonraki en büyük karakteri olan İstanbul da kültürel ve mimari olarak peyderpey öldürülmektedir. Oker ve Remzi Ünal soruşturmanın peşinde koşar, İstanbul’un dört bir yanına giderken, bir yandan da bu gerçeğin altını çizerler.

İlk gençliğinden beri okuduğu polisiyelerle dünyayı gezdiğini, çevrilen kitaplarıyla da yabancı okurlara İstanbul’u gezdirdiği belirten Oker’in Remzi Ünal’ın maceralarını anlattığı toplamda on kitabı vardır. Bunlar sırasıyla şöyledir: 'Çıplak Ceset', 'Kramponlu Ceset', 'Bin Lotluk Ceset', 'Rol Çalan Ceset', 'Son Ceset', 'Bir Şapka Bir Tabanca', 'Yenik ve Yalnız', 'Beyaz Eldiven Sarı Zarf', 'Ateş Etme, Sen Ölürsün Ben Yaşarım'. Bir de bunların haricince, yine Altın Kitaplar etiketiyle yayınlanan 'Genç Yazarlar İçin Hikâye Anlatıcılığı Kılavuzu' da Oker imzasına sahiptir.