Cemaatsiz bir adam: Kürşat Bumin
Çok tutarlı bir düşünce patikası vardı ve en kendine benzeyen ahalide bile, katılmadığı bir fikri bırakın savunmayı, o fikre susmayı da tercih etmezdi.
Esra Elmas* [email protected]
Üç yıl oldu Kürşat Bumin aramızdan ayrılalı. Öğrencisi oldum önce. Sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde dokuz sene bire bir çalıştık. Basın Tarihi ve Entelektüel Miras en sık birlikte verdiğimiz derslerdi. 2000’lerin ilk beş yılının geride kaldığı dönem... Kamusal alanda hemen her tabu konu konuşuluyor tartışılıyor. Sınıflarda da öyle... Çok farklı arka planlara sahip öğrencilerin doldurduğu sınıflarda, kaçınılmaz olarak gündeme gelen hassas konuları ele almak hakikaten maharet işi. Üniversiteye kadar belli ezberle gelen öğrencileri en çok şaşırtan isim Kürşat Hoca’ydı tartışmasız. Bunu kendimden de biliyorum... Hatırladığımda da gülümsüyorum. Özellikle benim gibi seküler mahallelerden gelenler için ayrı bir imtihandır Kürşat Hoca. Yeni Şafak’ta yazıyor, adı Kürşat... Eee biz de çok solcuyuz, telkin edilen tüm kalıplar kendisini kaçınılmaz olarak sağcı bir yerde görmemizi emrediyor. Ve sonra yavaş yavaş, her karşılaşmada ve her derste bir daha ve bir daha fabrika ayarlarımızın bozulması, alışageldiğimiz sistemin hata vermesi, hocayı nereye yerleştireceğimize bir türlü karar veremememiz ve sonunda nihayet anlamaya başlamak... Bu süreci benim gibi yaşayan çok öğrenci ve asistan tanıdım yıllar içinde. Her seferinde bir insanın hakikatinin, ezberlediğimiz her şeyin ötesine geçmesi, geçebilmesi iyi geldi bana. Umudumu güçlendirdi.
Kürşat Hoca’yı en iyi müstakillik sıfatı tanımlar sanıyorum. Dini ya da seküler bir cemaate, cemiyete, bir mahalleye, o da olmadı bir kulübe mensup; bunlarla düşünmeye ve onaylamaya ve tabiî ki onaylanmaya alışık memleket insanı ve aydınından böyle ayrılırdı. Aykırı mıydı Kürşat Hoca? Aslında kişilere, partilere, çeşitli davalara inanma, adanma ya da bunlar için ölme yerine prensipleri referans alarak ve düşünerek yaşama işini yerine getiriyordu bir tezahürat beklemeden. Çok tutarlı bir düşünce patikası vardı ve en kendine benzeyen ahalide bile, katılmadığı bir fikri bırakın savunmayı, o fikre susmayı da tercih etmezdi. Aykırı değil, ne düşündüğünü ya da varsa itirazını saklayamayacak kadar kendine ve bu yüzden başkalarına karşı da dürüsttü. 20’li yaşlarımın ortasında düşüncelerini ifade ederken ve savunurken yalnız kalmaktan korkmayan çok az insan tanıdım. Bu beni hep çok etkiledi. Yalan yok, o zamanlar yalnız kalmaya bu kadar tavizsiz bir duruşa şahit olmak, içten içe şaşırtırdı da beni... Şimdi Kürşat Hoca’nın ve onun gibi tek tük birkaç insanın bu ısrarcı varoluşları sayesinde, özgür bir insan olabilme fırsatını kaçırmadığım için kendimi çok şanslı sayıyorum. Müstakilliğin yanı sıra bir de nezaket çok iyi tanımlar Kürşat Hoca’yı. Az fikir, çok slogan ile çevrili kamusal alanın, yazı çizi mecrasının hakikaten nezaket sahibi insanlarındandı. Bazen öğrencilere olan sabrına hayret ederdim. Beklenmedik terbiyesizlikler yahut apaçık bir dışlayacılık ya da ayrımcılık karşısında, azarlamak yahut karşı dışlayıcılık yapmak yerine öğrenciyi kazanan ve yaptığı ile yüzleştiren çok yapıcı bir nezaketi vardı. Sesini değil sözünü yükseltirdi Kürşat Hoca ve bunun ona getirdiği bir kısa gün kârı yoktu. Ne demek istiyorum bununla? Sonunda öğrencinin korkulu rüyası yahut tersinden kankasına dönüşen, performansları çok baskın hocalar vardır... İşte bunlardan değildi Kürşat Hoca. Kimsenin korkulu rüyası yahut kankası olmadı. Bu türlü ihtiyaçlar onun için konu dışıydı.
Tüm bu sebeplerle, onu çoğunlukla, kendine en az benzeyen, kimi zaman kıyasıya da eleştirdiği kesimlerin hakkını hukukunu teslim etmeye çalışırken gördük kamusal alanda. Bu tutum hâlâ ülkede süreli performansın ötesine geçebilecek bir gerçekliğe tekabül etmiyor. Yani biz Türkiye’de çoğunlukla, bir hakkı kendi kısa dönem çıkarlarımız dolayımıyla savunmaya devam ediyoruz. Böyle olunca da hiçbir hak mücadelesinde uzun soluklu, teamülü değiştiren ve hakiki bir sonuç alamıyoruz. Pozisyonlarımız değişiyor ama zihniyetimiz bir türlü değişemiyor. Bunun sonucu da bilmem kaç kuşaktır sınandığımız, her düşman ucun karşı kutbunu büyüttüğü, kurtla kuzunun habire yer değiştirdiği, korkunç bir tekerrür. Anıları, dertleri, konuştuğu konuları bilmem kaç kuşaktır değişmeyen bir memleket hikayesi... Oysa böyle olmak zorunda değil.
O yüzden Kürşat Bumin gibi müstakilliğin ve nezaketin hayatlarımıza bıraktığı mütevazi mirası hatırlamak çok önemli geliyor bana. O yüzden bu sene, yani ölümünden üç sene sonra, ölüm yıl dönümüyle ilgili Twitter’da paylaştığım mesajın 400 bin kişi tarafından görülmesi, binlerce insan tarafından paylaşılması, özel olarak gelen mesajlarda Kürşat Hoca’yı hatırlamaktan ne kadar memnun olduğunu ayrıca ifade etme ihtiyacı duyan insanların varlığı ve tüm bu insan topluluğunun birbirine benzemeyenlerin bir aradalığını ifade etmesi çok iyi geldi bana. Bu sene Kürşat Hoca’yı kalabalık hatırladık. Ne güzel arkasında bir cemiyeti cemaati olmaksızın böyle güzel hatırlananlara...
*Demokratik Gelişim Enstitüsü
Canım hocam, üç sene olmuş… Dokuz yıl birlikte çalıştık, tek bir fotoğraf çektirmemişiz yan yana. Nurlar içinde yatın. Bu dünyadan bir Kürşat Bumin geçti, ne mutlu ki biz de onu tanıdık 🙏💐 pic.twitter.com/TcMd9YQL1N
— esra elmas (@elmesra) November 13, 2021