Cemil Turan Bazidî: Halkların kültürleri için sınır yoktur

Cemil Turan Bazidî, 37 yıl önce, darbe rejiminin sürgün ettiği bir siyasetçi. Selimiye Kışlası'nda tutukluyken önüne düşen bir mektup hayatındaki büyük değişimin kapısını açmış. Bazidî ile göç ile başlayan yaşamını, Yunanistan’da değişen dünyasını, güncel politikayı konuştuk. 'Azad Benim Adım' isimli kitabı ile UNESCO Akademisyen Ödülü alan Bazidî, "Halkların medeniyetleri kültürleri için sınır yoktur" diyor.

Google Haberlere Abone ol

Jînda Zekioğlu

DUVAR - 12 Eylül 1980 Darbesi’nin tutsaklık günlerinde, bir cezaevi havalandırmasında, cunta rejiminin işkencehaneye dönüşmüş koridorlarında; bir asker, elinde bir tomar ‘dayanışma mektubu’ ile 20’li yaşlarındaki tutsaklarla alay ediyor. “Bakın bakın” diyor; “Enternasyoneller size mektup yazmış.” Cuntanın cezası kesilmemiş tutsaklarını o zindandan çıkarmaya niyetsiz olduğunu itiraf eder gibi de ekliyor; “Bir gün çıkarsanız, ziyaret edersiniz artık…”


Bir film sahnesi değil, gerçek.

Ellerindeki mektupları tutsaklara vura vura parçalayan askerin elinden düşen bir mektup onun ayakları önüne düşüyor. Eline aldığı sırada, asker dönüp o mektubu da çekiyor elinden. Ama bir parçası, ufacık bir parçası elinde kalıyor. O parçada yazan isim Antonis Tritsis. Yunanistan’ın PASOK hükümetinde İmar ve İskan Bakanı.

Cemil Turan Bazidî, 37 yıl önce, cunta rejiminin sürgün ettiği siyasetçilerden biri. Genç bir göçmen olarak kim olduğunu sorup tanışmak istediği o kağıt parçasındaki isim Antonis Tritsis ile buluşuyor. Biri Yunan biri Kürt, iki sosyalistin hayatı orada değişiyor. Cemil Turan Bazidî Yunanca öğreniyor, Antonis Tritsis ise Bazidî’nin sesini herkese duyurmak için mücadele ediyor.

Bugün Bazîdi, Yunanca’da birçok romanı olan, romanları farklı dillere çevrilen, Yunanistan’ın en çok satan yazarları arasına girmiş, Yunan basınının 30 yıllık emekçisi, kültür sanat camiasının tanıdık bir ismi.

'Azad Benim Adım' isimli kitabı ile UNESCO tarafından Akademisyen Ödülü, Valencia Uluslararası Bilimler Akademisi tarafından Onursal Ödül’e layık görülen Bazidî, Yunanca Çağdaş Kürt Şiir Antolojisi kitabını yeni yayınladı. Bazidî ile göç ile başlayan yaşamını, Yunanistan’da değişen dünyasını, güncel politikayı ve Kürt-Yunan ilişkilerini konuştuk.

 37 yıl önce, 80 Darbesi'nin tanığı/mağduru/mahkumu olduğunuz için Yunanistan'a iltica ettiniz. Etmeseydiniz ne olurdu? Kuvvetle muhtemel başınızdan neler geçerdi? Bugün nerede ne yapıyor olurdunuz? 

80 darbesi sürecinde tutuklandım. Kürdistan Sosyalist Partisi’nin İstanbul Temsilcisi olarak yargılandım. İşkencenin her türlüsü vücudumda denendi. Hala o dönemden hatıra sağlık sorunlarım var. Bir daha cezaevinden çıkamayacak denli cezalar aldım ve bu nedenle de Türkiye’den zorunlu olarak çıktım.

Çıkmasaydım, duygu ve düşüncelerimde bir değişiklik olmazdı hatta daha da emin olurdum bu düşüncelerimden. Bir ikincisi, biz politik göçmenler hiçbir zaman kendimize kalıcı olarak bakmayız. Her zaman valizimiz hazırdır. Benim gibi onlarca darbe mağduru gibi yıllarca bir af bekledik, 40 yıl geçti hala da bekliyoruz.

Bunca yıl içinde hiç “Galiba bir şeyler değişiyor, belki de yakında döneriz” diye düşündüğünüz zamanlar olmadı mı?

Tabii ki oldu. Mesela Turgut Özal dönemi. Tüm Kürt sürgünler o dönemi hatırlar. Bir şeylerin değişeceğine inandığımız bir süreç yaşamıştık. “Özal gidişatı değiştirecek” diye düşündük. Belki de ölmeseydi daha doğrusu öldürülmeseydi Özal bir şeyleri değiştirecekti. Daha sonra maalesef Erdoğan’ın ilk yıllarında öyle bir hava estirildi. Dönenler de oldu bu süreçte. Ama değişen bir şey oldu mu? Hayır. Hatta daha kötü oldu diyebiliriz. Bugünkilerin Kenan Evren’den bir farkı yok. Hala Kürtçe konuştuğu için insanlar öldürülüyor, hala sadece Kürt olduğu için insanlar linç ediliyor. Kimse kendisini demokrasi havarisi saymasın. Kürt meselesi çözülmediği müddetçe Türkiye’de demokrasi de, huzur da olmayacak. Kürt meselesi eşit koşullarda federatif yapı ile çözülmedikçe Türkiye’ye demokrasi gelmez. Kürt meselesinin tek çözümü federasyondur. Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını kendine demokratım diyen herkes savunmak zorundadır. Almanya, Belçika, ABD federe devletlerdir, buralarda yaşayan Türkler bu federe yapının bir zararını mı görmüşler?

'KÜRTLERİN SORUNU TÜRKLERLE DEĞİL TÜRKİYE İLE'

Sorun Türklerle mi Türkiye ile mi?

Biz Kürtlerin Türk halkıyla bir sorunu yoktur. Tam tersi, dostluğumuz, komşuluğumuz vardır. Sorun Türkiye’deki sistemledir. Irak, İran, Suriye’deki Kürtlerin sorunu da bu sömürge devletlerin sistemleriyledir. Araplarla, Acemlerle, Türkmenlerle, Azerilerle değildir. Bizim ulusal varlığımızı yok sayan, yok etmeye çalışanlarla bir sorunumuz var.

Siz mücadelenizi değil zemini değiştirerek gazetecilik yapmaya devam etmek istediniz. Dilini bilmediğiniz bir ülkede, yaklaşık 40 yıl önce cuntadan kaçmış bir Kürt'e nasıl bakılıyordu o dönemler? Kendinizi daha güvende hissettiniz mi? Ya da hayal kırıklıklarınız oldu mu? Keşke gitmeseydim dediniz mi mesela?

Bir kere Avrupa’da 80’lerde Kürt olmak, 2020’de Kürt olmaktan daha iyiydi. Yunanlar, Türkiye’yi yakinen takip eden bir halk. Bir de benzer dönemlerde yaklaşık 10 yıl askeri darbeyi yaşamış oldukları için bizleri çok iyi karşıladılar. Yunanistan’da o dönem ‘politik mülteci’ olmak bir ayrıcalıktı.

Neden Avrupa’ya gitmediniz?

Selimiye Askeri Kışlası’nda tutukluyken dünyanın birçok yerinden; Uluslararası Af Örgütü’nden, birçok parlamenterden bizlerle dayanışma mektupları geliyordu. Bizi avluya çıkarırlardı, sıraya dizip dayak atarak o mektuplarla alay ederlerdi. Öyle bir gündü, bir üst teğmen elinde bir tomar zarfla bizlere vura vura, küfürler ederek o mektuplarla dalga geçti. Tam önümden geçerken o zarflardan biri ayağımın önüne düştü. Eğilip aldım, ama üsteğmen elimden çekip aldı. Sadece ufacık bir parçasını tuttum, o kaldı elimde. O parçada bir isim yazıyordu; Antonis Tritsis.

Andreas Papandreu
Andreas Papandreu ile birlikte.

 

Ardından ben Yunanistan’a kaçtıktan sonra bu ismi araştırdım. Dönemin PASOK hükümetinde İmar ve İskan Bakanı’ydı. Daha sonra Milli eğitim Bakanı ve Atina Belediye Başkanı oldu. Ve biz 1984’ten 1992’de hayatını kaybettiği ana dek birbirimizin kardeşi, yoldaşı olduk. Yunanistan’da kalmamın en büyük nedeni Tritsis ve beni tanıştırdığı Andreas Papandreu idi. Hem Papandreu ile hem de o dönem Melina Merkuri ile yıldızımız uyuştu ve çok güzel dostluklar kurduk. Ayrıca o dönemde tarafı olduğum siyasi partini Yunanistan temsilciliğini yaptığım için burada kaldım. İyi ki Yunanistan’da kaldım derim hep.

 'DİYASPORADA GAZETECİ OLMANIN AVANTAJLARINI KULLANMAMIZ GEREK'

Diyasporada gazetecilik yapmaktan vazgeçmediniz. 90'lı yıllarda kimse Kürtlerin başında kopan kıyametleri yazmıyorken siz Avrupa basınına olanları aktarıyordunuz. Diyasporada gazeteciliğin kişisel, toplumsal ya da mesleki olarak avantajlı olduğunu söyleyebilir miyiz? Keza bugün de birçok gazeteci benzerini yaşamaya devam ediyor. Diyasporada gazetecilik yapmaya çabalayanların neye dikkat etmesi gerek sizce en çok? Ne tavsiye edersiniz? 

Kathimerini, Avgi ve Eleftherotipia gibi önemli gazetelerde yazdım. Şimdi de Efimerida ton Sindakton'da yazmaktayım. Bir devlete, bir gruba ya da partiye, politik kaygılarla değil habercilik kaygısı ile mesafeli durmalı, propaganda yapmamalı ve objektif olmalı diyaspora gazetecileri. O zaman birikim ve deneyimlerinin değerlendirildiğini göreceklerdir. Çünkü bizim diyasporada gazeteci olmanın avantajlarını kullanmamız gerek. Bu yıl Yunan basınında 30. yılım bitti. Yunan Medyasında Kürt Sorunu konulu kitabım, Gazeteciler Federasyonu ve Basın bakanlığı tarafından desteklenerek çıkıyor ve bu kitap Siyasal Bilimler fakültelerinde de ders kitabı olması için önerildi ve kabul edildi.

Yunanca öğrenmesi çok kolay bir dil değil. Siz öğrenmekle kalmadınız, Yunanca edebiyat yaptınız. Yunanca'da tam 6 romanınız var. Ayrıca Nikos Kasdaglis tarafından Ararat Astreftei /Ağrı Dağı Volkan Püskürüyor ismiyle sizin kişisel yaşam öykünüz de romanlaştırıldı. Kürtlerin hikayeleriyle neden ve nasıl ilgileniyor Yunanlar sizce? 

kitap

 

Kolay bir dil değil evet. Ama Hint Avrupa dil ailesinden. O nedenle Kürtçe bilen bir kişi için Yunanca’yı öğrenmek bir nebze daha kolay, gramer açısından. Ama benim Yunanca öğrenme sürecim inatla başladı. Ben olayları anlatmak zorundaydım. 80 darbesinden, işkencelerden, devlet şiddetinden kaçıp gelmiştik, birçok sosyalist dostumuz bize destek veriyordu ancak biz konuşamıyorduk. Cuntayı ve Kürtlerin içinde bulunduğu durumu anlatmak için kafaya taktım ve önce kendi çabamla ardından profesyonel eğitimle kendimi yazı yazma seviyesine getirdim. İlk yazımı korka korka yazıp gazeteye gönderdiğimde hiçbir hata olmadan basıldı. Ama edebiyat yapma seviyesi o kadar kolay değildi. Nikos Kasdaglis yaşam öykümü yazdı ve kitap 1995’te Yunanistan’ın en çok satılan kitabı oldu. Ben de bu süreçte kendi romanlarımı artık yazıp yayınlatıyordum. Çok da beğeniliyordu. Her yazdığım eser bir sonraki için şevk verdi bana. Uzun yıllardır Kürtçe-Yunanca, Yunanca-Kürtçe gramer ve konuşma kılavuzu kitabı çalışmalarım var.

 'HALKLARIN KÜLTÜRÜ, MEDENİYETİ İÇİN SINIR YOKTUR'          

Αζάντ με λένε /Azát Me Léne / Azat Benim Adım isimli romanınızla Halepçe'yi yaşayan ve göç eden bir ailenin hikayesini anlattınız. Bu romanınızla UNESCO Akademik Ödülü'ne layık görüldünüz. Ödülünüzü tüm mültecilere ve Kürtlere adadınız. UNESCO neden bu ödülü Azat Benim Adım adlı romanınıza verdi sizce?

2015’te Yunanca olarak yazdım. İngilizce ve İspanyolca’ya çevirildi. Bu çevirilerin ardından birçok ödül aldı eser. Yunanistan’da birçok ödüle layık görüldü. Tabii UNESCO Akademi Ödülü ve Valencia’daki Uluslararası Bilimler Akademisi’nin verdiği Onursal Akademisyen Üyelik Ödülü bunlar arasında en önemlilerindendi. Bu ödülleri verme gerekçesini de “Trajik bir yaşam öyküsünü şovenizme ve ırkçılığa fırsat vermeden yazma” olarak açıklamışlardı. Elbette mültecilerin hayatları zordur, çetin sınavlardan geçerler, sınırları, mayın tarlalarını geçerler ancak halkların medeniyetleri için sınır yoktur, halkların kültürleri için sınır yoktur.

Son kitabınız ise Yunanca yayınlanan Çağdaş Kürt Şiir Antolojisi. Kürt şiirini Yunanca’ya çevirdiniz. Cigerxwîn, Ahmed Arif, Abdulla Paşhew, Cemal Süreya, Şêrko Bêkes, Şahînê Bekirê Soreklî gibi önemli şairlerin şiirleri artık Yunanca da okunabilecek.

Yunanistan sanatın her kolu gibi edebiyat ve şiir alanında çok gelişkin bir ülke. Dostlarım Kürt şairlerini ve şiirlerini tanımak istiyorlardı. Seçmekte zorlanmama rağmen, Kürdistan’ın bütün parçalarını kaplayacak şekilde 20 şairin biyografileri ile beraber şiirlerinden örnekler tercüme ettim. Şairlerimizin çok yönlü olduğunu örneklerle göstermeye çalıştım. Yurtseverlik, Peşmergelik, zindan, işkence, sürgün, aşk gibi enternasyonal yönlerin işlendiği şiirler seçtim.

Nasıl bir ilgi görüyor kitabınız Yunanlar tarafından?

Yunanların ilgisi çok büyük. Görsel ve yazılı basında kitap hakkında birçok yazı yazıldı. Kürt şairlerin çok yönlülüğüne hayranlıklarını açıkça dile getirdiler. Kürt toplumunu Kürtlerin müzik ve edebiyatı ile daha iyi yorumluyorlar elbette.

'KÜRT BİRLİĞİNİN ÖNÜNDEKİ ENGEL İDEOLOJİK SEKTERİZM'

Biraz da günceli konuşalım. Kürt politikasının bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz? Dört parçada da ısrarlı bir 'birlik' mesajı olmasına rağmen, karşılıklı sert politikalar da yürütülmeye devam ediliyor. Nedir bir araya gelinememesinin sebebi?

Kürtlerin bir araya gelemiyor olmasının temelinde ideolojik sekterizm yatıyor, grup çıkarları yatıyor. Ya da belli merkezler tarafından yönlendirilmiş yanlış siyasetler yatıyor. Şiyasi çıkarların ulusal çıkarların önüne konulması yatıyor. Bugün Ala rengini, 'Ey Reqîb'i kabul etmeyen bir Kürt, Kürt değildir. Ehmedê Xanî’yi Feqiyê Teyran’ı, Melâyê Cizîrî’yi tanımayan bir Kürt, Kürt değildir. Bunlar ulusal ve ortak değerlerimizdir, bir gruba, bir bölgeye ait şeyler değil. Tüm Kürt toplumunu kapsar. Bir halkın varlığı anadilidir. Bu siyaseti yapan kişilerin de ilk görevi anadil için mücadele etmektir. Kürt halkı üzerindeki en büyük baskı asimilasyondur. Bugün bu röportajı İngilizce de, Yunanca da yapabiliriz, Türkçe de yapabiliriz bu kötü bir şey değil bunu geniş kesimlere, ulaşabilmek için yapıyoruz. Ama siyasetçinin devlete karşı takınması gereken tavır anadilinde tavizsiz ısrar etmektir. Bir ikincisi, birbirini desteklemeyen siyasetler sorunu… Kürtler kimsenin siyasetinin parçası değildir. Kürt siyaseti kendi varlığı ile tektir, özeldir. Türkiye siyasetinin, siyasi gruplarının bir parçası olarak hareket etmeye ihtiyacı yoktur. Kürdistan’da isyanlar sonrası Ağrı’daki, Dersim’deki Kürtlük bilinci baskıyla zulümle silmeye yetti mi? Tüm Kürdistan’da Mahabad’ta, Zilan’da, Halepçe’de akıtılan Kürt kanıyla Kürtleri bitirebildiler mi? Kürt halkı ne asimilasyonlarla ne de katliamlarla bitirilemedi. Bu siyasi sahtekarlıklarla da bitirmeye yetmez.

 

Yunan-Kürt halklarının ilişkisinin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu iki toplumun birlikte siyaset üretmesi mümkün mü sizce?  

Elbette, yıllardır sürdürdüğümüz çalışmalar var. Her fırsatta savunduğum Kürt diyasporasının önemi olmuştur, burada çok ciddi bir lobimiz var. Bu bağlamda bizlerin de etkisi ile Yunanistan hükümeti, Kürdistan’da birçok diplomatik bürolar açtığı gibi (Consulate General of Greece Erbil) Yunanistan Erbil Başkonsolosluğu açıldı. Bir dönem bende Yunanistan’ın Kürdistan Kültür Ataşesi olarak Erbil’de bulundum. Ortak siyaset yapmak için birçok projemiz var ve bu konuda da ciddi destekler görmekteyiz. 

Son zamanlarda kimleri okuyor, dinliyor, takip ediyorsunuz? Kürt kültür sanatının mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şerefname’nin eski bir baskısı elime ulaştı. Mehmet Emin Bozarslan 1962 Arapça baskısından çevirmiş onu inceliyorum. Uzun bir zamandır Prof. Qanatê Kurdo’nun biyografisi ve eserleri üzerinde çalışıyorum. Çok önemli bir insan. Onu okuyup tanıyıp da gururlanmayan Kürt olamaz. Umarım bir gün onu da Yunancaya kazandırırım. Bu arada elime ulaştıkça yeni Kürt yazarlarımızı takip etmeye çalışıyorum. Elbette Kürt müziği dinliyorum. Hemşerim Nizamettin Ariç’in daha farklı bir yeri var bende, Erivan radyosunun arşivinde toplananlar çok kıymetli. Malum müziğin cenneti Yunan müziğinin de yeri unutulmaz.