YAZARLAR

Çernobil

Çernobil kitabı tanıtımı için bugün Çernobil fotoğraf sergisi açıldı. Fotoğrafçı Emin Altan’ın kitapta yer alan bazı fotoğraflarının sergileneceği sergi İstanbul’da tarihi Yeldeğirmeni’nde bulunan Poligon-The Shooting Gallery’de 16 Aralık’a kadar açık kalacak.

Türkiye’de Akkuyu nükleer güç santralinin inşaatı büyük bir hız ve gizlilikle sürdürülürken 1986 yılında gerçekleşen Çernobil’in etkileri ve nükleer felaketlerin güncelliği tartışılmaya devam ediyor. Türkçe edisyonu Ceylan Yayınları’nın Polen Ekoloji Kitaplığı serisinden çıkan, İngilizce edisyonu ise Manifold’un yayınladığı Çernobil kitabı da hem Çernobil’i hem de nükleer felaketin boyutlarını çok yönlü olarak ele alıyor.

Fotoğrafçı Emin Altan’ın 2015 yılında sonra defalarca gittiği Çernobil’de çektiği fotoğraflar ve onlara eşlik eden Slovaj Zizek, Anther Günters, Micheal Löwy gibi tanınmış düşünürlerin ve Türkiye’den nükleer karşıtı hareketin içinden isimlerin de yazdığı yazıların yer aldığı kitap “nükleer lobisi”nin insanlığın ve tüm canlıları karşı karşıya bıraktığı felaket hakkında bir kez daha düşünmeye davet ediyor.

Çernobil Felaketi karşısında Türkiye’deki hükümet sözcüleri “birazcık radyasyonlu çay iyidir” diyerek televizyonlarda halkın karşısına çıkıp çay içerken, yolsuzluklarla, ekolojik suçlarla damgalı AKP iktidarı da “Evdeki mutfak tüpü de riskli” diyerek Akkuyu ve diğer Nükleer Güç Santrali projelerini savunmaya devam ediyor. Akkuyu Nükleer Güç Santrali, hukuki, bilimsel karşı koyuşlara ve kamuoyu muhalefetine rağmen bitirilmeye çalışılıyor.

Fakat nükleer felaketin güncelliği bununla sınırlı değil elbette. İklim krizi ve Ukrayna Savaşı tartışmalarını fırsata çevirmek isteyen güçler, nükleer güç santrallerini dolayısıyla “enerji sorunu”nun “çözüm”ü olarak dünyaya kabul ettirmeye çalışıyor. Ukrayna Savaşı'nda tarafların nükleer silahların kullanılabileceğine dair açıklamaları ise ünlü fizikçi Albert Einstein’ın “3. Dünya Savaşı'nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı'nda taş ve sopalar olacağını biliyorum” sözünün bir kehanet olmadığını duyumsattı.

"Çernobil" Altan'ın ikinci kitabı ve eseridir. Altan, önceki çalışması "Chaosmos" da olduğu gibi, insanlığın dünya çapında doğaya ve 'öteki'ne hükmetme konusundaki bitmek bilmeyen hırsının izini sürüyor. İnsanlığın, yalnızca içinde bulunduğu doğanın işlevine karşı değil, aynı zamanda birbirine karşı da nasıl körleştiğinin altını çiziyor; bu, insanların sonunda kendi yok oluşlarını kışkırttığı ve faili olduğu bir süreci göstermeye yardımcı oluyor.

Tasarımını Esen Karol'un, editörlüğünü ise Cemil Aksu'nun yaptığı Polen Ekoloji Kitaplığı’nın Çernobil kitabı bütün bu olan biteni hem fotoğraflar hem de yazılar ile ele alıyor, sorguluyor, nükleer felaketin güncelliği konusunda bizi uyarıyor, göreve çağırıyor.

Fotoğrafçı Emin Altan’ın defalarca ziyaret ettiği Çernobil’de çektiği fotoğraflarda, felaketin büyüklüğünden çok, kırık camlar gibi öylece duran, insanların hayalleri, idealleri elimize, yüreğimize ve aklımıza batıyor. Artık bir “turistik bölge” olarak metalaştırılan Pripyat kentinde, “Zaman sanki donmuştu. Vahşi doğa insanlara ödünç verdiğini yavaş yavaş geri alıyor, orman kenti sarmalıyordu. Binaların içinde ağaçlar boy atıyordu. Üzerindeki meyvelerin ağırlığıyla yerlere sarkmış dallar esen rüzgârla salınıyor, yılkı atları davetsiz misafirlerini uzaktan izliyordu...”

Aslında hiçbir söze gerek bırakmayan bu fotoğraflara eklenen Günther Anders, Slovaj Zizek, Michael Löwy ve Martin Cohen, Emin Altan, Öner Kurt ve Gülçin Yapıcı, Mehmet Özdağ, Eda Sezgin, Foti Benlisoy, Pınar Demircan, Osman Özarslan, Özgür Gürbüz ve Cemil Aksu’nun yazıları ise felaketin sadece Çernobil’den ibaret olmadığını, hatta sadece nükleerden de ibaret olmadığını, sürekli felaketler yaratarak ilerleyen bir sistemin değişik boyutlarına işaret ediyor.

Çernobil kitabı tanıtımı için bugün Çernobil fotoğraf sergisi açıldı. Fotoğrafçı Emin Altan’ın kitapta yer alan bazı fotoğraflarının sergileneceği sergi İstanbul’da tarihi Yeldeğirmeni’nde bulunan Poligon-The Shooting Gallery’de 16 Aralık’a kadar açık kalacak.


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.