Çevre Sayfası... Türkiye ormanlarını yitiriyor: Açıklanan rakamlar şişiriliyor

Resmi rakamlara göre, Türkiye’deki ormanlar 1970’ten beri artıyor. Gerçek ise oldukça farklı...

Google Haberlere Abone ol

Tek başına bir ağaç, onlarca insanın günlük oksijen ihtiyacını karşılayabilir. Tek başına bir ağaç, tonlarca karbondioksit emer, temiz su üretir, kuraklığı engelleyebilir. Dünyayı yaşanmaz hale getirecek iklim krizine karşı elimizdeki en güçlü silahtır. Buraya sığdırmak mümkün değil; tek bir ağacın, ağaçların dünyaya, insana ve ülkemize faydaları saymakla bitmez. Türkiye’de ağaçlar, yaygın olarak endüstri ve enerji için kaynak olarak görülüyor. Uzmanlar, bu bakış açısını “geri dönüşü olmayan bir zarar” diye niteliyor.

YİTİP GİDEN ORMANLAR...

Çok sayıda bilim insanı bir araya gelerek “Türkiye Ormancılığı: 2022, Türkiye'de Ormansızlaşma ve Orman Bozulması” adlı kitabı yayımladı. Kitapta dikkate değer pek çok bölüm var.

Gelin beraber “Türkiye’de Ormansızlaşma” bölümünü inceleyelim. Bilim insanları Erdoğan Atmış, Cihan Erdönmez ve Nuri Kaan Özkazanç tarafından kaleme alınan bu bölümde ormanların nasıl yitip gittiğine değiniliyor.

Resmi verilere göre, ülke ormanlarının 1970’li yıllardan beri artış eğiliminde olduğundan bahsedilen bu bölüme göre gerçek oldukça farklı. Bu konuya ilişkin kitapta “İktidar aslında ağaçlandırma olarak kabul edilmeyen, zaten orman alanları içinde yapılan 'Rehabilitasyon' çalışmalarını, ağaçlandırma çalışmasıymış gibi göstererek ağaçlandırılan alan miktarını şişirmektedir” bilgisi veriliyor ve ekleniyor:

“Türkiye’de orman alanı miktarında yaşanan artış; yapılan ağaçlandırmalardan çok, 1970’li yıllardan beri süregelen köyden kente göç nedeniyle kırsal alanlarda ormanlar üzerindeki baskının azalması sonucu daha önceden ormandan açılmış tarım alanlarının kendiliğinden ormana dönüşmüş olması, kadastro çalışmaları sonucu yapılan yeni tespitler vb. nedenlerden kaynaklanmaktadır.”

‘ORMANLARDA AZALMA RİSKİ’

Kitapta yer verilen çalışmaya göre, Türkiye’de 2005 ile 2015 yılları arasında 60 ilin orman alanı artmış, 2’si değişmemiş, 19’unda ise orman alanı azalmış. Ormanı artan illere baktığınızda göç veren iller olduğu, ormanı azalan illere baktığınızda ise İstanbul ve Kocaeli gibi yoğun göç alan sanayileşmiş ve aşırı kentleşmiş iller olduğu görülüyor. Örneğin Marmara Bölgesi’nde sadece üç ilde ormanların arttığı, geri kalan illerde ormanların azaldığı tespit edilmiş. Bu nedenle ülke ormanlarının azalma riskinin olduğuna da dikkat çekiliyor.

AĞAÇLANDIRMA İLÜZYONU

Ormanlarla ilgili tek mesele bu da değil kuşkusuz. Türkiye’de ormanların iklim krizi, su kıtlığı, erozyonu önleme, biyoçeşitliliği ve toprağı koruma, kırsal kalkınmaya destek olma gibi konularda ne kadar önemli olduğunun farkına varılmış değil. Kitapta, Türkiye’de ormanların ülke ekonomisine kaynak sağlamak amacıyla yok edildiğine dikkat çekiliyor.

Kitaba göre, en büyük illüzyonlardan biri ağaçlandırma çalışmaları. Çalışmadaki verilere göre yapılan bazı ağaçlandırmalar mevcuttaki doğal ormanların tıraşlanması sonucu açılan orman alanlarında yapılmış. Ayrıca kitapta endüstriyel ağaçlandırmaya da değiniliyor. Endüstriyel ağaçlandırmaların odun üretimini artırmak amacıyla devreye sokulmasının sakıncaları anlatılıyor. Buna göre 2021 yılında endüstriyel ağaçlandırma miktarı 24 bin hektara ulaştı. Yine çalışmaya göre AK Parti’nin iktidar olduğu 20 yıllık dönemde ağaçlandırmayla kazanılan orman miktarı tüm ormanların sadece yüzde 0.6’sıyken (144 bin hektar), aynı dönemde 2/B ile orman dışına çıkarılan alan 178 bin hektarı (%0.7), ormancılık dışı amaçlarla yapılan orman tahsisi miktarı da 484 bin hektarı (%2.2) buluyor.

‘YANAN ORMAN KURTULUR AMA…’

Ormancılık amacı dışındaki tahsisler de incelendiğinde her yıl orman yangınlarıyla kaybedilen orman alanlarının 4 katından fazlası, maden, enerji, turizm, ulaşım gibi ormancılık dışı amaçlarla yapılan orman tahsisleri nedeniyle yok olduğu görülüyor. Kitapta buna ilişkin “Hatta yanan orman alanlarının tekrar ormana dönüşmesinin mümkün olduğunu fakat enerji santraline, maden sahasına, otele, golf sahasına dönüştürülmüş alanların artık ormana dönüşmesinin çok zor olduğunu hatırlatmak yararlı olacaktır” ifadeleri kullanılıyor.

2004 yılından 2020 yılına kadar orman dışı tahsise verilen izinlerin toplamı 484 bin hektara ulaşmış. Yine çalışmaya göre bu miktar tüm zamanlarda verilmiş olan izinlerin yüzde 66’sına yani
üçte ikisine denk geliyor. 2012 ile 2020 yılları arasındaki dokuz yıllık dönemde en çok verilen izinler Orman Kanunu’nun 17. maddesine göre verilen enerji dışındaki diğer (savunma, ulaşım, haberleşme, altyapı vb.) izinleri. Sayısı 17 bin 074’e ulaşan bu izinlerle, 128 bin 712 hektar
orman alanı farklı amaçlar için tahsis edilmiş.

KAZDAĞLARI, CERATTEPE…

İkinci sırada ise Orman Kanunu’nun 17. Maddesine göre verilen enerji izinleri geliyor. Bu dönemde
10 bin 331 izinle toplam 126 bin 296 hektar orman alanı enerji tesisleri için tahsis edilmiş. 2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı yasayla büyük ölçüde değişikliğe uğrayan 3213 sayılı Maden
Yasası ile en çok korunması gereken ormanlarda bile taşocağı dahil her türlü maden arama ve
işletme olanağı getirilmiş. Kitapta bu bölüme ilişkin, “Orman alanlarındaki madencilik çalışmalarının kolaylaştırılmasından sonra dünyanın sayılı ekosistemine sahip olan Kazdağları, Artvin Cerattepe gibi yörelerin yerli ve yabancı firmaların kullanımı için gözden çıkarıldığı kamuoyunun gündemine defalarca gelmiştir” hatırlatması yapılıyor.

SADECE ORMANLAR DEĞİL, HER ŞEY YOK OLUR

Kitapta, ortaya konulan veriler ve yapılan tespitlerden sonra, ülke ormanlarının iddia edildiği gibi çok iyi bir durumda olduğunu söylemenin çok zor olduğu belirtiliyor. Hatta, ülkedeki ormansızlaşma miktarının her geçen gün arttığı ve ormansızlaşmayı önlemekle görevli olan kurumların bu tehlikenin farkında değilmiş gibi davrandığından bahsediliyor ve şu uyarılar dile getiriliyor:

“Hiçbir kurum ve kişi, ülkede giderek şiddetini arttıran ormansızlaşmaya karşı duyarsız kalma rahatlığına sahip değildir. Ormansızlaşma konusunda önleyici tedbirlerin bir an önce alınması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ormansızlaşma sadece ormanların yok olması anlamına gelmemektedir. Ormansızlaşmayla birlikte ormanların ürettiği birçok ekosistem hizmeti de ortadan kalkmaktadır. İklim değişikliğiyle birlikte şiddetini arttıran sel ve taşkın felaketleri ile heyelanlar ormansızlaşma arttıkça daha da sık görülmeye başlanacaktır.”

Bu gidişle, tek bir ağacın bile tüm insanlık için ne kadar değerli olduğunu anladığımız gün hepimiz için çok geç olacak. O gün gelmeden önce atacağımız her adım, kurtardığımız her ağaç dünyamız ve geleceğimiz için çok önemli. Temiz bir nefes, temiz bir damla su, hiç bir şey olmasa bile serin bir gölge için buna değmez mi?