CHP yönetimine açık mektup: Siz tabutu asfalta geri bıraktınız
Son söz kısa ve net olmalı. 40 yıl önce üzerine mermi yağan o tabutu, babamı o tabuta koyanlarla ve tabutunu kurşunlayanlarla bugün saf tutarak orta yerde öylece sahipsiz bıraktığınız için sizi affetmeyeceğim. Babama, babamın yoldaşlarına, bu ülkenin katledilen tüm aydınlarına böylesine sırt çevirdiğiniz için de.
Aylin Tekiner*
1951 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye olmuş, il başkanlığı, milletvekilliği, kurucu meclis üyeliği gibi partinin pek çok kademesinde görev almış, aldığı tüm ölüm tehditlerine ve uğradığı suikast girişimine rağmen il başkanlığı görevini terk etmemiş ve 17 Haziran 1980’de bu uğurda yaşamını yitirmiş CHP Nevşehir İl Başkanı Av. Zeki Tekiner’in ailesi olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na 21 Temmuz 2020 tarihinde bir mektup gönderdik. 40 yılın ardından bu mektubu göndermemizin nedeni, babamın katillerini cinayete azmettiren, bu suçtan (ağır) hüküm giymesine karşın fiilen cezasızlıkla ödüllendirilen Ömer Ay’ın, bugün ittifak ortağı olduğunuz İyi Parti Nevşehir İl Başkanı seçilmesinden ve bu süreçte Nevşehir İl Örgütünüzün takındığı etik dışı tutumdan duyduğumuz derin üzüntüydü. Mektubumuzda, Ömer Ay’ın kazanması muhtemel görünen İyi Parti İl Kongresi’ne yüksek katılımla iştirak ederek 40 yıl önceki celladıyla bugün siyaset yapmayı kendine reva gören Nevşehir İl Örgütünüzün içinde bulunduğu yozlaşmaya değinmiş ve sizi bu durum karşısında tavır almaya davet etmiştik. Mektubumuz yanıtsız bırakıldı. Uzun bir bekleyişin ardından 10 Ağustos tarihinde sosyal medya üzerinden bu süreci kamuoyuna duyurduk. Aile olarak kaleme aldığımız yazı ve Toplumsal Bellek Platformu’nun bildirisi sosyal medyada yoğun şekilde paylaşılırken ve destek görürken örgütünüzde siyaset yapan ya da yapmış olan istisnasız herkes derin bir sessizliğe büründü. Utanılması, özür dilenmesi ve destek olunması beklenen bir noktada hep bir elden sessizliği örgütlediniz, kayıtsız kalmayı tercih ettiniz.
Ama sizler kadar “profesyonelce süreç yönetmeyi beceremeyen’’ Nevşehir İl Örgütünüz 12 Ağustos tarihinde ailemize sosyal medya üzerinden bir mesaj gönderdi. Mesajda İl Örgütünüz, azmettirici Ömer Ay’ın bu cinayetten zaten hüküm giydiğini, “40 yıl önce yaşanmış” bu olayı artık kapatmak gerektiğini ve aile olarak bizim, mahkemenin, toplumun görmediği, aslında olmayan bir nedamet “bildirimine” kendilerini ikna etmişçesine Ömer Ay’ın aslında pişman da olduğunu söylemekteydi. Daha da ileri giderek böylesine hassas bir konuda ailemize yol gösterme cüretine girişen İl Örgütünüze göre Ömer Ay “artık emri veren partide de siyaset yapmıyor”du ve bu nedenle bu suçtan da arındığı varsayılabilirdi. Derin kurumsal sessizliğinizi bozan mesaj işte bu oldu. Bugünden bakınca anlıyorum ki Genel Merkez’in cesaret gösterip de söyleyemediğini Nevşehir İl Örgütünüz bir taşra kurnazlığıyla daha o günden ve yekten söylemişti.
Siz de bu esnada haklı bir taleple sizi muhatap alan bir aileyi kapalı kapılar ardında ve birkaç telefon görüşmesiyle oyaladınız. Kılıçdaroğlu’na elden verildiğini bildiğimiz mektuptan, ifşa sayesinde ancak haberdar olduğunuzu ağız birliğiyle söylerken ise hiç sıkılmadınız. “Derin üzüntü içinde olduğunuzu, ittifak ortağınıza hassasiyetinizi en yüksek merciden bildirdiğinizi ve kendilerinden haber beklediğinizi” birkaç defa yinelediniz. Örgütünüzdeki yozlaşmaya yönelik sizden beklediğimiz özür niteliğindeki etik tavrı ise hiç göstermediniz. Yani bu elim hadisede bırakın İyi Parti’yi, siz CHP olarak kendi üzerinize düşeni yapmadınız. Gazeteci İsmail Saymaz’ın geçtiğimiz haftalarda CHP Kurumsal İletişimden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı Tuncay Özkan’dan aldığı kesin bilgi ile bu konuyu tamamen kapattığınızı, herhangi bir girişimde de bulunmayacağınızı öğrenmiş bulunuyoruz.
Günün sonunda siz tam olarak ne yapmış oldunuz? Kendinize göre galiba sessiz kalarak süreci “iyi” yönettiniz ve ittifak ortağınızı neyse ki hiç rahatsız ve tedirgin etmeden konuyu kapattınız. Peki tarih bir gün gelir de bunun hesabını sormaz mı? Onur, hakikat ve ahde vefada siz bu kadar mı acze düştünüz? Şaşırmayacağımı baştan bilsem de yanılmayı çok isterdim. En çok babam için sonra da 40 yıl sonra bütün acıları ve korkuları yeniden depreşen annem için…
Aksini yapsaydınız neden çok şaşıracağımı kısaca izah etmeye çalışayım. Bu ülkede yaşanan tek bir acıyı derinden ve samimiyetle hissettiğinize inanmıyorum. Siz derdi dert edinmezsiniz çünkü hakikate adil bir yerden bakamayacak kadar köklü zaaflarınız ve filtreleriniz var. “Yolu yolumuzu aydınlatıyor” “Unutturmayacağız” “Konunun takipçisi olacağız” gibi içi tamamen boş sözleri yinelemekten öte bir başka yol bilmezsiniz. Bir diğer yanda da dilinize pelesenk ettiğiniz “hak, hukuk, adalet” kavramlarınız var. Kilometrelerce yol yürümekle bir bedel ödediğinizi var sayıp o uzun yürüyüşe romantizmle bakacak kadar ülke gerçeklerinden kopuksunuz. Bu uğurda ödenen bedellere, verilen köklü mücadeleye dair mesafeli tarihsel tutumunuzun sizi bu cürete sürüklediğinin de hiç ayırdında değilsiniz. Çünkü kendinizi devlet sanmaktan geri duramıyorsunuz. O nedenle donuk, hissiz ve kibirlisiniz. Hesap vermezsiniz. İçkin sağcılığınız hep buralardan gelir. Memleket travma üzerine travma yaşarken, ocaklara düşen ateşin hesabı tutulamazken hiçbir şey sizi derinden sarsmaz. Sizin canınızı aslında hiçbir şey yakmaz.
Oysa Ankara Çubuk’ta bir asker cenazesinde Kılıçdaroğlu’nu linç etmek istediklerinde aile olarak bizim canımız çok derinden yanmıştı. Neden biliyor musunuz? Birinin çaresizliği karşısında dert görmüşün canı bir başka yanar da ondan. Bu vesileyle parti tarihiniz kadar ülke tarihi için de hazin bir başka cenaze töreninden söz etmek isterim. CHP Nevşehir İl Başkanı Av. Zeki Tekiner’in ve Tekiner’i korumak isterken olay sırasında öldürülen CHP Nevşehir Merkez İlçe yöneticisi Yavuz Yükselbaba’nın Nevşehir’deki cenaze törenini hatırlar mısınız? Babam öldürüldüğünde ben 2 yaşındaydım dolayısıyla hatırlayamayacak kadar küçüktüm ama bir çoğunuzun katıldığı ya da bildiği o cenazeyi gelin ben size hatırlatayım. Bugün siyasi ittifakta olduğunuz partinin nüvesi olan ülkücü çete 40 yıl önce sizin il başkanınızı öldürmekle yetinmedi. İl başkanınızın naaşını Ankara’daki meclis törenine götürmek üzere Nevşehir’e gelen dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit ve 120 milletvekilinin katıldığı cenaze konvoyunun üzerine çapraz ateş de açtı. Pek çok milletvekili ve sivil halk yaralandı. Tüm bunlar olurken vali, emniyet müdürü, polis, asker ortalıkta görünmedi. Çapraz ateş altında taşınamaz hale gelen tabut çaresizce asfaltın üstüne bırakıldı ve 20 dakika yerde duran babamın tabutuna 13 kurşun isabet etti. Cenaze namazı güçlükle kılındı. Yavuz Yükselbaba sokağa çıkma yasağı uygulandığı saatlerde ancak üç beş partili tarafından defnedilebildi. Nevşehir Valiliği’ne giden Bülent Ecevit Başbakan Demirel’i telefonla arayarak “Devleti Nevşehir’de görene kadar ben ve 120 milletvekili arkadaşım Nevşehir’i terk etmeyeceğiz’’ dedi. Oysa Ecevit’in atladığı bir şey vardı. Devlet o gün aslında oradaydı. Cumhuriyet Halk Partili 120 milletvekili ve CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit Nevşehir İl Başkanı’nın ailesini ve kurşunlanan naaşını önüne katarak ancak askeri konvoy eşliğinde akşam saatlerinde Nevşehir’i terk edebildi.
Sizin de bildiğiniz gibi 12 Eylül’e giden yolda her il için özel ölüm listeleri hazırlandı ve dönemin paramiliter gücü olan ülkücüler bu sistemli siyasi cinayetlere koşuldu. Cumhuriyet savcısı Doğan Öz, sanat tarihçi ve eleştirmen Bedrettin Cömert, gazeteci yazar Abdi İpekçi, Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, yazar Ümit Kaftancıoğlu, CHP Adana İl Başkanı Av. Ahmet Albay, CHP Kayseri İl Başkanı Av. Mustafa Kulkuloğlu, CHP Nevşehir İl Başkanı Av. Zeki Tekiner, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler ülkücü tetikçilerce öldürülen isimlerden sadece birkaçı. 12 Eylül öncesinde öldürülen bu siyasetçilere, halk önderlerine ve aydınlara baktığınızda bu isimlerin ilkeli, yurtsever, toplumu barış içinde tutmakta ısrarcı, cesur ve ahlaklı insanlar olduğunu görürsünüz. Ülkenin çoraklaşmasında ve toplumun kılavuzsuz kalmasında bugün siyasal ittifak içinde olduğunuz ülkücülerin payını bu kadar pervasızca unutmanız bir hakikatin altını kalın yerden çizmemizi sağlıyor. Toplumun deniz fenerlerini söndüren 12 Eylül karanlığının yerleşik kıldığı derin yozlaşma, bugünün siyasal iktidarına olduğu kadar yönetiminde olduğunuz ana muhalefet partisinin de tüm kademelerine sızmış bulunuyor.
Son söz kısa ve net olmalı. 40 yıl önce üzerine mermi yağan o tabutu, babamı o tabuta koyanlarla ve tabutunu kurşunlayanlarla bugün saf tutarak orta yerde öylece sahipsiz bıraktığınız için sizi affetmeyeceğim. Babama, babamın yoldaşlarına, bu ülkenin katledilen tüm aydınlarına böylesine sırt çevirdiğiniz için de. Değer görülüp de davet edildiğiniz anma törenlerinde, panellerde ya da mezar başlarında söz size düşerse, her bir aydının ismini ama özellikle de babamın ismini ağzınıza alacakken tüm bu sözlerimi hatırlamanızı ve bir zahmet orada da sessiz kalmanızı temenni ederim.
* Sanatçı, yazar ve hak savunucusu. Toplumsal travmalar özelinde hafıza ve adalet kavramları üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. 2010’da İletişim Yayınları tarafından yayınlanan, doktora tezinden yola çıkarak hazırladığı “Atatürk Heykelleri: Kült, Estetik, Siyaset” adlı bir kitabı bulunuyor. New York merkezli bir araştırma enstitüsü olan Research Institute on Turkey’nin eş direktörü. Türkiye’de siyasi cinayet mağduru 28 ailenin bir araya gelmesiyle oluşan Toplumsal Bellek Platformu üyesi, Columbia Üniversitesi Sosyal Farklılıklar Araştırma Merkezi üyesi ve aynı zamanda 1980 darbesine yönelik kolektif hafıza çalışmaları yürüten Çocuklarız Bir Aradayız inisiyatifi üyesidir. Aylin Tekiner New York’ta yaşıyor.