CHP’de Cumhurbaşkanlığı önseçimi: Bazı sorular ve sorunlar
Özel’in yapmak istediği önseçim kelimenin dar anlamıyla bir önseçim değil. CHP’nin ihtiyacı olan şey İmamoğlu ve Yavaş’ın yarışması değil anlaşması. Güçlü liderlik ancak bu sayede inşa edilebilir.
Özgür Özel liderliği partinin geleceğine damgasını vuracak açıklamayı 28 Ocak’ta yaptı. Genel başkanın ağzından dökülen sözleri toparlayan çatı kavram ise “yeni bir başlangıç”tı. Tabii konuşmanın içeriğinin yeni başlangıcın ruhunu ne ölçüde yansıttığı meselesi tartışılır. Çünkü kürsüde yaklaşık 1 saat kalan Özel, Kartalkaya meselesini ve CHP’ye yönelik iktidar baskısı iddiasını ayrıntılı bir şekilde irdeledi. Tam her şey bitti, grup dağılacak derken, son 10 dk CHP’nin ileride ne yapacağı meselesi ön plana çıktı. Genel merkeze göre Türk siyasetinin şu an içinden geçmekte olduğu süreç muhalefete cumhurbaşkanı adayını belirleme sorumluluğu veriyordu. Bu acil görevi yerine getirme görevi ise üyelere aitti. Genel başkan kayıtlı 1.6 milyon üyeyi cumhurbaşkanı adayını belirleyecek önseçimde oy kullanmaya, partilerine ve demokrasiye sahip çıkmaya davet etti. Soğukkanlı bir şekilde bu çağrıyı irdeleyip, açıklama sonrasında Türk siyasetinde hangi taşların yerinden oynayacağı meselesini irdeleyelim.
Öncelikle CHP’de bir şeylerin değiştiği açıkça ortada. Çünkü Eylül ayında tüzük kurultayı yapmıştı Halk Partisi. Kurultayda parti içi muhalefetin talebine rağmen milletvekili seçimlerinde önseçim kararı çıkmadı. Şüphesiz ki hakim veya örgüt denetiminde önseçim seçenekler arasında. Yani bir sonraki genel seçimde CHP’nin milletvekili adayları belirlenirken ön seçim yapılabilir. Ama tüm seçim çevrelerinde ve tüm vekiller için aday tespitini üyelere bırakan bir mekanizma tüzüğe göre zorunlu değil. Ayrıca o günlerde cumhurbaşkanlığı aday belirleme sürecinin de tüzükte yer alması, bu mümkün olamıyorsa ilke kararı alınması da tartışılmıştı. Ancak bu konuda da ilerleme sağlanamadı. Sonuçta parti liderliği cumhurbaşkanlığı adaylığı için prosedür belirlemekten kaçındı. Ayrıca milletvekili adayları için ön seçim olup olmayacağı kararı Parti Meclisine bırakıldı. Aradan geçen 5 ayın sonunda ise parti yönetimi milletvekilleri için yapmaktan kaçındığı önseçimi cumhurbaşkanı adayları için zorunluluk haline getirdi. Dahası ortada seçim ve seçim takvimi yokken cumhurbaşkanı adayını şimdiden belirlemeye karar verdi.
CHP genel merkezine göre siyasi iktidar yargı aracılığıyla genel olarak tüm parti, özel olarak ise İmamoğlu üzerinde baskı kurmakta. Partinin sivil siyaset yapmasını güçleştiren bu koşullara vereceği en iyi yanıt cumhurbaşkanı adayını belirleyerek ülkeyi erken seçim havasına sokmak. Bu planın henüz uygulama aşamasına geçmeden, kağıt üstündeki haliyle bile bir dizi soruna gebe olduğu söylenebilir. Öncelikle aday açıklamak kendiliğinden bir şekilde yeni siyasete yol açmıyor. CHP’nin gündem değiştirmeye ve Cumhur İttifakı tarafından belirlenen siyaset koşullarını kısa devre yapmaya ihtiyacı var. Peki, bu ihtiyacı karşılamanın rasyonel yolu cumhurbaşkanı adayını belirlemek mi? Parti bir zamanlama hatası sorunuyla karşı karşıya kalabilir. 2023 seçimlerine giderken herkes adayın geç açıklanmasından şikayet etmişti. Sonuç muhalefet açısından felaket oldu. Bugün ise tersi yapılıyor. Aday erkenden açıklanmakta. Umarım benzeri bir felaket yaşanmaz.
Önseçimin partinin negatif politik enerjisini içe dönük tartışmalara yönlendirmesi ise bir diğer sorun. 28 Ocak konuşmasından beri üyesinden üst yönetime kadar herkes önseçimi ve olası adaylık kompozisyonunu konuşuyor. Muhalefet partisi muhalefet yapmayı bırakıp sadece kendi iç kavgasıyla ilgilenecek demek haksızlık olur. Ama 'İmamoğlu mu Yavaş mı' gündeminin tüm diğer alternatif meseleleri geride bırakacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu süreçte İmamoğlu daha avantajlı. Ama sandık bir kez üyenin önüne konulduğunda kağıt üstünde çok emin olduğumuz şeyler pekala tersine dönebilir. Önseçim İmamoğlu-Özel ikilisi için güvenoyuna dönüşebilir. Bu noktada diğer önemli aday, yani Mansur Yavaş’ın durumuna da ayrıca değinmek lazım.
Mansur Yavaş’ın parti içi dengeler bakımından İmamoğlu’na göre daha zayıf, ama halktaki karşılığının İstanbul belediye başkanından daha fazla olduğuna yönelik ciddi bir algı var. 2023 seçim sürecinden itibaren yapılan sayısız anket bahsi geçen algıyı güçlendirdi. Bu bağlamda Özel’in açıklamasının Yavaş’ı İmamoğlu’yla İstanbul belediye başkanının en güçlü olduğu alanda, yani örgütlerde karşı karşıya getirerek adaylık sürecinden tasfiye etmeye yönelik bir stratejiye karşılık geldiği iddia edilmekte. Yavaş önseçim sürecine katılmazsa tabandan kaçmış gibi görünecek. Katılıp yenilirse İmamoğlu’na itiraz etme şansı ortadan kalkacak. Çünkü sonuçta ön seçim yoluyla aday ilanı genel merkezin tek taraflı tespitine göre çok daha meşru. Ama bu olasılıklar yine de temel gerçeği değiştirmiyor. Örgütün kararı ne olursa olsun Yavaş muhalefetin elindeki en popüler aday. Ayrıca CHP’nin oyu tek başına cumhurbaşkanı seçtirmeye yetmiyor. Diğer muhalefet partileri ve seçmen çoğunluğunun genel eğiliminin aksine bir karar ana muhalefete bir kez daha seçim kaybettirebilir. Ayrıca İmamoğlu hakkında onay bekleyen bir ceza davası ve birden fazla ceza soruşturması var. CHP örgütünün seçtiği adayın siyasi yasaklı hale gelmesi partiyi içinden çıkılmaz bir duruma sokacaktır.
Sonuç olarak Özel liderliğinin kararının partiye yeni bir siyaset biçimi getirmediği gibi bir dizi ciddi riskle karşı karşıya bıraktığı söylenebilir. Üstelik hukuki durumdaki kaosa değinmedik bile. Özel’in yapmak istediği önseçim kelimenin dar anlamıyla bir önseçim değil çünkü. Partilerde cumhurbaşkanı aday ilan etme yetkisi parti grubuna ait. Bu bağlamda grup ile örgütün karşı karşıya gelme ihtimali bile var. Gelinen yer bakımından makul olanı bir kez daha hatırlatmak lazım. CHP’nin ihtiyacı olan şey İmamoğlu ve Yavaş’ın yarışması değil anlaşması. Güçlü liderlik ancak bu sayede inşa edilebilir.
*Prof. Dr. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü.