CHP’nin Esad ile görüşerek mülteci sorununu çözmesi mümkün değil

Gönüllü geri dönüş üzerinden kurgulanan bir 'Esad ile görüşür meseleyi çözeriz' kolaycılığı konunun bir kez daha hak ettiği ciddiyetle konuşulmayacağına dair acı emareleri bizlere sunuyor.

Google Haberlere Abone ol

Geçtiğimiz hafta Kayseri’de başlayarak başka illere de sıçrayan mültecilere yönelik saldırılar son on üç yıldır ülke gündeminde olup bir türlü ciddiyetle tartışılmayan bir konunun artık ne denli önemli bir soruna dönüştüğünü bizlere bir kez daha gösterdi.

Biliyorsunuz Türkiye siyasi tarihi “meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz” veciz sözüyle özetlenebilecek bir laçkalığa sahip. Siyaset kurumu da bu söze uygun biçimde mülteci akınının başladığı günden bu yana konuyu mesele etmemek yönünde kararlı bir duruş sergiliyor. AKP’nin mülteci konusuna yaklaşımı ve baştan beri devam ettirdiği siyasetin nedenleri ayrı bir yazının konusu olacak kadar teferruatlı. Ancak, muhalefetin, özellikle de sol muhalefetin mülteci sorununa karşı takındığı tavır çoğu zaman durum tespiti yapmanın ötesine geçmiyor. Bu davranış şeklinin mülteci karşıtı ırkçı siyasal partilere büyük bir alan yarattığını tespit ederek gelin Kayseri’de yaşanan acı tabloyu “mülteci meselesini mesele yapmak ve ciddi bir şekilde tartışmak” için vesile edelim...

ERDOĞAN VE ÖZEL AYNI FİKİRDE: MÜLTECİ SORUNU ESAD İLE GÖRÜŞÜLEREK ÇÖZÜLECEK

Henüz Kayseri olayları yaşanmadan birkaç gün önce mülteci konusu CHP Genel Başkanı Özgür Özel tarafından gündeme getirilmiş ve Özel, konunun CHP içinde kurdukları eski genel başkanlardan ve emekli büyükelçilerden müteşekkil “Dış Politika Danışma Kurulu” ile emekli askerlerden oluşan “Milli Savunma Danışma Kurulu” tarafından tartışıldığını, bu kurulları mülteci meselesi hususunda karma komisyon gibi çalıştırdıklarını, Esad ile görüşme yapmanın da gündemlerinde olduğunu ifade etmişti. (30 Haziran 2024 tarihli Fatih Altaylı ile yapılanGöçmenleri Göndermenin Tek Yolu Esad ile Müzakereadlı Youtube yayını.)

CHP Genel Başkanı tarafından dile getirilen Esad ile görüşme fikri Erdoğan tarafından da “Ailecek görüşmüştük, yine görüşürüz” denilerek sahiplenildi. Dolaysıyla bugün itibariyle hem iktidarın hem de ana muhalefet partisinin ülkenin mülteci meselesini Esad ile çözmeyi planladığı bir tablo ortaya çıktı. Bu kısa yoldan “başarıya” ulaşma fikrinin ne kadar gerçekçi olduğunu işte bu sebeple detaylıca tartışmak gerekiyor.

MÜLTECİ KRİZİNİN 13. YILINDA CHP’NİN TOPLUMA ÖNERDİĞİ BİR MÜLTECİ SİYASETİ HALA YOK

2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı'nın daha başında, Türkiye’nin sığınmacılar için açık kapı politikası ve tam olarak ifade edilmese de uluslararası hukukun ilk görüşte mülteci tanımını benimsemesiyle başlayan insani kriz, bu sene on üçüncü yılını devirdi. 2010 yılında ülkemizde kayıtlı mülteci ve sığınmacıların toplam sayısı 17 bin iken bu sayı birkaç yıl içinde üç buçuk milyon kişiyi buldu. Geçen yıllar içinde bu sayının on milyona yaklaştığı ve hatta bunu aştığına dair genel bir toplumsal kanaat de oluştu.

Bu bağlamda, konuların ciddiyetle ele alındığı bir ülkede, söz konusu önemli nüfus hareketine karşı muhalefetin ve en başta ana muhalefet partisinin durumu detaylıca inceleyen ve kendi yaklaşımını gerekçeleriyle ortaya koyan bir siyaset belgesi üretmesi beklenilen bir durumdur. CHP ise bu büyük krizi ancak ortaya çıkmasından beş yıl sonra hazırladığı bir raporla 2016 yılında gündemine alabildi. Dürüstçe ifade etmek gerekirse, iyi niyetle hazırlandığı aşikâr olan “Sınırlar Arasında İnsanlık Dramından İnsanlık Sınavına” isimli bu ilk rapor, siyasi parti çalışmasından ziyade bir sivil toplum kuruluşu raporunu andırıyor, meseleye ayakları yere basan çözümler önermediği gibi durum tespiti yapmanın ötesine geçemiyordu.

Benzeri çalışmalar, daha sınırlı bir biçimde 2019 yılına kadar birkaç kez tekrarlandıysa da CHP ülkedeki mülteci meselesine her yönüyle yanıt verecek bir siyaseti bugüne kadar üretemedi. (Bu bağlamda tarafımızca hazırlanan 2021 tarihli “Cumhuriyet Halk Partisi İçin Göç Politikaları Çözüm Önerileri Belgesi bir ilkti fakat söz konusu belge de parti tarafından ciddiyetle ele alınmadı.)

KILIÇDAROĞLU ÇAREYİ IRKÇI PARTİLERLE ORTAKLIKTA BULDU

Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugün itibariyle ülkenin en önemli meselelerinden biri haline gelmiş bir konuda uzun yıllara yayılan bir politika kısırlığı yaşamasının nedenlerini bir kenara bırakırsak, bu somut durumun partiyi ne denli sıkıntıya soktuğu da açıktır. Önceki genel başkan Kılıçdaroğlu döneminde sıklıkla kullanılan “Davul ve zurna ile uğurlayacağız” biçimindeki talihsiz ve altı boş açıklamalar dışında hiçbir rasyonel çözüm önerisi kamuoyu ile paylaşılmamıştı. Sık sık genel başkan düzeyinde dile getirilen ve “geri göndereceğiz” şeklinde ifade edilen uluslararası hukuka temelden aykırı ifadeler, ana muhalefet görevi yapan bir sosyal demokrat partinin organlarında bu meselenin sağlıklı biçimde tartışılıp karara bağlanamadığının, partinin mülteci sorununu nasıl çözeceğine dair bir siyaset üretemediğinin de açık göstergesiydi.

Kılıçdaroğlu CHP’si genel seçim öncesinde mülteci meselesini iki yıl içinde çözeceği sözünü verdi ancak bunu nasıl yapacağını kendisi de bilmediğinden bu söylemin altını da dolduramadı. Mülteci konusuna dair yapılan genel başkan yardımcıları nezdindeki ilk “altılı masa toplantısının” CHP adına iki katılımcısından biri olarak söyleyebilirim ki süreçteki en önemli hatalardan biri eldeki çalışmalara rağmen olası iktidarda izlenecek yol haritasının yazımının İyi Parti kurmaylarına devredilmesiydi.

Bu popülist, hazırlıksız ve gayri ciddi süreç en nihayetinde ikinci tur öncesi ülkenin mülteci meselesindeki en sorunlu politik figürü olan ve ırkçı milliyetçilik dışında halka sunacak hiçbir gerçekçi vaadi bulunmayan Ümit Özdağ ile bakanlık pazarlığı yapılması utancına kadar vardırıldı. Bugün Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi lideri ile neyin pazarlığını yaptığını bilmediğimiz gibi ülkedeki Suriyelileri ne şekilde “tehcir” etmeyi planladıklarını da henüz öğrenebilmiş değiliz.

CHP İNSAN HAKLARINDAN SORUMLU GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞINI KAPATTI, KURUMSAL HAFIZA YOK EDİLDİ

Genel seçimlerden sonra partinin başına geçen Özgür Özel’in konuyu ele alış şekli esasen Kılıçdaroğlu döneminden çok da farklı olmadı. Özel, muhtemelen parti içinde önceki dönemde yapılmış mülteci çalışmalarına hâkim de değil. Geçtiğimiz cuma günü yaptığı açıklamada konuya dair yeni bir konferans toplamak istediğini ifade etmesi de bunun açık işareti. Acıdır ki, bu toplantı esasen 2019 yılında İstanbul’da “Suriye’de Barışa Açılan Kapı” ismiyle yine CHP tarafından yapılmıştı. Son beş yılda mülteci sorununda gelişen çok da yeni bir parametre yokken bu toplantıyı tekrarlamanın faydası tartışmalı. Dolayısıyla kurumsal hafızanın devamlılığında yaşanan sıkıntılar partinin bugünkü mülteci politikasına da sirayet etmiş görünüyor.

Dahası genel başkanın meseleyi güvenlik ve dış ilişkiler kurullarına havale edip buradan bir sonuç alacağını umması da bu işin ne denli kompleks bir mesele olduğunu bilenler için gerçekten büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Bu anlamda basında kendisine hiç yer bulamasa da CHP’nin uzun yıllardır ayrı bir genel başkan yardımcılığı olarak tanımladığı “insan haklarından sorumlu genel başkan yardımcılığının” Kılıçdaroğlu’nun seçim yenilgisi sonrası dönemde kapatıldığını, yeni genel başkan Özel’in de insan hakları konusunu önemsiz bulmuş olsa gerek bu genel başkan yardımcılığını yeniden açmadığını bir dip not olarak belirtelim.

ÖZEL’İN MÜLTECİ KONUSUNU GÜVENLİK VE DIŞ İLİŞKİLER İLE SINIRLI OLARAK YORUMLAMASI BÜYÜK BİR HATA

İnsan haklarından sorumlu genel başkan yardımcılığı kapatıldığından, burada hazırlanmış çözüm belgesinin de yeni kadrolara iletilmemiş olması pek muhtemel. Bugüne kadar insan hakları boyutuyla ele alınan bir konunun bugün bir dış ilişkiler ve güvenlik meselesine indirgenmesi ise çok sorunlu bir bakış açısı. Çünkü, Türkiye’nin mülteci meselesi esasen insan hakları, ekonomi, iç güvenlik, dış ilişkiler, barınma, sağlık ve eğitim gibi onlarca konunun birleştiği içinden çıkılması güç bir sarmal durumunda.

Mülteci haklarıyla ilgili Türk mevzuatının özgünlüğü, geçici koruma kavramı, geri gönderme yasağı gibi meseleler ciddi bir hukuki değerlendirme gerektiriyor. Türkiye’nin 1951 Sözleşmesi’ni uygulama şekli, 1967 Protokolü’ne koyduğu ihtirazi kayıt gibi etmenlerin hem hukuken hem de siyaseten tartışılması şart. Sahada geri göndermenin nasıl işlediğini bilmeyen, geçici koruma ile uluslararası koruma arasındaki fiili ayrımları hiç duymamış, mültecilerin gelecek tahayyülleri hakkında en ufak bir fikri olmayan “uzman” kadroların konuya gerçekçi bir çözüm üretmesi bu nedenle mümkün değil. Gönüllü geri dönüş üzerinden kurgulanan bir “Esad ile görüşür meseleyi çözeriz” kolaycılığı da konunun bir kez daha hak ettiği ciddiyetle konuşulmayacağına dair acı emareleri bizlere sunuyor.

Konuya bütüncül bir yaklaşım sunmadan bu çözüm önerisini dile getirenlerin yurttaşlara dünyada özellikle on yılı aşan mülteci krizlerinde geri dönüş oranının ne olduğunu, bir sosyal demokrat parti olarak hiçbir koşulda ihlali mümkün olmayan “jus cogens” (buyruk kural) niteliğindeki geri gönderme yasağını gitmek istemeyecek mülteciler açısından nasıl bertaraf etmeyi düşündüklerini dürüstçe anlatması gerekiyor. Halka şirin görünmek pahasına ülkenin sonraki on yılları boyunca uğraşacağı bariz olan bir meseleyi gerçeklerden kopuk biçimde ele almak büyük bir kolaycılık. Bu bakımdan güvenlik ve dış ilişkiler uzman kurullarına vakfedilmiş bir görev ile Esad ile görüşüp çözeceğiz söylemi iç siyasette yurttaşa dağıtılan mavi boncuktan daha öte bir anlam ifade etmiyor. Esad ile yapılacak görüşmede önerilerin ne olacağı, geri dönüşün gönüllülüğünün nasıl sağlanacağı, bu işin alt yapısı, lojistiği, dönenlerin güvenliği, geri dönüşün ekonomisi ve daha onlarca konu hala belirsizliğini koruyor.

Av. Ali Deman Güler

2004’te Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Strasbourg’da bulunan Avrupa Konseyi Göç Dairesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde staj yaptı. Finlandiya’nın Åbo Akademi Üniversitesi Uluslararası İnsan Hakları Hukuku yüksek lisans programında eğitim gördü. Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği Tahran Ofisi'nde çalıştı. Özellikle mülteci hakları ve azınlık hakları konusunda çalışmaları, yurtiçi ve yurtdışında basılmış yazıları ve bilimsel makaleleri bulunmakta. Mülteci-Der ve Uluslararası Ege İnsan Hakları Okulu kurucularından. Avrupa Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Hukukçular Örgütü (ELDH) ile İzmir Barosu yönetim kurulu üyeliği yaptı. 2021 ve 2022 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’nda görev yaparken “CHP İçin Göç Politikaları Çözüm Belgesi” isimli çalışmayı kaleme aldı. 2022 tarihinden beri Türkiye Barolar Birliği’nin Avrupa Baroları ve Hukuk Birlikleri Konseyi (CCBE) temsilcisi olarak çalışıyor.