CHP’nin parti içi iktidarı
CHP’de delegeler genel başkanın kurşun askeri gibi davranıyor. Demokratik merkeziyetçilikte önemli olan demokrasi değil merkez. CHP’de bir de belediye başkanlarına yakın delege ağları meselesi var.
Armağan Öztürk*
CHP alınan ağır seçim yenilgisinden sonra 2019 öncesine geri döndü. Hatırlayalım o günleri. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri Muharrem İnce’nin el yükseltmesine yol açmış ve olası olağanüstü kurultay için delegelerden imza toplanmaya başlanmıştı. Ancak parti içi muhalefet gerekli yüzde 50 delege sayısına ulaşamadı. Bu girişimi atlatan Kılıçdaroğlu yönetimi 2019 yerel seçiminde büyük bir başarıya imza attı. İmamoğlu ismi ve Yavaş’ın adaylığa ikna edilmesi yerel seçimlerde atılım yapılmasına olanak sağladı. HDP ve İYİ Partinin CHP lehine aday çıkarmaması muhalefetin doğru zamanda doğru adaylarla gireceği seçimin başarı koşullarını hazırladı. Sonrasında yaşanan hikaye ise herkesin malumu. Kılıçdaroğlu partinin mutlak hakimi oldu. Önseçim kaldırıldı. Tüm milletvekilleri, belediye başkanları ve delegeler Kılıçdaroğlu ve ekibi tarafından belirlendi. Sürekli bir şekilde tek adam eleştirisi yapan ve ülkeye demokrasi vaat eden Kılıçdaroğlu’nun bu mantığı parti içinde kullanmamasının oldukça ironik olduğunu söyleyebiliriz. Ama kimse bu tür eleştirileri duymak istemiyordu. Geliyor gelmekte olan diyerek iktidara kenetlenmişti tüm zihinler.
Mayıs seçimleri tabloyu yeniden radikal bir şekilde değiştirdi. Kılıçdaroğlu son 10 yıldır hemen her seçim ve referandumda kendini yenileyen yüzde 52 iktidara karşı yüzde 48 muhalefet tablosunu değiştiremedi. İktidar beklentisi ortadan kalktığı için eleştiri ve özeleştiri süreçleri tekrar devreye girdi. Önce önümüzdeki manzaraya bakalım. Millet İttifakı bitti. Seçimi kazanıp anayasayı değiştirmeyi amaçlayan İttifak seçimi kazanamadı. Kendisini var eden neden ortadan kalktı. Akşener en geç İYİ Parti kongresinde Millet İttifakı'nın tarihe karıştığını ve CHP’den bağımsız bir muhalefet stratejisi benimsediklerini açıklamak zorunda kalacak. Aksi taktirde koltuğundan olabilir.
CHP’deki en büyük sorun aslında tüm partilerdeki ortak sorunun bir devamı. Delegeler genel başkanın kurşun askeri gibi davranıyor. Demokratik merkeziyetçilikte önemli olan demokrasi değil merkez. Yani hiçbir karar gerçekten tartışılarak, aşağıdan yukarı bir şekilde ve müzakere yoluyla alınmıyor. CHP’de ayrıca bir de belediye başkanlarına yakın delege ağları meselesi var. Parti içindeki oligarşik yapı belediye başkanları tarafından finanse ediliyor.
Alevilikle ilgili de genişçe bir parantez açmak gerekli. CHP’nin bir Alevi partisi olduğu, tüm tepe yöneticilerin Alevilerden seçildiğine dair bir şehir efsanesi var. Ama bu iddianın altını dolduracak nitelikte tam bir sayı yok kimsenin elinde. Bu konuda söylenebilecek en makul şey bir fazla temsil sorunu olduğu şeklindedir. Nasıl ki AKP’de Trabzon-Rize kökenliler toplam nüfustaki paylarından fazla bir temsil gücüne sahipse CHP’de de Alevi-Tunceli kökenliler bu konumdalar.
Aleviliğin Kılıçdaroğlu özelinde tartışıldığına da tanıklık ediyoruz. Temel iddia şu yönde: Kılıçdaroğlu’na karşı çıkanlarda aslında bir Alevi karşıtlığı var. Seçmen davranışlarıyla ilgili sayısız çalışma yapıldı. Bunların bir kısmı yakın zamanlı ve bilimsel değeri yüksek araştırmalar. Çıkan sonuç şu: Sağ seçmenin bir kısmında (AKP, MHP, İYİ Parti) belli ölçülerde bir Alevi karşıtlığı var. Ama hiçbir parti (Cumhur İttifakı partileri dahil olmak üzere) yöneticiyi mezhebe göre seçmiyor. Kılıçdaroğlu’na yakın elitlerin bu Alevilik hususunu eleştirel dili bastırmak için kullandığına da söyleyebiliriz. “Kılıçdaroğlu defalarca seçim kaybetti, neden istifa etmiyor” dediğimizde bu kesimler tarafından gizli Alevi düşmanı olmakla itham edilebiliyorsunuz. Bu tavır çok çirkin, ama bir o kadar da yaygın.
Son olarak geleceğe dair bir şey söylemek yerinde olur. Kemal bey istifa etmek isteseydi ederdi. Demek ki en azından yerel seçimlere kadar kalmak isteyecek. Parti içinde homurdanma olsa da tepki genel başkanı koltuğundan edecek düzeyde güçlü değil. Ama CHP Genel Merkezi iktidarını çevre güçlerle (mesela İmamoğlu) paylaşmak zorunda. Ayrıca MYK, hatta Parti Meclisinin değiştirilmesi gibi adımlar yeterli değil. Zaten yapılan MYK değişikliği Kılıçdaroğlu’nun parti yönetimindeki kontrolünü kaybetmek istemediğini gösteriyor. Ez cümle, partiyi hareketlendirecek ve küskün seçmeni tekrar siyasi hayata döndürecek daha radikal adımların atılması gerek. Aksi taktirde 2024’de büyük bir yerel seçim yenilgisi bekliyor CHP yönetimini.
*Doç. Dr. / Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü