YAZARLAR

CHP’nin toplumsal muhalefete öncülüğü?

Yoksullaşan kitleler, 31 Mart yerel seçimleri sonucu büyük ölçüde CHP’ye yöneldi. Son öğretmen ve emekli mitingleri de, toplumsal muhalefetin etkinliğini ve arayış içinde olduğunu gösteriyor. CHP’nin toplumsal muhalefete öncülük edebilme kapasitesi var mı? Gerek sendikal hareket gerekse sosyalist partiler, yeterince güçlü ve etkin değil. Ancak CHP de, bir “normalleşme” anlayışı içinde düzen sınırları içinde hareket ediyor. Öyleyse ne yapmalı?

CHP’nin 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden birinci parti çıkması ve toplumun önemli bir kesiminin bu partiye yönelmesi, toplumsal muhalefetin bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleyeceği tartışmasına da yol açtı.

Toplum giderek AKP’den desteğini çekerken yeni bir iktidar odağı olarak CHP’ye doğru da yöneliyor. CHP’de “değişim” sloganı ile birlikte Özgür Özel’in genel başkanlığa seçilmesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini yeniden kazanan Ekrem İmamoğlu’nun da partide ağırlığını hissettirmesi, bir “dalga” yarattı.

Bu “değişim”in ne kadar ideolojik nitelikte olduğu, toplumun ezilen kesimlerinin ihtiyaçlarına ne ölçüde cevap vereceği de tam netlik kazanmış gözükmüyor. CHP’nin yeni lideri Özgür Özel’in her ne kadar “sokağı” işaret etse de bir yandan “normalleşme” adı altında AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la bir müzakere süreci içine girmesi, soru işaretlerine yol açıyor.

ERDOĞAN HEDEF ALINMIYOR

Özgür Özel’in çeşitli konuşmalarında Erdoğan’ı doğrudan hedef almayıp Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i işaret etmesi de manidar. CHP lideri, 26 Mayıs 2024’te Ankara Tandoğan Meydanı’nda yapılan “Büyük Emekli Mitingi”nde iktidarın IMF politikası izlediğini belirterek, “Başımızda bir Gulyabani var, IMF değil ama hayaleti aramızda dolaşıyor” diye konuştu.

Özgür Özel, Mehmet Şimşek’i işaret ederek “Gulyabaniyi al saraya git. Biraz da zenginlerden istesin, yoksulun sırtından düş” şeklinde bir açıklamada bulundu.

Gulyabani kuklası, miting meydanından Cumhurbaşkanlığı sarayının olduğu yere doğru taşınırken kitle, “Tayyip istifa” sloganları attı. Meydanı dolduran emekliler, esas hedefin Erdoğan olduğunu bir anlamda da CHP liderine gösterdiler.

Ayni mitingde siyasette normalleşme sürecine de gönderme yapan Özel, “Normalleşmeye Türkiye’nin ihtiyacı var ama emeklinin ekonomisi normalleşmeden Türkiye normalleşmez” dedi. CHP liderinin daha net bir biçimde Erdoğan ve AKP iktidarına karşı tavrını ortaya koyması gerekiyor.

DİKTATÖRLÜĞE DOĞRU

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim yenilgisini unutturmaya çalışarak CHP’yi ve yönetim kadrosunu “normalleşme” adı altında oyalamaya gayret sarf ediyor. “Normalleşme” isteyen bir iktidar, “etki ajanlığı” adı altında muhalif basını tamamen susturmak, emekli askerlerin anayasal konuşma haklarını yasaklamak, seferberlik yönetmeliği değişikliği ile ülke içindeki demokratik karşı çıkışları askeri birliklerle bastırmak yoluna gitmez.

Keza “müfredat değişikliği” adı altında dinsel öğretilere uygun kuşakların yetiştirilmesini sağlayarak laiklik anlayışının ortadan kaldırılmasına tevessül etmez. Aslında ülkede baskı ortamının daha fazla artığı, ekonomik ve sosyal sorunlar karşısında kitlelerin demokratik haklarının kullanılmaz hale geldiği diktatoryal bir sürece doğru gidiş söz konusudur.

CHP yönetiminin bunun farkına vararak anayasal demokratik hakların sonuna kadar kullanılması için bir mücadele vermesi gerekiyor. Son günlerde gerçekleştirilen öğretmenler ve emekli mitinglerinde toplumun bu kesimleri, ciddi anlamda tepki içindedir. Toplumsal muhalefet, bu baskı ve sömürü düzeninden bir çıkış yolu aramaktadır.

1989 ÖRNEĞİ

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde CHP’nin birinci parti olması ve birçok büyükşehir belediyesini kazanması, 1989 yerel seçimlerini hatırlattı. Turgut Özal’ın Başbakan ve partisi ANAP’ın da iktidarda olduğu 1989 yerel seçimlerinden SHP birinci parti olarak çıktı.

Mart 1989 yerel seçim sonuçlarındaki oy oranları şöyleydi: SHP (Sosyaldemokrat Halkçı Parti) yüzde 28,7, DYP (Doğru Yol Partisi) yüzde 25,1, ANAP (Anavatan Partisi) yüzde 21,8.

Aslında işçi sınıfı, 1989 Bahar Eylemleriyle ANAP iktidarına karşı ilk çıkışı yapmıştı. Önce ANAP yerel seçimleri kaybetti. Ardından da kamu işçileri, yüzde 142’lik bir zam aldılar. Bunu memur zamları izledi. Özel sektör işçileri de bu oranlara yakın zam elde ettiler. Böylece işçi sınıfı, emekçi kesim, 1980 darbesinin olumsuz koşullarını lehine çevirmeyi başardı.

Bahar eylemlerinin ardından 1991 yılındaki Zonguldak Büyük Madenci Grevi ve Yürüyüşü, ANAP iktidarını iyice sarstı. Ankara yürüyüşüne 48 bin madenci ile birlikte tüm Zonguldak halkının katılması ve diğer sendikaların, partilerin, aydınların desteği, eylemin başarılı olmasında etkili oldu.

ANAP, 1991’de genel seçimleri de kaybetti. Bu seçimin sonuçları da şöyleydi: DYP yüzde 27,03, ANAP yüzde 24,01, SHP yüzde 20,75. Sosyal demokrat SHP, Demirel’in liberal eğilimli DYP’si ile birlikte iktidara geldi. Başbakan Demirel’in başkanlığında DYP-SHP koalisyon hükümeti kuruldu.

SOSYAL DEMOKRASİNİN HATASI

12 Eylül 1980 askeri cuntası tarafından kapatılan CHP, 9 Eylül 1992’de tekrar açıldı. 1993’te Turgut Özal’ın ölümü üzerine SHP’nin desteği ile Demirel cumhurbaşkanı seçildi. DYP de, Tansu Çiller’in başbakanlığında SHP ile koalisyon ortaklığına devam etti.

SHP, iktidar ortağı olarak liberal politikaları izleyince işçi sınıfının desteğini ve daha sonra da seçimleri kaybetti. SHP, 1994 yerel seçimlerinde DYP, ANAP ve Refah Partisi’nin ardından dördüncü parti oldu. 1989 yerel seçimlerinde yüzde 28,7 oy alan SHP, 1994 yerel seçimlerinde büyük bir kayba uğradı, oy oranı yüzde 13.6’ya düştü.

SHP, daha sonra da kendini feshederek CHP’ye katıldı. Sosyal demokrat cenahta CHP ve Bülent Ecevit’in DSP’si olarak iki parti yer aldı. 1995 genel seçimlerinde de Refah Partisi, DYP ve ANAP’ın ardından DSP dördüncü, CHP de beşinci parti oldu.

Görüldüğü gibi sosyal demokrasinin liberal politikaları benimsemesi, işçi sınıfının desteğini kaybetmesi, kendisi açısından hazin sonuçlara yol açıyor.

SENDİKAL HAREKETİN ZAYIFLIĞI

Sosyal demokrasi, ideolojik anlamda kapitalist düzenin sınırları içinde hareket eden bir anlayıştır. Kuşkusuz bu ideolojiden radikal çıkışlar beklenemez ancak emekten yana tavır aldığı zaman toplumda daha etkin ve belirleyici bir konumda olmaktadır. Nitekim CHP’nin en fazla oy aldığı 1977 seçimlerinde, yüzde 42’lik oy oranının temelinde emekten yana söylem ve eylemler etkili olmuştur.

Sosyal demokrasiyle ilgili bu kısa değerlendirmeden sonra esas itibariyle sol partileri güçlendiren en önemli etken, işçi sınıfı hareketinin, sendikal mücadelenin güçlü olmasıdır. İçinde bulunduğumuz koşullarda ne yazık ki güçlü bir sendikal hareket ve sonuç alıcı bir işçi mücadelesi gözükmemektedir.

Burada AKP iktidarının baskıcı tutumu, grev yasakları, örgütlenmedeki zorluklar, başat faktörlerdir. Ancak bununla birlikte emek hareketinin parçalanmış olması, hükümet yanlısı sendikacılığın ağır basması, sendikal bürokrasinin işçi hareketini frenlemesi, sınıfa önderlik edecek siyasal bir partinin eksikliği de, önemli faktörler arasında sayılabilir.

Keza ülkedeki sosyalist partiler de, yeterince güçlü ve etkili değillerdir.

NE YAPMALI?

Bu koşullarda hazır bir reçete vermek zordur. Bununla birlikte yerellerden başlayan sendikal birliklerin güçlendirilmesi, işçi, memur, emekli, güvencesiz çalışan, yani topyekun emek kesimini içine alabilecek işçi meclislerinin oluşturulması, sosyalist partilerin mavi ve beyaz yakalıları da kapsayacak tarzda emek ağırlıklı bir örgütlenme süreci içine girmesi, keza kadın hareketi, gençlik hareketi, çevre hareketi ve de Kürt hareketi gibi örgütlenme ve unsurların da bu oluşumlar içinde yer alması, örgütlenme anlayışı bakımından göz önünde bulundurulabilecek hususlardır.

Tabii ki işçi sınıfı hareketine öncülük edebilecek bir sınıf partisinin varlığı da son derece önemlidir. Sınıfın partisi, işçi kesimi ile birlikte tüm toplumsal muhalefete de yol gösterebilecek bir vasfa sahip olabilmelidir. Bu süreçler, kolay gerçekleştirilebilecek gelişmeler değildir.

Yeni bir işçi sınıfı partisi modeli olarak 1961’deki TİP’in (Türkiye İşçi Partisi) ilk kuruluş süreci dikkate alınabilir. İşçi hareketine politik yönden önderlik edebilecek bir kadronun oluşturulması, mücadeleci sendika liderlerinin yanı sıra sosyalist aydınların varlığı ve giderek bir kitleselleşmenin sağlanması uygun gözükebilir.

CHP yönünden ise; güçlenen bir emek hareketinin ve sosyalist kamuoyunun bu partiyi daha sol uygulama ve programlara zorlaması da, üzerinde durulması gereken bir husus olarak değerlendirilebilinir…   

  


Atilla Özsever Kimdir?

1967 yılında Kara Harp Okulu’nu bitirdi. 12 Mart (1971) döneminde piyade üsteğmeni iken siyasi görüşleri nedeniyle ordudan çıkarıldı. 2.5 yıl cezaevinde kaldı. Daha sonra iktisat öğrenimi gördü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yüksek lisans yaptı, doktorasını İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde tamamladı. 1974 – 2002 yılları arasında gazetecilik yaptı. 2003- 2011 yılları arasında da Maltepe Üniversitesi’nde kadrolu öğretim üyeliği görevinde bulundu. 2011 yılından itibaren de çeşitli üniversitelerde çalışma ekonomisi ve medya alanında dışarıdan dersler veriyor. “Tekelci Medyada Örgütsüz Gazeteci” ve “Mesele Teslim Olmamakta” isimli iki kitabı ile çeşitli kitap ve dergilerde yer alan makaleleri bulunuyor.