Çiçek kadınlar, katil erkekler
Toplumun en küçük suç birimi olan aile(n)den başlayarak senin bir kadını vahşice katletmenin, sonra tutup bu cümleyi kurabilmenin önünü açan herkes ve her şey de suç ortağın. Kadın kadındır ve sen katilsin.
Bir kadını boğmuş ya da boğmaya çalışmış, boynuna altı kez kalın bir urgan dolayıp cenin pozisyonunda bir varile sokmuş, yakmış, üstüne beton dökmüş. Adli tıp raporu kadının diri diri yakılmış olabileceğini söylüyor. Olay yerinde sanığın ailesinin, annesi ve annesinin ortağının yardımına dair bulgular var. Sigara izmaritlerinden DNA’ları tespit edilmiş. 27 yaşındaki Pınar Gültekin’i hayal etmekte güçlük çektiğimiz bir vahşetle katleden Cemal Metin Avcı tüm bunların üstüne mahkemede soruyor: “Ben katil miyim?” “Beni cani gibi göstermeye çalışıyorlar,” diyor. Sosyal medya “linci”nden bahsediyor hiç çekinmeden. Adalet bekliyor! Yaptım ama sorun, niye yaptım? Kurbanın hiç mi suçu yok?
Suçunu da mecbur kalıp itiraf etmişken, itiraz ettiği tek nokta Pınar Gültekin’i canlı canlı yakmış ve cinayet için ailesinden yardım almış olmasıyken, “ben katil miyim?” sorusunu su içer gibi rahatlıkla nasıl sorabiliyor peki?
Çünkü öldürdüğü bir kadın ve bu toplumun kadın düşmanlığına güveni tam. “Kadın”a iliştireceği sıfatların kolaylıkla cinayet gerekçesi olarak algılanabileceğini biliyor. Masum adamı baştan çıkaran şeytan. Erkeğin her türlü ayartılmaya dünden razı olmasında hiçbir sorun yok tabii. Erkek dediğin işe gelince baştan aşağı biyolojisinin hükmünde bir nevi hayvan. Ama çakal, sansar, Tazmanya canavarı falan değil tabii. Aslan, kaplan. Ormanın kralı. Her şey onun hakkı. Evde onu bekleyen bir kadın varken her yaştan başka kadınla türlü ilişkiye girebilir. Kutsal ailesini, imajını tehdit ettiği noktada elinin kirini hemen yıkayabilir. Kuyruk sallayan kancık köpek, su yolunda kırılan testi… Ata sözleri bile cinsiyetçi suç sözlüğü gibi. Toplum tüm geleneksel hücreleriyle onu affetmeye, kadını şeytanlaştırmaya dünden razı, biliyor. O nedenle rıza mızaya hiç gönül indirmiyor. Her şeyi yapma hakkını kendinde görüyor, baştan.
Pınar Gültekin’in Cemal Metin Avcı’yla kendi rızasıyla birlikte olmuş olması, hiç istemediği bir ilişkiye çeşitli şekillerde zorlanmış olması, eskort olması… Bunların hepsi ihtimal dahilinde olabilir. Hiçbiri cinayetin gerekçesi değildir. Ama sanık atını sağlama bağlamak istiyor. “Sevgilim değil benimle zorla birlikte olan bir eskort” gibi oksimoron, iğrenç bir cümle kuruyor.
Hukuki süreçler vahşice katledilmiş bir kadının özel hayatının acılı ailesinin gözleri önünde didik didik edilmesini saf dışı bırakabilirdi, konu bu değildi çünkü. Elbette böyle bir şey olmadı. Her koşulda, her ne ve kim olursa olsun kirpiğine kadar masum bir kadının resimleri günlerce sosyal medyayı süslerken bu ihtimaller üzerinden de teoriler üretildi.
“Velev ki eskort!” haklı çığlıkları yükseliyordu dün. Küçük bir kesim sanığın bu iddiasının konuyla hiçbir ilgisinin olmadığının, seks işçiliğinin ölüme gerekçe olmadığının farkındaydı. Cemal Metin Avcı ise eskort lafı geçtiği anda toplumun yarısının zihninde aklanacağının farkındaydı. Tüm kartlarını arsızca bir bir oynadı. Hemen hemen tüm taciz, tecavüz, cinayet failleri gibi. Eskortluk yetmezse diye İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinden memnun olduğunu söyleyerek resmi makamlara göz kırptı. “Hey, biz bir aileyiz, ben sizdenim,” dedi.
İstanbul Sözleşmesi’nin fesih bildirimi yürürlüğe girdikten bir hafta sonra, çocuk cinsel istismarına somut delil kriteri getirildi. Yüzleşilmesi, ortaya çıkarılması, ispatı, cezalandırılması en zor olan suçlardan birinde kolaylıkla “maddi delil” olarak yorumlanabilecek bu kriterle, istismarcıların önü sere serpe açıldı. Cemal Metin Avcı’nın beyanı sözleşmenin feshine dair her adımını kutlayan kesimin vahşice çığlıklarına eklendi. Sırada TCK 103 ve 6284’ün olduğu söyleniyor. Kadın katliamının, çocuk istismarının, tacizin, tecavüzün önündeki “engeller” bir bir kalkıyor. Cemal Metin Avcı tabii sorar, “ben katil miyim?” diye. Toplum ve iktidar “değilsin değilsin,” diye sırtını sıvazlamak için elinden gelen her şeyi yapıyor.
İşlenen suçun vahşeti karşısında sanığın pişkinliği olayı çok canavarca bir hale getiriyor. Ama Cemal Metin Avcı psikopat falan değil. Bebekliğinden beri ağam, paşam diye sevilmiş, kadınları malı gibi görmeye teşvik edilmiş, bir kadına bağırıp çağırdığında, bir kadını dövdüğünde hafifletici tüm sebepler cebine konmuş sıradan bir erkek. İşin esas korkunç tarafı da bu belki. Bu defa eli çok arttırmış uzlaşılmış erkeklik var karşımızda. Dehşet kariyerinde bu basamakları tırmanana dek her adımda desteklendi. O yüzden galiba biraz şaşkınlıkla da soruyor. “Ben katil miyim?”
Cemal Metin Avcı muktedir demeçlerden sokaktaki adama her yerde karşılaştığımız o lafı da etti: “Kadınlar çiçektir.” Bu kadar zararsız görünümlü tüyler ürpertici bir laf da olamaz. Epeyce insan “nesi var bu sözün, kadınların inceliğinin vurgulanmasında ne var, kadınlar da her şeye çemkiriyor, bak bunlar da toplumu kadın düşmanı ediyor işte,” düşüncesinde hâlâ. “Kadın çiçek olsun, kadın değil bayan densin, ne olur ki?” İşte bu oluyor. Kadına çiçek deme sebepleri onu dört duvar arasında bir vazo içinde tutup öldürme arzusuyla ikiz kardeş, hiçbir güzellik yok bunun içinde. Kadını erkeğin türevi, uzantısı gibi görmeleri, kadının, adının, unvanının olmaması, hâlâ eşinin adıyla anılması, ev içindeki dehşetli görünmezlikteki kadın emeği… Tüm bunlar genç bir kadının o varile konulup yakılmasına uzanan sürecin adımları. Kadını mümkün her yöntemle, sözüm ona överken bile değersizleştirmek, ikincilleştirmek işte o katillerin ablak suratına o şaşkın ifadeli cümleyi yerleştiren bu. “Ben katil miyim?”
Katilsin. Katil sadece sen değilsin. Toplumun en küçük suç birimi olan aile(n)den başlayarak senin bir kadını vahşice katletmenin, sonra tutup bu cümleyi kurabilmenin önünü açan herkes ve her şey de suç ortağın. Kadın kadındır ve sen katilsin.
Zehra Çelenk Kimdir?
Senarist ve yazar. Şiirleri erken yaşlarda Türk Dili, Yeni İnsan, Mavi Derinlik, Broy gibi dergilerde yayımlandı. Üniversitede okurken çeşitli dizilerin yazım ekiplerinde yer aldı. Dizi yazarlığının yanı sıra reklam metinleri, müzik videoları, tanıtım filmleri kaleme aldı. Senaryo seminerleri verdi. Lisans ve yüksek lisansını tamamladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon, Sinema Bölümü'nde 2007-2014 yılları arasında Televizyon Yazarlığı dersini verdi. 2007- 2008'de TRT 1'de yayınlanan Yeni Evli adlı 175 bölümlük günlük komedi dizisinin proje tasarımını, başyazarlığını ve süpervizörlüğünü yaptı. 2011'de, öykü ve senaryosunu yazdığı Hayata Beş Kala adlı dizinin yapımcılığını üstlendi. Seyyahların İzinde ve Anadolu'da Zaman gibi TV belgesellerinde de yapımcı olarak görev aldı. Öykü ve senaryosunu yazdığı, 2014'te Fox TV'de yayınlanan Ruhumun Aynası adlı dizisi, 2015'te Artemis'ten aynı adla yayımlanan ilk romanına ilham oldu. Türkiye'de bir diziden romana uyarlanan ilk eserdir. İstanbul'da yaşıyor, TV- sinema işleri ve edebiyatla uğraşıyor.
Dünyayı değiştirirken kendi yaralarını da sarmak mümkün mü 16 Ekim 2024
Doğumdan ölüme eril tahakküm ve artan şiddet 06 Ekim 2024
Kadınların mutluluğu ve mutsuzluğu 24 Eylül 2024
Melek değil katledilmiş bir kız çocuğu: Narin’e ne oldu? 10 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI