Çılgınlar gibi ye, iç, dans et, eğlen! Haydi Guča’ya!

Tam üç gün yemenin, içmenin, dans etmenin, yani sınırsızca eğlenmenin garanti edildiği 61 yıllık Guča Festivali, iki yıl aradan sonra tekrar düzenleniyor.

Fotoğraf: İsmet Korucuoğlu
Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Sırbistan’da 1961 yılından beri düzenlenen ancak pandemi nedeniyle iki yıldır yapılamayan Guča Festivali’nin tarihleri açıklandı. Yemenin, içmenin, dans etmenin, kısaca eğlenmenin garanti olduğu festival, bu sene 5-7 Ağustos günleri arasında yapılacak. Yaz planlarınızı bir kez daha gözden geçirmenizde fayda var...

Guča, Sırbistan’ın Moravica ilçesine bağlı küçük bir kasaba. Belgrad’ın yaklaşık 160 kilometre güneyinde, Čačak kentine çok yakın. Nüfusu üç binler civarında. Ve bu küçük kasaba her yıl Ağustos ayında düzenlenen trompet festivali günlerinde yüz binlerce insanı ağırlıyor. Korona virüsü salgını nedeniyle en son 2019’da yapılan festivalin bu yıl 5-7 Ağustos günleri arasında gerçekleştirileceği duyuruldu. Peki, 1961 yılından beri gerçekleştirilen bu festival ilk nasıl ortaya çıktı?

'SIRP MİLLİYETÇİLİĞİ DUYMAK İSTEMİYORUM'

Sene 1961... Čačak Tren İstasyonu’nda bir grup genç, arkadaşlarına veda ediyor. Yugoslavya Komünist Gençlik Birliği tarafından organize edilen gönüllü çalışma tugaylarına katılmak üzere şehirden ayrılmak üzereler. Onları uğurlayanlar arasında bir grup trompetçi de var. Sırp gazeteci Blagoje Radivojević de bu ana tanıklık edenlerden. Trompet, her ne kadar Sırp halk müziğine 20. yüzyılın başlarında girse de tipik ve geleneksel bir çalgı olarak kabul edilir. Köy orkestralarında da, ordu orkestralarında da her zaman varlığını korumuş. Düğünlerde, doğumlarda, vaftizlerde, vedalarda, karşılamalarda, cenazelerde trompetin sesi eksik olmamış. Bir anlamda cesaretlerinin, hüzünlerinin, sevinçlerinin bir teyidi olmuş. 

Hâlihazırda bölgede yapılan müzik festivaline trompetin “özel müzik mirası” olarak katılması için birçok kurum ve kuruluşla görüşen Radivojević, sonunda aradığı desteği bulur. Dönemin Sırbistan Sosyalist Cumhuriyeti Başbakanı Slobodan Penezić de izni verir ama bir uyarısı vardır: “Tamam ama orada herhangi bir Sırp milliyetçiliği duymak istemiyorum!”

TROMPETİN BAŞKENTİ

İlk festival, 16 Ekim 1961 tarihinde düzenlenir. Komşu köylerden dört orkestra birbiriyle yarışır. Birinciliği, tarihinde yarışmayı kazanan tek yerel müzisyen Desimir Perišić alır. Lučani yönünden Guča'ya girerken bir döner kavşağa geldiğinizde gördüğünüz üç metrelik anıt, işte bu yerel müzisyenin anıtıdır. Guča merkezinde üç metre boyunda bir trompetçi heykeli daha var. İçip içip âdeta festivalin simgesi hâline gelmiş bu heykelin üzerine çıkıp düşerek yaralananların sayısı hiç az değil! Biz şimdiden uyaralım...

1970’li yıllardan itibaren etkinlik, Balkanlar başta olmak üzere bütün dünyadan trompetçilerin büyük ilgi gösterdiği bir festival hâline gelecektir. Bunda medyanın büyük etkisi olur. Basında “Nereden gelirlerse gelsinler, tüm iyi niyetli insanlara açık, farklı, renkli, Sırbistan köyü” diye tanıtılır Guča. Bugün Guča Festivali, en büyük trompet festivali ve dünyanın en büyük on beş festivalinden biri olarak görülüyor. Hatta uluslararası kabul görmüş bir trompet başkenti Guča...

'DAHA ÖNCE HİÇ DANS ETMEMİŞLER DANS EDECEK'

Festival boyunca çalan orkestralar jüri tarafından değerlendiriliyor ve en iyileri seçiliyor. “Altın Trompet” ödülü ise izleyiciler tarafından oylanıyor. Ancak dünyadan Guča’ya akan yüz binlerce insan, yarışma ve sonuçlarından ziyade festival günlerindeki eğlence için bu kente geliyor. Festivalin internet sitesinde, "Gün doğumundan gün batımına kadar müzik ve dans var, aynı zamanda gün batımından gün doğumuna kadar da" deniliyor. İnsanlar, trompet müziği eşliğinde şarkı söyleyip dans etmeye, tüm dertlerini üzerlerinden atmaya, pozitif enerjiyi alabilmek için kalplerini ve ruhlarını açmaya davet ediliyor. İddialı bir cümle daha var: “Daha önce hiç dans etmemişler dans edecek, hiç şarkı söylememişler şarkı söyleyecek ve insanlar yakın akrabalar gibi kucaklaşacak”.

Fotoğraf: İsmet Korucuoğlu
'BOŞVER! GEL İÇELİM, EĞLENELİM'

Festivale gidenlerin anlattığına göre, Penezić’in “Sırp milliyetçiliği duymak istemiyorum” uyarısı, yıllar sonra da geçerliliğini koruyor ve hangi ülkeden gelirse gelsin insanlar hep birlikte milliyetçilikten uzak bir şekilde eğleniyorlar. 2011 yılında festivale katılan arkadaşım İsmet Korucuoğlu anlatıyor... Daha alana adım atar atmaz kendisini içki ya da yemek ikram edenlerin, kolundan tutup dans etmeye kaldıranların arasında bulmuş. Aradan biraz zaman geçtikten sonra içlerinden birisi “Nerelisin?” diye sormuş. “Türkiye” deyince, önce “500 yıl siz yönettiniz bizi” demiş ama hemen arkasından eklemiş: “Ama boş ver şimdi! Gel içelim, eğlenelim.”

'RAKİYA, CONNECTING PEOPLE!'

Bu festival, daha kente adım atar atmaz sizi içine alan, asla yalnızlık çekmeyeceğiniz festivallerden. Gürcan Elbek, 2020 yılında yaşadığı festival tecrübesini şu sözlerle anlatıyor: "Daha arabadan inmeden kızlı erkekli gençler çevremi sardılar. Sırpça bir şeyler söylediler ama doğal olarak anlamamıştım. Belli ki festivale yeni gelen bir yabancıydım. Biraz da alkolden kaynaklanan keyifli hâlleriyle, ben daha ne olduğunu anlamadan bu coşkuya beni ortak edeceklerdi. Arabamın kapısı açıkken bana ulaşan bu neşeli, çakırkeyif insanlar, ‘Rakiya, connecting people!’ diyerek beni selamlıyorlardı. Ellerinde getirdikleri buraya özgü çok sert bir içki olan rakiya’dan bir atımlık sundular önce. Derken, ‘Nesin?’, ‘Kimsin?’, ‘Nerden Geldin?’ en sonunda da ‘Nereden geldiysen geldin, hoş geldin!’ dediklerinde kaçıncı tek atımlık ‘Rakiya’ elime tutuşturuldu hatırlamıyordum bile. (...) Ancak henüz park ettiğim yerden kıpırdayamamıştım. Festival beni daha arabadan inmeden içine çekmişti. Daha Kara Şimşek’imin kapısını bile kapayamadan kendimi diğerleriyle birlikte dans ederken bulmuştum. Bu baskın şeklinde gerçekleşen merhaba töreninden bir bahaneyle kaçarak ayrılmasaydım, benim için Guča Festivali o park denilen çayırda başlayıp, arabanın 10 metre ilerisine ulaşamadan bitecekti.”

Fotoğraf: İsmet Korucuoğlu

**

Festival ücretsiz. Yeme, içme, hediyelik eşya stantlarının ve birbirinden renkli mekânın bulunduğu kentte, konaklama seçenekleri de çeşitlilik gösteriyor. Ama çadırınız varsa ücretsiz bir şekilde kamp kurmanıza izin veriliyor. Yine alanlara kurulan tuvalet ve duşlardan ücretsiz faydalanabiliyorsunuz. Sırbistan’a giderken vize almanız gerekmediğini de hatırlatalım.