Cindires; yağmalanmış zeytinler ve yıkılmış evler
‘’Deprem en çok Cindires'i vurdu. 850 kişiyi kaybettik. Afrin’de ise 20 kişi öldü.’’ Enkazlara müdahalelerden, arama kurtarma çalışmalarından veya kayıp kişilerden bahsetmiyor. Brifing sona eriyor.
Şiraz BARAN
İsviçre'de Muhafazakar Demokrat Partili milletvekili Bernhard Guhl, "Türkiye işgalindeki Afrin'de zeytinlikler, Türk güçleri ve desteklediği militanlar tarafından yağmalanıyor. Çaldıkları zeytini İspanya'ya satıyorlar." ifadelerini kullandı.
Sınır kapısını geçip Suriye topraklarına girdikten sonra sağlı sollu göz alabildiğine geniş bir ovaya uzanan zeytin bahçeleri arasında Cindires’e doğru hareket ediyoruz. Önümüzde plakasız beyaz bir Nissan Navara, arkamızda siyah Altay tankı eşliğinde 10 kilometrelik gayet muntazam ve geniş bir asfalt yolun bitimiyle ilk kontrol noktasının beton bariyerleri arasından zikzak yaparak geçiyoruz. Türk bayrağı ve Suriye Milli Ordusuna ait üç yıldızlı bayrak yan yana göndere çekilmiş. 50 metre sonra yine bir kontrol noktası, 30 metre sonra başka bir kontrol noktası ve bu durum şehrin çıkışına kadar böyle devam ediyor. Her bir noktada ellerinde kalaşnikof silahlarla birkaç militan. Sınırdan başlayıp Cindires’e kadar devam eden ve 2019 yılının sonlarına doğru açılan bu asfalt yolun yapım çalışmaları sırasında çok geniş bir zeytinlik alanları tahrif edildi...
Suriye’nin kuzeybatısı rejim güçlerinin geri çekilmesi ile başından bu yana savaştan en az etkilenen yer oldu. Fakat Türkiye, Suriye Milli Ordusu işbirliğiyle 2018 başlarında sınır ötesi harekât gerçekleştirince bu bölge de savaştan nasibini aldı. Afrin ve yöresi günlerce havadan ve karadan bombalanırken yerleşim alanları zarar gördü, çok sayıda sivil insan hayatını kaybetti. Büyük bir göç dalgası yaşandı ve zeytin ağaçları değişik sebeplerle kesilmeye devam ediyor.
Savaşın etkileri halen sürerken şimdi ise insanlar çok daha zorlu bir sınavla karşı karşıya. 6 Şubat’ta meydana gelen Maraş merkezli 7.8 ve 7.7 şiddetindeki iki deprem, yaşanan felakete başka bir boyut kattı. Haber kaynaklarına düşen bazı videolarda depremin şimdiye kadar olan bitenden çok daha büyük bir yıkım ve trajedi getirdiği görülüyor.
New York Times Opinions’un köşe yazarı Lydia Polgreen ve foto muhabiri Diego Ibarra Sanchez ile birlikte depremden sonra bölgede ortaya çıkan insani krizi gözlemlemek için Cindires’e gidiyoruz. Yetkili Türk makamlarından gerekli izinler önceden alınmış, talepleri doğrultusunda kimliğimizin fotoğrafını ve olası acil durumda ulaşabilecekleri bir yakınımıza ait telefon numarasını gönderiyoruz. Yine her türlü ihtimale karşı sınırın bu tarafında güvendiğimiz bazı kişilerle orada kaldığımız sürece telefonumuzun mevcut konumu paylaşılacak.
Afrin’e bağlı bir belde olan Cindires’in sınıra uzaklığı 10 kilometre civarı. Sabahın erken saatleri ve ovaya sis hakim. Sınır kapısına yaklaştıkça uzunca bir trenin vagonları gibi otuz kadar tırın sınırın öte tarafına geçmek için beklediğini görüyoruz. Dorselerin üzerindeki yeşil tentelerde King Salman Humanitarian Aid And Relief Centre (Kral Salman İnsani Yardım Merkezi) yazılı. Tırları geçip sınır kapısına varıyoruz.
Küçük bir kulübenin sağında ve solunda inip kalkan basit bir bariyer iki sınırı birbirinden ayırıyor. Önümüzde giden Hatay plakalı siyah bir Land Rover’a eşlik ederek herhangi bir kimlik kontrolü olmadan bariyerden geçiyoruz. Biraz sonra siyah araçtan inen kişinin Hatay Vali Yardımcısı Orhan Aktürk olduğunu öğreniyoruz... Sınır bölgesine konulmuş konteynırlardan birine geçiyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün at üstünde göründüğü bir posterin asılı olduğu duvara sırtını vererek oturan vali yardımcısı soruları almaya başlıyor.
Cilvegözü ve Zeytindalı Sınır kapıları onun sorumluluk alanlarında. ‘’Deprem en çok Cindires beldesini vurdu ve burada 850 kişiyi kaybettik. Afrin’de ise yıkım daha az oldu ve 20 kişi öldü.’’ Enkazlara müdahalelerden, arama kurtarma çalışmalarından veya kayıp kişilerden bahsetmiyor. Sorularımız üzerine Antakya’da kendi yaşadığı evin dahi yıkıldığını, düzenli bir kayıt olmadığı için burada kayıp kişileri tespit etmenin imkansız olduğunu söylüyor.
Vali yardımcısının verdiği bilgiye göre depremden bu yana Birleşmiş Milletler 282 tır göndermiş. Bu araçların resmi bir sınır kapısı olan Cilvegözü’nden geçtiğini, tek başına Türkiye’nin ise 400 tır yardımı afet bölgesine ulaştırdığını söylüyor. Biraz gururlanıyor bunu ifade ederken. Depremden önceki döneme kıyasla yardım miktarı artmış mı peki? ‘Bir nebze, ama yeterli değil.’ Kral Salman’ın 30 tırlık yardımı da bugün geçecekmiş.
Brifing sona eriyor.
Cindires’e kadar olan yolun iki yakasında bulunan zeytin ağaçlarının gölgesine üstlerinde kızıl haç işareti ve UK (United Kingdom-Birleşik Krallık) yazılı deprem çadırları kurulmuş. Şehrin içine girince ana yolda sağlı sollu birçok binanın moloz yığınına döndüğü göze çarpıyor, tarihi bazı taş yapılar ise dimdik ayakta. İlk durağımız, ’Kaymakamlık Binası’ olarak geçen yönetim merkezi. Avluda isminin Abdurrahman olduğunu öğrendiğim biri beni tutuyor. Çok zayıf bir Türkçe ile konuşmaya çalışıyor. Kürt olduğunu öğreniyorum sonra ve belirgin bir Suruç aksanıyla derdini anadilinde anlatıyor. Kaç gündür ne çadır verilmiş kendisine, ne de gıda. Derdini kime anlatmalıydı?
Burada bir müddet durduktan sonra şehrin biraz dışındaki tarlaya kurulmuş çadır kente gidiyoruz. Çadırların üzerinde Türk Kızılayı amblemi var. Birkaç kamyonet yanaşmış, kalabalığa kömür ve battaniye dağıtıyor. Kürtçe sözcükler arıyor kulaklarım, fakat kitlenin ortak dili Arapça.
Afrin ve bu bölgede olan Cindires yüzlerce yıldır yoğunlukla Kürtlerin yaşadığı bir yer. Fakat etrafımıza toplanan insanlarla anlaşmamız ancak Arapça bilen tercüman sayesinde oluyor. Türk askerleri ile sohbet eden gençlerden birkaçının yanına gidiyorum sonra. Birbirimizi zor da olsa anlıyoruz parmak işaretleri ve Türkçe birkaç kelime ile. Askerlerden uzaklaşıyoruz. 850 kişinin değil daha çok kişinin öldüğünü iddia ediyor isminin Mahmud olduğunu söyleyen biri. Elimdeki telefonu alıp klavyesinde 1100 yazıyor. Kürtler nerde soruma ise önce Türk askerlerini gösteriyor, sonra arkasına dönüp eliyle uzakları işaret ederek 2Azez" diyor. ‘Kürtler hepsi başka yerlere gitti.’ diye cevaplıyor daha iyi Türkçe konuşan Emin. Çadır kentin olduğu bölgede bir yol tabelası da var, geldiğimiz yönü işaret ediyor. "Hamam Kapısı Meydanı 10 KM" yazılı üzerinde. Kürtlerin bir kısmı ise tersi istikamete, doğuya doğru Azez şehrine göçmüşler.
Bir yanda kum ve demir yığınına dönmüş enkazlar, hemen yanında ayakta olsalar da duvarları patlamış ve tüm yoksulluğuyla odalarının içi görünen eski ve çok yüksek olmayan binalar, öte yandan hiçbir trafik lambasının olmadığı, daracık sokakların düzensizce bağlandığı ve silahlı militanların hem asayişi hem de tıkanan trafiği açtığı kaotik bir cadde. Bütün ova zeytin ağaçları ile yeşile boyanmışken mazot, kömür dumanı, motor yağı ve toz toprak kokan bu küçük şehir, motosikletlerin cirit attığı, adım başı yüksek bir kasisin boylu boyunca uzandığı ve büyük bir motor ve insan gürültüsünün hakim olduğu karmaşık bir caddenin iki yakasına kurulmuş. Tepesinde küçük bir Türk bayrağı sallanan zırhlı araçlar düzenli aralıklarla caddeden gelip geçiyorlar.
Cindires’in resmi nüfusuna dair güncel bir veri yok. Uzun süren iç savaş sonrası merkezi otoritenin dağılması ve kamu kurumlarının çalışamaz hale gelmesi, daha sonra Türk devletinin burayı ‘ilhak’ niyetiyle ile birlikte Kürtlerin bölgeden kaçması veya göçe zorlanması ve boşalan yerlere Arap ve Türkmenlerin yerleştirilmesi ile birlikte demografik bir karmaşa hakim. Ayrıca deprem şehrin büyüklüğüne kıyasen çok sayıda insanın canını almış. Kaç kişinin öldüğüne dair Türk hükümeti veya yerel kurumlar da tartışmasız rakamlar veremiyor.
Birçok yapı yıkılırken evlerin çoğunun da kullanılamaz hale geldiği gözlemlenebiliyor.
Fakat tüm bunlara rağmen şehir sanki böyle bir felaketi yaşamamış gibi günlük rutinini bütün canlılığıyla devam ettirmekte. Üst üste konan briketlerle zar zor ayakta duran bir petrol istasyonuna motosikletler yanaşıp depolarını dolduruyor, meyve ve sebzeler tezgahlara intizamla yerleştirilmiş, duvarları yıkılmış binaların altındaki dükkanlarda tüm tavuklar fırında dönerek kızarırken, bir adam yüzündeki umarsız ve mutlu bir ifadeyle felafel pişiriyor. Duvarlarında Türkiye ve SMO bayrağı olan bir karakolun tam karşısında Genderers Nights (Cindires Geceleri) yazan ve kebap fotoğrafı basılı tabelasıyla bir restoran gece eğlencesi için hazırlık yapıyor. Başka bir sokakta iki adam harç karıp depremde yıkılan bahçe duvarını onarıyor.
Üzerlerinde hiçbir işaret olmayan kahverengi çadırların kurulduğu bir okulun avlusuna geçiyoruz. Depremzede çocukları kızlı ve erkekli olmak üzere iki sıraya ayrılmış, önlerindeki sıranın üzerine dizili kola ve dürümlerin dağıtılmasını bekliyor. Ama önce dua edilecek. Yüzü maskeli bir kadın bir şeyler soruyor, çocuk gürûhu marş söyler gibi karşılık veriyor. Arada işaret parmaklarını havaya kaldırıyorlar. Bu bir müddet devam ediyor, sonra seremoni bitiyor ve yemekler dağıtılıyor. Elinde keskin nişancı tüfeği olan bir asker ile apoletlerinde tek yıldız olan kasklı ve çelik yelekli başka biri bize eşlik eden zırhlı araçtan inip okul kapısında konuşlanıyor. Ana diline yakın bir seviyede Türkçe konuşan başörtülü bir kadın rütbeli askerin yanına gidiyor, depremzedelerin ihtiyacı ile alakalı bilgi veriyor. ‘Türkmenim’ diyor isminin Emine olduğunu söyleyen bu kadın. ‘Halep’ten geldim buraya ve Jandarma Genel Komutanlığı'na bağlı olarak Cindires’te çalışıyorum.’
Uzun boylu ve sakallı bir genç konuşma arasında rütbeli askerden izin isteyip onunla selfie fotoğraf çekiyor.
Depremi ve son on yılda yaşanan bütün felaketleri tecrübe etmiş insanlar sayıca çoğunlukta bu çadır alanında. Onlardan biri ile konuşuyoruz. Tepesindeki çatı onun ve ailesinin üstüne yıkıldığında Muhammed koltuk değneklerini yıkıntıların arasında yitirmesine rağmen oğlu Ali ve kızı Bisan’ı yaralı halde çıkarmayı başarmış. Karısı Kaira’nın baygın ve diğer kızı Mayas’ın ölü bedenlerine ise 30 saat sonra ulaşabiliyor. Sağ ayağını birkaç yıl önce Şam’daki bir bombalı saldırıda yitiren Muhammed 2020’de geldiği Cindires’te ise iki kızını sabaha doğru sarsılıp yıkılan evinin enkazında kaybediyor. Bazı zamanlarda bazı coğrafyalarda yaşanılan felaketin bir sınırı yok. Muhammed şimdi sol ayağı, karısı ve küçük oğlu ile hayata tutunmaya çalışıp yaşadığı trajediyi New York Times’a anlatırken hikayesini hiç öğrenemeyeceğimiz kişiler geliyor aklıma. Gökyüzünden bir gece yarısı yağan bombalardan ve şehrine doluşan silahlı adamların korkusundan evlerini terk edip başka yerlere giden ve gittikleri yerde sığındıkları ev başlarına çöküp muhtemelen hiç kimse yardıma gelmediği için ölüp gidenler. Geride zeytin bahçelerini bırakanlar, paralel giden iki traktörün arkasına bağlanmış kalınca bir telle kökünden koparılan bin yaşındaki zeytin ağacını terk edenler.
Türkiye bu bölgeye Zeytindalı ismiyle harekat düzenledikten sonra askeri ve sivil geçişler için defacto biçimde açtığı sınır kapısına da aynı ismi verdi. Hatay’ın Kırıkhan ilçesinden Reyhanlı’ya doğru giderken sola sapan ve güneye doğru inen bir yol sizi dosdoğru bu sınır kapısına götürüyor.
Hayat Cindires ve çevresinde bütün canlılığıyla sürüp gitmekte, ama Türkiye’nin uzattığı zeytin dalının bölgeye ne derecede barış ve sükun getirdiği tıpkı Cindires’in ortasından geçen ve hiçbir kuralın işlemediği kaotik caddede biraz sonra ne yaşanacağının kestirilememesi gibi büyük bir muamma olarak duruyor.
Harekattan sonra geçen üç yılda Afrin bölgesinde bulunan 1.5 milyon ağacın Türkiye destekli militanlar tarafından kesildiği ve bunların 650 bin tanesinin zeytin ağacı olduğu tahmin ediliyor. Kesilen ağaçların büyük çoğunluğu yakacak odun olarak kullanılıyor. Zeytindalı Sınır Kapısı'ndan geceleri Türkiye tarafına gizlice geçen bazı tırların ise zeytinyağı taşıdığı söylentileri var. Bu ‘kaçakçılık’ iç piyasadaki dengelere de zarar vermiş görünüyor. Türkiye’deki zeytin üreticileri bu ihracattan kaynaklı zor duruma düşerken daha önce Afrin bölgesinde yerleşik olan ve harekattan sonra yerini yurdunu terk edip başka yerlere göç eden insan sayısına dair sağlıklı bir veri bulunmuyor. Yaşanan depremde kaç kişinin öldüğü, hala kaç kişinin enkaz altında olduğu ve Türkiye ile SMO’nun son beş yılda ne kadar ‘zeytin ihracatı’ yaptığı da bu bilinmezlikler arasında.
Abdurrahman ise o gün gördüğüm tek Kürt oldu. "Suriye’nin kuzeyine yaptığı sınır ötesi harekatlardan sonra Kürt varlığına karşı burada bir Arap Kemeri oluşturmak isteği" Türkiye’ye sıkça yöneltilen suçlamaların başında geliyor. Abdurrahman’ın doğup büyüdüğü Cinderes’te yalnız başına kalması bu suçlamalara iyi bir kanıt olarak sunulabilir.