Çineli madenciler silikozisi anlattı: Vakti Gelince
Yönetmen Murat Yüksel, akciğer hastalığı silikozisi anlatan bir belgesel çekti. "Vakti Gelince" adlı belgeselin ilk gösterimi, kasım ayında Çine’de yapılacak.
Özgür Duygu Durgun
DUVAR - ABD’nin Nevada eyaletindeki Delamar kasabasının, 19. yüzyıl sonlarında silikozis hastalığı ile anılan bir geçmişi bulunuyor. ‘Altına hücum’ çağında Delamar kasabasına gelen madenciler, 1895-1900 yılları arasında yaptıkları kazılarla bölgeden o dönem 13,5 milyon dolar gelir elde etti. Fakat hızlı zenginleşmenin sonuçları 'silikozis' oldu. Silikozis nedeniyle yüzlerce işçinin arka arkaya ölümü Delamar’ı hayalet kasabaya dönüştürdü ve hastalığın adı ‘dul bırakan’ olarak tarihe geçti.
Türkiye'de ise kot işçileri ile tanınan silikozis hastalığı, madencilik başta olmak üzere, oto boya, çimento, cam endüstrisi ve diş teknisyenliği gibi toz solunan farklı iş kollarında kendini gösteriyor. Aşırı miktarda silika tozu solumaya bağlı olarak gelişen hastalığın bilinen bir tedavisi yok. Tek çare, koruyucu önlem alarak hastalığın önüne geçmek.
‘HASTALIK İŞÇİLERDEN SAKLANIYOR’
Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği, silikozisi bir ülkenin gelişmişlik göstergesi olarak tanımlıyor. Gelişmiş ülkelerde, gerek çalışma koşullarının iyileştirilmesi, gerek riskli iş kollarının tamamen bırakılması nedeniyle hastalıktan korunmada önemli mesafeler alındı. Avrupa ülkelerinde silika tozu kullanımı yasak. Türkiye'de ise silikozis hastalığı, çalışan insan sayısının fazla olması nedeniyle en çok maden işçilerinde görülüyor.
Belgesel yönetmeni Murat Yüksel, silikozisli işçilerle 2019 yılında jeotermalleri konu alan "Jeotermal Yetti Gari" belgeselini çekerken Çine’de tanıştığını söyledi. Kuvars-felspat çıkaran işletmelerde önlem alınmadan çalıştırılan işçiler, kısa sürede silikozis hastalığına yakalanıyor. İşçiler, üç ayda bir çekilen akciğer filmlerinde hastalık ortaya çıkmışsa şirket tarafından kovuluyor. Üstelik silikozis hastası oldukları kendilerinden de saklanıyor. İşçiler hastalığı, yeni bir işe başvurduklarında prosedür gereği akciğer filmi çektirdiklerinde öğreniyor.
"Vakti Gelince" adlı belgeselde, maden ocaklarında silikozise yakalandıkları için işten çıkartılan Uğur Aydoğdu, Saliha İnce, Şenol Girgin ve Ahmet Açıkgöz’ün hikâyeleri izleyiciyle buluşuyor. Belgeselde ayrıca İzmir Tabip Odası ve İzmir Maden Mühendisleri Odası’ndan uzmanlar da bilimsel açıdan hastalığı inceliyor ve koruyucu önlemler alınmadığında vaka sayısının artacağına dikkat çekiyor.
'EN AZ 60 İŞÇİ HASTALANDI'
2022 yılı itibariyle en az 60 işçinin hastalandığını ve çoğunun sözleşmelerinin feshedildiğini söyleyen Yüksel, gözlemlediği çalışma koşullarını şöyle anlattı:
"Maden ocaklarında iş güvenliği hiçe sayılıyor, önlem alınmıyor. İşçiye madende verilen maske, bez maskeden ibaret. Belgeselde konuştuğumuz bir işçi, iş güvenlik uzmanının maaşını devletten değil, şirketten aldığını söylediğin, beğenmiyorsa işi bırakabileceğini anlattı. Buradaki işçilerin tek isteği, insanca yaşamak ve çalışmak. Bu hastalık hala bir meslek hastalığı olarak tanınmadığı için şirketler işçiyi hiçbir gerekçe göstermeden kapı önüne koyuyor. İşçilerin bir bölümü şirketlere dava açtı, sonuç bekliyor."
‘AK PARTİ SÜRECİNDE HIZLANDI’
Çine’de aralarında Eczacıbaşı Esan, Eysim, Kaltun gibi şirketlerin işlettiği 25 civarında maden ocağı bulunuyor. Yüksel, AK Parti döneminde hızlanan bu sürecin, mahalli yönetimlerin sosyal demokrat başkanlarınca 1990’ların sonunda madenlere kapı açılarak başladığını vurguladı.
Çine Yaşam Platformu sözcüsü Ahmet Uslu da, belgeselde Eczacıbaşı'nın maden işletmek için bir köyü satın almaya çalıştığını anlatıyor: "2010 yılında Eczacıbaşı, kaymakamlığın da izniyle maden işletmek üzere bölgede bir köyü 85 milyar lira ödeyerek satın alma teşebbüsünde bulunuyor. Ancak olay kamuoyunda tepkilere neden olunca proje geri çekiliyor."
‘AYDIN’DA KANSER VAKALARI ÜLKE ORTALAMASININ ÜZERİNDE’
Yönetmen Yüksel, Aydın genelinde tarımın tekelleştiğini ve işsiz kalan köylülerin bu ocaklarda çalışmak zorunda kaldığını belirtti: ‘’Dağlarından yağ, ovalarından bal akan bu bereketli topraklarda dört mevsim meyve ve sebze yetiştirilirdi. Jeotermal santralleriyle birlikte seracılık gelişti. Jeotermal şirketleri boş araziler alıp seracılık yapmaya başladı. Yani, buradaki yer altı sularını tekellerine aldıktan sonra sıra tarımda tekelleşmeye doğru gidiyor. Küçük üretici olan köylü, dev bir sermaye gücü ile karşı karşıya kalıyor. Bunu Soma’da da gördük. Tekeller yüzünden insanlar topraklarını, geçim kaynaklarını kaybedince madene gitmek zorunda kalıyor. Madende çalışmaya başlayanları, hatta onların çocuklarını da aynı karanlık gelecek bekliyor. Konunun ciddi bir halk sağlığı boyutu da var. Aydın Tabip Odası’nın araştırmalarına göre, Aydın’da kanser vakaları ve ölümler Türkiye ortalamasının yaklaşık iki kat üzerinde.”
Murat Yüksel, bölgenin insanıyla, doğasıyla hem jeotermal şirketleri hem maden şirketleri tarafından adeta kıskaca alındığını belirterek “Sana iş veririz” diye halkın ikna edilmeye çalışıldığını anlattı. Yüksel, “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek dediğimiz durum burada hayatın sıradan bir gerçeği” dedi.