'Çocuk doğurmak yerine bir çocuğun hayatını kurtardık'

Türkiye'de bakıma muhtaç çocuk sayısı yüksekken koruyucu aile sayısı çok az. Koruyucu Aile Derneği’nden Füsun Kalkan, "Maalesef toplumda ‘biyolojik çocuğunuz olsun’ baskısı var diyor. Bekâr bir koruyucu anne olan Meltem Bilge ise şöyle konuşuyor: “Ben 20’li yaşlarımda da illa doğurarak çocuk sahibi olma düşüncesinde değildim. Diğer taraftan doğurduğunuz çocuğa da sahip değilsiniz. Kendi oluşum evresini tamamladıktan sonra kendi hayatını yaşayacak."

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Dini Rehberlik Büro merkezlerinde görevlendirilen personele yönelik konuşma yapan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş “Hiçbir meslek ya da hedef aile olmaktan, anne olmaktan daha önemli kabul edilemez” ifadelerini kullanmıştı. Keza Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakan olduğu dönemden bugüne “En az üç çocuk doğurun”, “İş işten geçmeden her ailede en az 3 çocuk olmalı” minvalinden sözleri biliniyor.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de kuruluş bakımı altında bulunan çocuk sayısı 13 bin 867. Evlat edindirilen çocuk 17 bin 403. Koruyucu aile yanında bakımı sağlanan çocuk 7 bin 259. Sokakta yaşayan çocukların istatistik olarak bilinmediği Türkiye’de koruyucu aile sayısı ise sadece 5 bin 967.

BEKAR KADINLAR, ERKEKLER KORUYUCU AİLE OLABİLİYOR

Buna bir etken toplumsal faktörler. Kadınların çocuk sahibi olmadan eksik kalacakları yönündeki yaygın toplumsal anlayış biyolojik bağda ısrar ediyor. Bu ezberin dışında davranmak isteyenler ise koruyucu aile olabiliyorlar. Bunun için 25- 65 yaş aralığında olmak, T.C. vatandaşı olmak, Türkiye’de ikamet etmek, en az ilkokul mezunu olmak, düzenli bir gelire sahip olmak gibi şartlar aranıyor. Bunun yanında bekâr kadınlar, bekar erkekler de koruyucu aile olabiliyor. Koruyucu Aile Derneği’nden aldığım bilgiye göre ise LGBTİ (+) bireyler için ise yasaya geçmiş bir düzenleme yok.  “Aleni olarak söylenmiyor” deniliyor.

Koruyucu aileler, çeşitli nedenlerle öz ailesi yanında bakımları bir süre için sağlanamayan, devlet koruması altına alınan çocukların eğitim, bakım ve yetiştirilme sorumluluğunu kısa veya uzun süreli alan kişiler olarak biliniyor. Evlat edinmeden farkı çocuğun velayet hakkını dolayısıyla soyadının veriliyor olmaması.

Psikologlara göre koruyucu kişiler ya da aileler en geç 6 yaşına kadar çocuklara kendileriyle igili bilgilerin paylaşılması görüşündeler. Ayrıca, koruculuğunu üstlendiği çocukları biyolojik ailelerinin talebi doğrultusunda periyodik olarak görüştürme yükümlülüğündeler.

Füsun Kalkan.

 

‘TOPLUMDA BİYOLOJİK ÇOCUĞUNUZ OLSUN BASKISI VAR’

Koruyucu Aile Derneği’nden Füsun Kalkan, “Koruyucu aile sistemi ile çocuklar kurumdan alınarak aile ortamında büyümesi sağlanıyor. Devletle ortaklaşa bir bakım oluyor ama tabi aile her şeyiyle ilgileniyor. O hane içinde yaşıyorlar, ailenin bireyi oluyorlar” diye anlatıyor.

Derneğe çeşitli profilden aileler ya da kişiler geliyor. “Anne baba olarak gelenler var. Bekâr ailelerimiz var veya çocukları hiç olmamış ailelerimiz var. Bunun yanında benim gibi çocukları bir yaşa geldikten sonra tekrar bir çocuğun hayatını koruma amaçlı koruyucu aile olanlar var.”

Kalkan, iki biyolojik çocuğu olduğunu belirtiyor. “Onlar bir yaşa geldikten sonra tekrar iki çocuğa koruyucu ailelik yapıyorum. Kızım 8 yaşında, oğlum 15 yaşında.”

“İlla biyolojik bağ olmasına gerek yok” diyor Kalkan: “Aynı emeği veriyorsunuz. Aynı mutlulukları, üzüntüleri yaşıyorsunuz. Hasta olunca aynı acıyı hissediyorsunuz. Tek fark kurumla ortak bir işbirliği olması ve biyolojik ailelerinin olması. Onlara karşı olan bir sorumluluk var ama zamanla bunlar aşılıyor. Hayatınızın, ailenizin bir parçası oluyorlar.”

Kalkan, toplum baskısına değiniyor. “Maalesef toplumda ‘biyolojik çocuğunuz olsun’ baskısı var. Sorular şunlar oluyor: ‘Ne gerek var? Niçin böyle bir sorumluluk alıyorsunuz? Sonra başınıza farklı şeyler gelirse ne yapacaksınız?”

‘İLLA DOĞURARAK ÇOCUK SAHİBİ OLUNMUYOR’

Meltem Bilge.

Meltem Bilge, bekâr bir koruyucu anne. “İlk başvurumuzu yaptığımızda evliydim” diyor. 

“Eşimle beraber karar verdik. 6 ay sonra 18 aylık kızımız geldi. Geldikten üç hafta sonra eşim vazgeçti, ayrıldık. Ben de tek başıma, bekâr olarak yola devam etmeye karar verdim. Şu anda 7,5 yaşında.”

Bilge’ye, biyolojik ailelerinin varlığının onu tedirgin edip etmediğini soruyorum:

“Siz bu tedirginliği yaşıyorsunuz diye bir çocuğu o yurtlarda başı boş bırakamazsınız. Hiçbir korku onlara güzel bir yuva yapmanın üstünde değil. Bu tip şeyleri düşünseydim o zaman bu güzel 6 seneyi yaşayamazdım” diye yanıtlıyor. 

Bilge toplum baskısı görmediğini daha da doğrusu müsaade etmediğini şu sözlerle paylaşıyor:

"Evet, çevre bize ‘koruyucu aile’ diyor ama biz doğurmuşuz, doğurmamışız onu farkında olarak yaşamıyoruz. Ben 20’li yaşlarımda da illa doğurarak, çocuk sahibi olma düşüncesinde değildim. Başkası ne düşünür bilmiyorum ama benim için böyle. Diğer taraftan doğurduğunuz çocuğa da sahip değilsiniz. Bir canlıya sahip olamazsınız. Sadece o bizimle beraber yaşıyor. Kendi oluşum evresini tamamladıktan sonra kendi hayatını yaşayacak. Biz bu oluşum evresinde bir çocuğa faydalı oluyoruz.”

Bilge, “Bir kadın anne olmak zorunda değil ama her kadın yaşamalı. Duygunun güzelliğinden bahsediyorum. Zorunlu olmasından değil” diyor.

‘SEVGİYİ HİSSETMEK İÇİN İLLA DOĞURMAK GEREKMİYOR’

Gerçek ismini paylaşmamızı istemeyen, adını Hacer Aktaş diyeceğimiz kişi evli ve iki çocuğu olduğunu belirtiyor. Eşiyle birlikte bu kararı almalarının nedenini şöyle açıklıyor:

“İki çocuğum var. Biri biyolojik oğlum diyeyim. Çünkü kelimeler öyle geçiyor. 4 sene önce koruyucu aile olmaya karar verdik. Bir çocuğu hayata getirdiğinizde farklı bir şey yapmıyorsunuz. Sana yapışık değil. Bir çocuk doğurmak yerine bir çocuğun hayatını kurtaralım dedik. Sonra kızımıza kavuştuk."

Aktaş, ilk karşılaşma anlarını şu sözlerle anlatıyor: "Ben çocukları çok seviyorum. Benim için o çocuk bu çocuk fark etmiyor ama karşılaşma anımızda gözleri aşağıdaydı. Sanki suçlu bir çocukmuş gibi. Sonra bir gözüme baktı. Bakıyor ama gülümseyemiyor. Sonra şaklabanlıklar yaptım. Orada bir sevgi akışı oluştu. Anneliği, sevgiyi hissetmek için sadece doğurmak gerekmiyor. O duygu apayrı bir şey. 4 sene önce çok basit düşünmüşüm. Kızım geldikten sonra bana çok şey kattı. Oğlumdan farklı şeyler öğrendim hayatla ilgili, kızımdan ayrı şeyler.

Kızımın annesi arada görüş talep ediyor. Görüşüyorlar. Tedirginliğim yok. Bu çocuk benim tapulu malım değil. Biyolojik oğlum da tapulu malım değil. Emanetler. Bizim için önemli olan onun bizimle yaşadığı artı bir gün ve onu hayata hazırlamak. Şimdi az önce babasıyla aradılar. İngilizce dersinde proje ödevini çok güzel yapmış. Öğrenmeni ona ‘good’ demiş. Bunu duymak yetiyor."

‘ÇOCUKLARDA TERKEDİLME KORKUSU OLUYOR’

Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Hizmet Bölümü’nden araştırma görevlisi Nurgül Certel’in, 2019’da yazmış olduğu “Koruyucu Aile Derneklerine Üye Olan Koruyucu Ailelerin Bu Modele İlişkin Deneyim Ve Değerlendirmeleri” adlı makalesi için görüştüğü ailelerin bir kısmı çocukların terk edilme korkularının olduğunu paylaşmış:

- Terk edilme korkusu çok yoğun. Hala var hala… Babaya güveniyor babada problem yok, ağabeyde ablada problem yok, bende hala şüphe var o da kendi biyolojik annesinden kaynaklı. En yakın benim, beni görüyor en yakını olarak fakat hala bana böyle zorlama var nerede bıktıracağım falan, bir taciz ediyor sürekli falan hala yani.” (K20, 54 yaş, 5 yıl, 1/ 6-12 yaş).

- …Ondan sonra eve uyum sürecinde gece hiç uyumayan sürekli agresif, bağıran, dövüşen iki çocuk vardı uzunca bir süre… Kırıp döküyorlardı her şeyi, yani ciddi zarar vermek amaçlı maddi değerinin ya da manevi değerinin ne olduğunu düşünmeksizin, zaten dürtüsel hareket var, eline geçeni fırlatıp kırıyordu, çekiçle kırıyordu, birbirlerini öldüresiye dövüyorlardı. Ciddi bir savaş vardı aralarında, hem çok iyi dost hem düşman… “(K7, 46 yaş, 4 buçuk yıl, 2/ 6-12 yaş).