Çocuk Hareketi: Çocuk siyasetten büyüktür!
Çocuk Hareketi, fırtınalara karşı birleşmiş bir gemi filosu gibi yol alıyor. Çocuklarına, gençlerine güzel hayaller kurdurabilen, umut dolu yarınlara taşıyan işler için bir araya geldik.
“Eğer hazır olana kadar beklersek, hayatımızın geri kalanında beklemiş oluruz.”
-Lemony Snicket, Talihsiz Serüvenler Dizisi
Politika kelime anlamı itibariyle "yol, yöntem" demektir.
Kelimeleri severim. Çocuklar da kelimeleri sever, onlarla oynar, onlarla öğrenir, onlarla dünyayı anlamlandırarak büyürler. Çocukları sevdiğim için kelimeleri ve anlamlarını hep çok önemsedim.
Politikaya girdiğim sırada iki küçük kızın annesiydim. Epeyce hırpalandığım o yıllarda çok şey öğrendim, ama henüz belki yol ve yöntemi keşfedemediğim için kirlenen o sularda kalmak istemedim ve 2014’te o sudan çıkmayı tercih ettim. Ta ki 2020 yılında, yeni tanıştığım, biraz da şüpheyle yaklaştığım Ali Babacan bana, uğruna yıllardır çalıştığım çocuklar için siyasete geri dönmeyi teklif edene dek... Bu kararı çok zor aldığımı itiraf etmeliyim. Attığı adımdan kolay dönmeyecek olgunluğa ve tecrübeye erişince insan, karar vermeden evvel epeyce düşünüyor; hele çocuklar başta olmak üzere başka insanların kaderlerinin vebalini alacak görevler varsa...
Çocuk ve Gelecek Derneği (ÇOGEL)’deki deneyimlerim, sivil toplum alanında yapılan sayısız çalışmanın bir türlü yasamada karşılık bulamaması, projelerin bir harekete dönüşmeden kısıtlı mekân ve kitlelerde süreci tamamlamak zorunda oluşu beni yeniden ve yeniden düşündürdü. Sayın Babacan’ın teklifini, çözüm üretmenin köklü bir yolu, yöntemi olarak tahayyül ettim. İşte o zaman, politika kelimesinin anlamını da keşfettim.
'SİYASET YAPMA!'
Türkiye’de, hatta birçok ülkede politika ve siyaset kirletilmiş, rahatsız eden, samimiyetsiz bir kelimedir. “Siyaset yapma!” der insanlar birbirlerine, ben de şunu düşünürüm o sırada: “Ülkeyi tercih ettiğimiz siyasetçiler yönetiyor öyleyse siyaset yapmayacaksak sorunlar nasıl çözülecek?” Siyaset kurumunu bir politika (yol ve yöntem) üretim aracı olarak kullanmayacaksak, temel çıkış noktamız insanımız, vatandaşımız, refah ve iyilik halimiz değilse, nasıl olacak bu işler?
İşte o noktada, önce siyasetin ne kadar gerekli olduğunu, insanların “siyaset yapma” hakkını doğru tanımlayarak, doğru temsil ederek hatırlatmaktan başlamak istedim. Bu yolda işe kadın politikalarından ve sosyal politikalardan başlayarak çalıştık bir süre. Ancak yıllarını çocuk alanına vermiş, kalbi çocuk için çarpan bir STK’cı olarak fark ettim ki ÇOCUK, herkesin konuştuğu, önünde duran ama kimsenin hakkıyla sahiplenmediği bir konu olarak kalmış. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken Mustafa Kemal Atatürk’ün yürekten sahiplendiği çocuk ve eğitim konusu peyderpey hırpalanmış; çocuklara verdiğimiz değer ve özen toplumca gitgide azalmış. Bunu haberlere bakmadan, sadece kuru rakamları okuyarak anlamak bile mümkün. Haberleri takip edenlerin kalbinde çocuk konusu zaten koca bir yara artık. Zira Türkiye'de 2022 rakamlarına göre toplamda 601.754 çocuk, çeşitli nedenlerle güvenlik birimleriyle yüz yüze geldi. Bu çocukların 206.853'ü suça sürüklendi, yani suç teşkil eden bir eylemle ilişkilendirildi. Suça sürüklenen çocukların yüzde 37,8'i yaralama, yüzde 25,2'si hırsızlık, yüzde 4,5'i ise uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma ya da satma suçlarıyla bağlantılıydı. Daha acı verici ve çarpıcı olan ise Liberal Araştırmaların ortaya koyduğu son veri: Enflasyondaki her yüzde 1’lik artış, 1.029 çocuğun suça sürüklenmesine neden oluyor. Ayrıca, Türkiye'de çocuk yoksulluğu en ciddi sorunumuz. Yaklaşık 7,6 milyon çocuk, yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Suriyeli ve diğer göçmen çocuklar da dahil edildiğinde bu sayı 9,6 milyona kadar çıkabiliyor. Yani yaklaşık 10 milyon çocuk yoksullukla mücadele ediyor ve birçok riske açık halde. Yoksul çocukların suça karışma riski, sosyo-ekonomik koşulların kötüleşmesiyle daha da artıyor. Özellikle düşük gelirli hanelerde büyüyen çocuklar temel yaşamsal ihtiyaçları olan hem eğitimden hem de sağlık hizmetlerinden yeterince faydalanamıyor. Buna bağlı pek çok olumsuzluk ve mağduriyetle yüzleşmek zorunda kalıyor. Bu da suça itilme risklerini artırıyor.
Rakamlar bu kadar korkunç haldeyken dikkatimizi çocuk meselesine ancak korkunç bir cinayet ya da istismar olayı çıktığında çevirebiliyoruz.
Çocukları, ne yazık ki Narin’den sonra bir anda yeniden hatırladık kitlesel olarak. Bu alanın profesyonelleri bilir ki çok sürmeden bu ilgi de azalacak, gündem yüreğimizdeki acıyı hızla eritecek. Oysa ülkemizde veriler bu kadar can yakıcıyken çocuk politikaları ve çocuğun korunması her günün gündemi olmalı, koruyucu önleyici sistemler geliştirilmeli, etkili destek ve kontrol mekanizmaları ile çocuk aile içinde korunmalı, yetişmeli. Ekibimle ben, bu bilinçle, yılların birikimini de sırtlayıp milletvekili olduğum günden itibaren ÇOCUK çalışmaya başladık; süreç bizi adım adım daha büyük bir iş birliğine, güç birliğine ÇOCUK HAREKETİ’ne taşıdı.
PARTİLER ÜSTÜ BİR SORUMLULUK: ÇOCUK HAREKETİ
Siyasetçiye bile “siyaset yapma, sus!” denilen bir yerde cesur bir karar aldık. Kendim de bir Genel Başkan Yardımcılığı görevinde olmama rağmen, konuyu partiler üstü bir siyasi kampanya olarak planladık. Tüm amacımız, milletin vekilleri olarak mecliste bizim gibi çocuk politikaları çalışan isimleri "partiler üstü" bir anlayışla bir araya getirerek çocuğun üstün yararını oluşturacak, koruyacak ortak çalışmalara imza atmaktı. Çocuk Hareketi’nin bir iletişim kampanyası olması önceliğimizdi. Diğer yandan da ülkenin dört bir yanında çocukla ilgili alanlarda çalışmalar yürüten uzmanları, akademisyenleri, hukukçuları ve STK’ları da ilgili komitelerde toplayıp, bir imbikten süzdükleri ortak çalışmalarla meclise kanun teklifleri sunabilmekti. Nitekim eğitim konusunda uzun yıllara dayanan bir Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) teklif metnini, farklı kuruluşlarla çalışarak ve biri bağımsız 4 farklı partiden 10 milletvekilinin imzasıyla TBMM Kanun Kararlar Başkanlığı'na teslim ettik ve öğretmenlerin beklentilerine cevap vermeden, haklarını teslim etmeden yakın zamanda TBMM’den haksızca geçirilen diğer ÖMK teklifine şerhimizi düştük. Çünkü “Çocuk için öğretmen” dedik ve ilerleyen günlerde yine işin uzmanlarıyla ortak akılla çalışarak gerekirse madde madde değişiklik için teklif vermeye devam edeceğiz.
Çocuk sağlığı konusunda kurulan “Aşı ve Bulaşıcı Hastalıklar Komisyonu”muz da çok değerli profesörler, doktorlar ve saha personeliyle, dahası ilgili kuruluşlarla bir kanun teklifi hazırlıyorlar. Şimdilik teklifin, çocukların aşılanması konusundaki önemli bir yasal boşluğa dair olduğunu belirtmekle yetinelim.
Kısacası, ortak akıl ve güç birliği ile yolumuzu çocuğa, yöntemimizi partiler üstü bir siyasete çevirerek TBMM çatısı altında ama kalbi çocuk için çarpan tüm çocuk gönüllüleriyle çalışarak değer üreten, kalıcı, tutarlı, sarsılmaz politikalara çevirmiş olmaktan gurur duyuyorum. Çocuk Hareketi’nin fikir annesi olmaktan mutluyum. Ama daha mutlu olduğum şey, “çocuk” diyerek gözünü budaktan sakınmadan bize katılan ve hareketi temsil etmeyi kabul eden cesur yürekler; Farklı partilerden milletvekili arkadaşlarımın varlığı, uzmanlıkları ve deneyimleriyle kendilerini kanıtlamış başarılara imza atmış akademisyen ve hukukçuların katkısı, yanımızda duran, güç veren basın mensupları ve basın örgütlerinin ve sivil toplumun etkisini, katkısını yanımızda hissetmemizi sağlayan kuruluşların çabası…
Sözün özü;
Yazar Louisa May Alcott’un Küçük Kadınlar kitabında da dediği gibi: “Fırtınalardan korkmuyorum, onlara karşı gemimi nasıl yüzdüreceğimi öğreniyorum.”
Çocuk Hareketi, yayından çıkmış bir ok, fırtınalara karşı birleşmiş bir gemi filosu gibi yol alıyor. Fayda üreten, ülkesini, insanını kalkındıran, çocuklarına, gençlerine güzel hayaller kurdurabilen, umut dolu yarınlara taşıyan işler için bir araya geldik. Siyaset de dönüşmeli, bu anlayışla yapılmalı ki güneşli ufuklara yürüyebilelim, huzur ve barış içinde yaşayabilelim. Çocuklarımıza bu iş nasıl yapılır, göstererek öğretelim.
*DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili
(HABER MERKEZİ)