Çocuk kitabı yazarı Raşel Meseri: Son kitabımı ağaçların gölgesinde buluşanlara adadım

Raşel Meseri ile Obiçim Yayınlar tarafından yayımlanan kitabı 'Pen Ormanda'yı konuştuk. Meseri, "Edebiyat türleri arasında iddia edildiği gibi yaşa bağlı geniş bir makas olduğunu düşünmüyorum" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Raşel Meseri ismi Türkiye’de Yahudilere dair sosyolojik ve kültürel araştırmalar konusunda birçoğumuz için bir referans noktası haline gelirken, birçok ebeveyn için de çocuklarına “yetişkinlerin dertlerini” anlatmak için başvurdukları, dili ve söylemiyle birçok çocuğun gözünde “star” mertebesine yükselmiş bir çocuk kitabı yazarı.

İzmir doğumlu Meseri, Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon bölümünü bitirdikten sonra birçok belgesel ve kısa filmin yanı sıra tiyatro oyunları, romanlar ve çocuk kitapları yazdı. Onu ilerleyen yıllarda birçok akademisyen İletişim Yayınları’ndan çıkan 'Türkiye’de Yahudi Olmak: Bir Deneyim Sözlüğü' başlıklı kitabın editörü olarak keşfetti. Meseri, ayrıca 'Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları', 'Kırık Şehir', 'Küt Oynayan Kadınlar', 'Haydi Rapunzel', 'Bir Taş Daha!', 'Şekillerin Oyunu' isimli kitapları da kaleme aldı.

Raşel Meseri

Meseri, ilk göz ağrısı olarak nitelendirdiği 'Canlı ve Işıltılı Maceralar' isimli altı bölümlük çocuk kitabı serisinin ardından bir nevi “direniş masalı” olan 'Pen Parkta' kitabıyla Gezi Parkı sürecinde ekolojik kaygıların çocuk gözüyle nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair bir çerçeve çizdi ve bu kitabı da Ermenice, Kürtçe ve Türkçe yayınlayarak dillerin ve halkların kardeşliği mesajı verdi. Meseri’nin yaptığı birçok açıdan iklim aktivisti genç Great Thunberg’in tüm dünyada başlattığı ve güçlendirdiği ekolojik uyanışın Türkiye’deki çocuk edebiyatı düzlemine yansımasıydı aslında. Meseri, geçtiğimiz hafta yayımlanan ve “ağaçların gölgesinde buluşanlara” adadığı yeni kitabı 'Pen Ormanda'da ise, “paraya ve güce doymayan açgözlü insanlar” eliyle gerçekleştirilen altın madenciliğin doğa açısından doğurduğu tehlikeler konusunda çocukları bilgilendiriyor.

“Yetişkinlik bir yanılsama, büyümek ise bitmeyen bir süreç” diyen Raşel Meseri ile çocuk kitabı yazarlığı, çocukların doğa hakkında bilinçlendirilmesi ve son kitabı hakkında konuştuk. 

Çocuk kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?

Reklamcılık sektöründe çok uzun yıllar çalıştım. Düzenli ve uzun mesai gerektiren bu çalışma hayatına son noktayı koyduğumda, kendimi daha iyi hissedeceğim çalışmalara ağırlık vermem gerektiğini biliyordum. Film çekmek, yazı yazmak, resim yapmak. İlk çalışmam bir çocuk tiyatrosuydu, İzmir Devlet Tiyatrosu ve İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelendi. Yazmak, fikirleri bir olay örgüsü içinde kurgulamak tatminkâr gelince çocuklara yönelik kitap yazmaya karar verdim. Çoğu Habitus Yayınları’ndan çıkan, ilk göz ağrım “Canlı ve Işıltılı Maceralar” çocuk kitapları serisi böylece çıkmış oldu. Ardından bir dönüm noktası olan Gezi direnişini çocuklara nasıl anlatabiliriz acaba düşüncesi aklıma düştü ve nihayetinde Kürtçe, Ermenice, Türkçe olmak üzere üç dilde basılan 'Pen Parkta' kitabı ortaya çıktı. Bunu da, 'Haydi Rapunzel Bir Taş Daha' (Obiçim Yayınlar), 'Şekillerin Oyunu' (Türkçe ve Ermenice Hippo Kitap tarafından basıldı) ve son olarak da 'Pen Ormanda' (Obiçim Yayınlar) izledi.

'KLASİK MASALLARIN YENİDEN YORUMLANMASINI ÇOK ÖNEMLİ BULUYORUM'

Çocukken “iştahla” okuduğunuz veya o yaşta bile “garipsediğiniz” kitapları anımsıyor musunuz? Örneğin yıllar sonra aslında Heidi’nin neden çıplak ayaklı olduğu veya Kırmızı Başlıklı Kız’ın içindeki hatalı benzetmeler konusunda farkındalığımız oluştu. Çocukluğunuzun kitapları sizin sonraki dönem yazarlığınızda nasıl izler bıraktılar?

Çocukken şu kitabı okuduktan sonra hayatım değişti diyen insanlara hep gıptayla baktım. Benim için pek öyle olmadı zira. Grimm Kardeşler, Pollyanna, Pamuk Prenses, Pinokyo, Rapunzel gibi klasik sayılan masalları okuduğumu anımsıyorum ve biraz da dudak büktüğümü hepsine. Çizgi roman ve fotoromanlar bana daha heyecanlı geliyordu. Gerçek okuma serüvenim esasen on üç yaşından sonra başladığından doğrudan yetişkin edebiyatına, o yaşlarda belki de pek bir şey anlamadığım felsefe ve mitolojiye sardım. Yani çocukluğumda okuduğum kitapların o dönemde de tatmin edici gelmemesi, eleştirel ve sarkastik yönümü biledi belki de. Bu yüzden, klasik sayılan masalların, anlatıların, yeniden yazılmasını, eğilip bükülerek çoğunlukla da toplumsal cinsiyet rolleri dağılımının falsolu taraflarını tiye alarak yeniden yorumlanmasını çok önemli buluyorum. Egemen anlayışlar, tersyüz edilmediği takdirde her kuşakta yeniden üretiliyor ve muktedirin sözüne, küçük ve güçsüz olanın biat etmesi anlayışı korkunç sonuçlar doğuruyor çünkü. Ki ben de tasarladığım "Ters/Yüz Masallar" serisinin yayınlanan ilk kitabı olan 'Haydi Rapunzel Bir Taş Daha' kitabında bunu yapmaya çalıştım.

Önce 'Pen Parkta', şimdi de 'Pen Ormanda'; aslında biz yetişkinlere “dert olmuş” birçok ekolojik, sosyolojik ve demokratik talebi içinde barındıran, kuşaklar-ötesi iki çocuk kitabı. Sizi böyle bir yazın tarzı benimsemeye iten motivasyonlar ne oldu?

Edebiyat türleri arasında iddia edildiği gibi yaşa bağlı geniş bir makas olduğunu düşünmüyorum. Biz “yetişkinlerin” dert edindiği konular her neyse bunların çocukların dünyasında karşılıkları olduğunu ve olması için çaba sarf edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Kendinden menkul bir çocukluk hali yok dünyada, onların da fikri yapılanması yetişkinler, ebeveynler, öğretmenler, dahil oldukları kurumlar vs. tarafından belirleniyor, çoğu zaman da hiyerarşik bir şekilde. Bu yüzden, alternatif anlatılarla daha özgürlükçü bir dünya tasavvuruna onları erken yaşta neden ortak etmeyelim? Bu mümkün zira. Toplumsal konuları eleştirel bir perspektiften çocuklara anlatırken üslup ve kurguyu, çocukların her şeyi mümkün gören hayal dünyasına yaslanarak düşünmek gerekiyor. Kaldı ki yetişkinlik ve çocukluk arasında büyük bir asimetri olduğunu düşünmüyorum. Günümüzde çocuklar dijital dünyanın imkânları sayesinde hem tematik hem de dil sınırları açısından yetişkinlerin dünyasına daha çabuk yaklaşmış oluyor. Tanıklıkları çok daha etkin ve daha katılımcılar. Yaşadığı şehirde oyun oynamak için park kalmadığını, hayvan türlerinin yok olduğunu, herkesin eşit şartlara sahip olmadığı bir dünyada yaşadığını anlaması hiç zor değil bir çocuğun. Bu tür fikir ve itkilerle yazdım bir penguen olan Pen’in ana karakter olduğu Pen serisini.

Pen Parkta, Raşel Meseri, Redaksiyon: Lal Laleş, 96 syf., Habitus Kitap, 2015.

Okurlarınızdan nasıl geri dönüşler alıyorsunuz? Hayata bakışlarında neler değişiyor?

Okuyucudan geri dönüş alabilmek kitabın yazılma süreci kadar heyecan verici herhalde. Yazarken birçok şeyi planladığınızı, amaca uygun kurguladığınızı varsayabilirsiniz. Ama bu doğru değildir. Asla! Kitabın serüveni yazılırken başlasa da her okuyucu onu istediği yere götürme şansına sahip, dolayısıyla yolculuk hiç bitmiyor. Bir kitap defalarca her okuyanın isteği doğrultusunda şekilleniyor, ki bunu da kitaba bir iltifat olarak kabul etmeli. Farklı yaş gruplarına yönelik kitaplar yazıyorum ve çocuklarla buluşma, konuşma şansına sahip oluyorum. Gözlemlediğim ortak nokta belki de her yaştan çocuğun hem kitapta onlara yeni gelen bilgileri emme kapasitesi hem de bazı şeylere itiraz etme cesaretleri. 'Pen Parkta'yı okuduktan sonra “havayı temiz tutan ağaçları korumak için” Gezi Parkı’na giden bir çocuk okurun mesajı çok iç ısıtıcı gelmişti.

'YETİŞKİNLİK BİR YANILSAMA, BÜYÜMEK İSE BİTMEYEN BİR SÜREÇ'

Çocuk kitabı yazarı olmak aslında çok büyük bir sorumluluğu ve pedagojik eğitimi de beraberinde getiriyor ve ne yazık ki bu alanda piyasada yer alan birçok kitapta çocuğun gelişimini etkileyecek ifadelere, görsellere yer veriliyor. Bu konuda siz nasıl bir eğitim ve farkındalık sürecinden geçtiniz?

Bu sorumluluğun altından kalkmanın yöntemlerinden biri, benim için, çocuk ve yetişkin kitapları arasında kabul edilen sınırları esnetmek belki. Her kitabın çıkış noktasında bir “dert” oluyor, bu bazen çocuk kitabı diline, bazen de yetişkin romanı diline eviriliyor. Yazarken, çocukların anlama kapasitesine, merakının dirayetine, hayal gücüne ve oyunculuğuna sadık olmak ve güvenmek, yaşça küçük olanı “küçümsememek”, pedagojik bir tavır olarak görülebilir. Çocuk ve yetişkinliğin varoluş sınırlarının muğlaklığını, en çok ilk romanım 'Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları'nda işlemeye çabalamıştım. Ki o kitap, “yetişkinlik bir yanılsama; büyümek ise bitmeyen bir süreç” cümlesi ile başlıyordu.

Gezi direnişinden yola çıkan 'Pen Parkta', Cerattepe ve Kaz Dağları çevre direnişlerinden ilham alan 'Pen Ormanda' kitapları da, yaşanmış olaylardan yola çıkıyor, bir çeşit belgesel hikâye gibi. Deneyim ve hafıza aktarımı yapmanın önemli olduğunu ve çocukların da aktif olarak bu hikâyeleri okurken onlara katıldığını ve onları genişlettiğini düşünüyorum. Bu tip kitaplar ebeveyn ile çocuğu da birbirine yaklaştırıyor, eksik parçaları birlikte tamamlıyorlar. Bu da aralarındaki sohbeti genişleten, zenginleştiren bir işlev de görebiliyor ve dünyaya ve geleceğe dair konuları konuşmayı kolaylaştırabiliyor.

Pen Parkta

İki kitaptaki görseller de oldukça çarpıcı ve kitabı daha da sürükleyici kılmaya yönelik. Bu görselleri kim çizdi ve resimlerde nasıl kriterleri gözettiniz?

Her iki kitabın çizim aşaması da heyecan vericiydi. 'Pen Parkta'yı yazdıktan sonra kızımın yaşadığı Hollanda’ya gitmiştim. Haliyle Gezi direnişi orada da konuşuluyordu ve Hollandalı arkadaşların merakları doruktaydı. Yazdığım hikâyeden bahsedince hem resimlerin çizilmesi hem de basılmasına yönelik teklif geldi çevreden. Sanne Karssenberg adlı illüstratör çizimlerin yapılmasına talip oldu ve sulu boya ile harikalar yarattı. Direniş esnasında ikonik hale gelmiş fotoğrafları bu teknikle yeniden yorumladı. Kitap, Türkiye’de basılmadan önce orada (Aylin Kuryel’in çevirisiyle) İngilizce ve Türkçe olarak basılmış oldu. Ardından Türkiye’de çok değer verdiğim ve harika kitaplar bastığını düşündüğüm Habitus Yayınları tarafından basıldı. 'Pen Ormanda'yı ise Cerattepe’de altın madeni çıkarmak isteyenlere yönelik yöre halkının gösterdiği can siperane direnişi izlerken yazdım. 'Rapunzel Bir Taş Daha' masalında çalışma ortaklı kurduğumuz Obiçim Yayınlar tarafından çok yakın bir zamanda basıldı bu kitap ve kendisi de bir yazar olan ve harika çizgilere sahip Gonca Mine Çelik tarafından resimlendi. Hangi sahnelerin ve nasıl çizileceğine dair eşgüdümlü çalıştık. Direnişi çocukların gözünde canlandırmaya çalışan bu iki kitapta da bunu ustaca yapabilen iki çizerle çalıştığım için çok şanslı görüyorum kendimi.

Pen Ormanda, Raşel Meseri, 77 syf., Obiçim Yayınlar, 2022.

'DÖNÜŞÜMLERİ, ÇOCUKLARIN EKOLOJİK BİLİNCİ ATEŞLEYEBİLİR'

Dünyamız giderek iklim krizinin tırmandığı, buna rağmen kapitalist iştahın bir türlü dizginlenememesi sonucu elimizdeki değerleri de yok ettiğimiz bir noktaya evriliyor. Hatta siz bunu son kitabınızda “paraya ve güce doymayan o açgözlü insanlar” diye nitelendiriyorsunuz. Bir gün uyandığımızda zeytin ağaçlarını savunurken, ertesi gün altın madenlerinin ekolojiye yaratacağı zararı anlatırken buluyoruz kendimizi. Çocuklarda ekoloji bilincini geliştirmek sizce neden önemli?

Gelir, kaynak ve imkân eşitliğinin olduğu bir dünya özleminin çocuklarda boy vermesi çok etkileyici ve bunun örneklerini gittikçe daha çok görüyoruz. İklim aktivisti genç Great Thunberg’in gençler arasında bir hareket başlatmasından tutun, sosyal medyada “ünlü” olmayan çocukların yaptığı yorumlara ve düzenledikleri eylemlere dek, kendilerine kalan dünyanın haline karşı öfkeli olan çocuklarla dolu dünya. Devletler genelde kıllarını kıpırdatmasa da çocuklar onlara hadlerini bildiriyorlar ve belki de utanç duygusunun hatırlanmasına vesile oluyorlar. Kısacası, çocukların ekolojik bilinci ve eyleme geçme gücü ateşleyebilir dönüşümleri.

“Direniş masalı” olarak nitelendirdiğiniz 'Pen Parkta'yı ne zaman yazdınız ve bu kitaba nasıl karar verdiniz? Kitapta Trafo kediden, Çapuletta’ya dek o kadar güzel detaylar var ki bugün yıllar sonra okunduğunda bile bellekleri tazeleyen, eskimeyen bir boyuta sahip. Ayrıca üç dilde yazılması da hem kardeşlik mesajı açısından hem de daha geniş bir kitleye erişmesi açısından etkili olmuştur. Bu sanırım Türkiye’de çocuk kitaplarında bir “ilk”, ne dersiniz?

'Pen Parkta'nın, tam da Gezi direnişinin ortaya çıkardığı kardeşlik potansiyeline uygun olarak Türkçe, Kürtçe ve Ermenice basılması benim için de çok özel kılıyor bu kitabı. 2014 yılında, direnişin izi tazeyken, farklı grupların özgürlük arayışında bir araya gelmesinin yarattığı umut tazeyken ve bunların unutulmaması, bu toplumsal hafızanın çocuklara da aktarılması itkisi ile yazdım bu kitabı. Hatırlarsanız sokaklarda insanlar taleplerini dile getirirken, televizyon kanalları penguen belgeselleri gösteriyordu. Bu kitabın ve ardından gelecek olan 'Pen Ormanda'nın ana karakteri bu yüzden bir penguen, belgeseli terk edip direnişe katılmaya karar veren bir karakter. Karşı çıkmayı gerektiren koşullar bizimle olduğu sürece Pen de bizimle olacak herhalde.

Çocuklar yaşam alanlarını diğer canlılarla – bitkiler, ormanlar ve hayvanlar- paylaşmak konusunda sizce yetişkinlere göre daha farklı bir bilince mi sahip? Belki bu açıdan onların doğru eğitim materyalleri ve sizin kaleme aldığınız türden kitaplarla gelecekte de bu bilinçlerini kalıcı hale getirmeleri mümkün oluyor, ne dersiniz?

Elbette, eğer ki okudukları çocukları ikna ediyor ve onları anlatının bir parçası olmaya itiyorsa, kitabın çok dönüştürücü bir gücü oluyor. Çocuklarda gerçekten de bir canlının tek başına olmadığı bilinci, türler arasında hiyerarşi olmadığı fikri yetişkinlere göre daha baskın ve bu tip anlatıların o bilinci kaybetmemeye yaradığını düşünmek umut veriyor.

Pen Ormanda

'YETİŞKİNLER KENDİ YAPTIKLARINI ÇOCUKLARININ YAPMAMASINI ARZULUYOR'

Ebeveynlerin en büyük dertlerinden biri, akıllı telefonlar ve tabletlerin çocukları kitaplardan giderek uzaklaştırması ve sanal dünyanın çocukların yaşamlarını boylu boyunca kaplaması... Türkiye’de çocuklarda kitap okuma alışkanlığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Artırmak için neler yapılmalı?

Tabletler, akıllı telefonlar çocukların çok zamanını alıyor ama yetişkinlerin de öyle. Yetişkinler yine kendi yaptıklarını çocuklarının yapmamasını arzuluyor. Yani belirli bir kısıtlama getirilecekse bunu herkesi kapsayan bir yaşam şekline dönüştürmekte fayda var. Günümüzde öğrenmenin belirleyici duyu organı göz. Bunu yok saymadan, göze yönelik ürünlerde de alternatif ve çeşitlilik talebinde bulunmalı bana kalırsa. Kitap okumanın da ev ve ötesinde, mekanlarını çoğaltmak, daha katılımcı ve interaktif okuma biçimleri yaratmak, çocuk okuma grupları oluşturmak, okuduklarını performansa dönüştürme yollarını aramak, bu curcunada kitabın da çekiciliğini korumasının yöntemleri olarak düşünülebilir.

Sizce edebiyatın çevre tahribatına dur demek konusundaki gücü nedir? Ve sizin bir yazar olarak bu açıdan “süper gücünüz” nedir?

Çok hoş bir soru! Ama bu kadar sacayağı olan dev bir probleme hiçbir üretim türünün “süper gücü” tek başına yeterli değil. Benim süper gücüm gücümün tek başına süper olmadığını kendime sürekli hatırlatmak...

Belki daha erken ama yeni projeleriniz nedir? Çocuklara erişimde sanırım artık sosyal medya röportajları da çok etkili.

Yakın bir zamanda Hippo tarafından basılacak bir çocuk kitabım olacak. Bu, bir kadın dedektifinin odağa oturacağı heyecanlı bir kitap olacak. Şu an resimleri yapılıyor. Bir yandan da uzun zamandır üzerinde çalıştığım, 60-70li yıllarda İzmir Karataş bölgesinde, Yahudilerin yoğunlukta yaşadığı Asansör semtinde geçen, o günlerden bugüne zamanda yolculuk yapan bir romanı bitirmek üzereyim. Umuyorum ki yakın zamanda yayınevinin yolunu tutacak.