Çocuklar Antroposen Çağ’ı nasıl yaşıyor?
Innovation 30 – Genç İklim Yenilikçileri Geleceği Şekillendiriyor isimli projedeki amaç, iklim değişikliğine karşı 30 yaş altı genç yenilikçilerin dönüştürücü ve yenilikçi fikirler geliştirmelerini sağlamak ve bu fikirlerin eyleme geçme sürecini desteklemek. Zira aslında iklim değişikliğiyle mücadelede bu yaş grubunun yaratıcılığına, taze ve yeni perspektiflerine ve sorun odaklı bakışına ihtiyaç var.
“Bir dil bulacağız her şeye varan
Bir şeyleri anlatabilen
Böyle dilsiz, böyle düşmanca, böyle bölük pörçük
Dolaşmayacağız bu dünyada.”
Yaşar Kemal, Bugünlerde Bahar İndi
İnsanlığın kurduğu ekonomik düzenin doğaya yönelik yıkım ve tahribatının bir sonucu olarak geniş coğrafyaları etkileyen kuraklık vakalarından insanın soluğunu kesecek kadar yoğun ısı artışlarına, deniz seviyelerinin yükselmesine, orman yangınlarına, kasırgalara, kentleri sular altında bırakan sellere dek hepimiz iklim değişikliğinin etkilerini iliklerimize kadar hisseder olduk.
Kimileri bu dönemi Antroposen Çağ olarak adlandırıyor. Bir diğer deyişle, Sanayi Devrimi’nden bugüne dek devam eden ve insanoğlunun dünyaya etkisinin giderek arttığı İnsan Çağı bu…
Veya bir çağ yangını da diyebilirsiniz küllerini atmosfere sera gazı olarak dağıtan…
İnsanın çevresiyle ilişkisi yeniden tanımlanıyor, ama ardında geri döndürülemeyen etkiler bırakarak…
Peki ya çocuklar bu süreci nasıl yaşıyorlar?
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi, özellikle 2016 yılından beri çocuk haklarıyla iklim değişikliği arasındaki bağlantıyı önemseyen çalışmalarını artırmış durumda. 23 Eylül 2016 tarihinde, Komite’nin Cenevre’de BM Ofisi’ndeki 73.oturumu da bu konu özelinde yapılmış, 121 ülkeden 16.331 çocuğun iklim değişikliğine dair çocuk bakış açısıyla talep ve beklentileri masaya yatırılmış, çevrimiçi araştırmalar, odak grup toplantıları ve ulusal ve bölgesel düzeyde istişare sonuçları görüşülmüştü.
O zamandan beri bu konularda ülkelerle ve çocuk hakları savunucularıyla çalışmalar ve görüşmeler devam ediyor.
Ancak Türkiye ısrarla bu süreçlerde yeterince aktif olmuyor; BM’nin iklim değişikliğinin çocuklar üzerindeki etkilerine dair istişare çağrılarına katılan, bu çağrıları önemseyen ülkeler arasında gözler hep Türkiye’yi arıyor, ama nafile.
Dünyadaki çocuk nüfusunun yarısının, yani bir milyar çocuğun, iklim riskleri karşısında aşırı yüksek risk altında kaldığı ve bu etkilerle başa çıkacak hizmetlerden yeterince faydalanamadığı tahmin ediliyor.
İklim değişikliğinin olumsuz etkileri sonucu çocuklar aileleriyle birlikte göç hareketlerine dahil oluyorlar; yerlerini yurtlarını terk eden çocukların eğitim ve sağlığa erişim imkanlarını yitirme riskleri artıyor; daha fazla istismara, insan ticaretine ve sömürüye maruz kalıyorlar. Genellikle de erken yaşta evliliğe ve çocuk işçiliğine zorlanıyorlar.
Ancak iklim politikası konusunda uluslararası toplumun gerçekleştirdiği müzakerelerde 30 yaş altı kırılgan nüfusun gereksinimleri, karşılaştıkları zorluklar ve öncelikli sorunları çok fazla dikkate alınmıyor. Bir açıdan da iklim değişikliğine yönelik makro çözümler, mikro bakış açılarını ıskalıyor.
UNICEF, 2006-2023 Mart döneminde dünya çapında iklim değişikliği konusunda yürütülen 591 proje üzerinden yaptığı bir değerlendirmede, iklim finansmanının sadece yüzde 2,4’ünün çocukların gereksinimlerine uygun faaliyetler içerdiğini ortaya çıkardı. Çocukların dikkate alındığı projelerde ise, çocuklar “kırılgan gruplar” olarak ön plana çıkarılırken, “aktif paydaşlar” veya “değişim aracıları” olarak görülmüyor.
Oysa, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme, çocukların kendi geleceklerine dair karar süreçlerinde yer alması, istek ve ihtiyaçlarını ifade edecekleri platformlarda ve her kademede seslerinin duyulması gereğini vurguluyor.
Bu veriler ışığında dünya çapında 190’nın üzerinde ülkede aktif çalışan UNICEF geçtiğimiz günlerde dünyanın önde gelen küresel inovasyon hızlandırıcılarından oluşan bir konsorsiyum ile Innovation30 isimli yeni bir girişim başlattı.
Konsorsiyumun içinde Cambridge Sürdürülebilirlik Liderlik Enstitüsü’nden Chatham House Sürdürülebilirlik Hızlandırıcısı’na, MIT Solve’den İklim Konusunda Küresel Üniversiteler İttifakı’na, Kraliyet Mühendislik Akademisi’ne, Afrika’da genç girişimciliği destekleyen üç yıllık bir araştırma programı olan Anzisha Prize’a dek birçok ortak var.
Innovation 30 – Genç İklim Yenilikçileri Geleceği Şekillendiriyor isimli projedeki amaç, iklim değişikliğine karşı 30 yaş altı genç yenilikçilerin dönüştürücü ve yenilikçi fikirler geliştirmelerini sağlamak ve bu fikirlerin eyleme geçme sürecini desteklemek. Zira aslında iklim değişikliğiyle mücadelede bu yaş grubunun yaratıcılığına, taze ve yeni perspektiflerine ve sorun odaklı bakışına ihtiyaç var.
Bugün dünya çapında 30 yaş altı genç nüfus ise yaklaşık 3,8 milyar kadar. Son dönemde birçok bilimsel araştırma, en başarılı şirketlerin, zamanında otuzlarındaki genç yenilikçiler tarafından kurulduğunu gösteriyor.
Önümüzdeki dönemde bu projeye yapılan başvurular üzerinden uygulamaya konacak olan fikirler ve uygulamalarla, iklim değişikliğiyle mücadelede 30 yaş altı nüfusun yenilikçi yaklaşımının aslında ne kadar kritik olduğunu göreceğiz.
Bu yeni fon kapsamında finansman talebinde bulunan projeler ise, Cambridge Sürdürülebilir Liderlik Enstitüsü (CISL) bünyesindeki bağımsız iklim bilimciler tarafından değerlendirilecek.
İki sene önce Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı UNDP de Suriyeli ve Türk gençleri bir araya getirmiş ve iklim değişikliği ile mücadele için yeni fikirler araştırmalarını teşvik etmişti. 84 Suriyeli ve Türk girişimcinin bir araya geldiği Start-up Weekend etkinliğinde birinci gelen proje ise, evlerde kullanılmayan gıdaların paylaşılmasını amaçlayan “Gel-Götür” isimli proje olmuştu. Projeyi tasarlayan gençler; gıda israfının azaltılması yoluyla sera gazı emisyonlarının da azalmasını hedeflemiş, insanları gıda israfı yapmamaya teşvik ederek küresel iklim krizini önlemeye katkıda bulunmayı öngörmüştü.
Z Kuşağı, yani aşağı yukarı 2000 yılından sonra doğanlar açısından sürdürülebilirlik çok önemli. Zira, evrenin doğal kaynaklarının vahşice tüketildiği bir çağın koynuna doğdular. Dolayısıyla ekoloji temalarına hassasiyetleri de yüksek.
İsveçli aktivist Greta Thunberg, bu hassasiyeti küresel plana taşıyan ilk isimlerden biri oldu. 2018 yılında İsveç’te yaşanan rekor sıcaklıkları protesto etmek için o dönemde 15 yaşındaki Greta, bir Cuma günü okula gitmeyip İsveç parlamentosu önünde “İklim için Okul Grevi”ni başlatmıştı. Elinde pankartı, çantasında su şişesi, kitapları ve atıştırmalıklarıyla…
“Sizin eviniz yanıyormuş gibi hareket etmenizi istiyorum. Çünkü yanıyor,” demişti Greta.
Bu yenilikçi adım, hem onu dünya çapında en etkili gençler sıralamalarında üst sıralara yerleştirmiş, hem de Türkiye dahil birçok ülkedeki gençlere ve gençlik hareketlerine #FridaysForFuture (Gelecek için Cumalar) adı altındaki protestolarda ilham perisi olmuştu.
Greta’nın iklim değişikliğine karşı farkındalığını Türkiye’de 2019 yılı Mart ayında başlatan ise, o sırada 12 yaşındaki Atlas Sarrafoğlu olmuş; Atlas Bebek Parkı’nda okul grevinin startını vermişti.
İklim aktivisti Atlas’ın o sıradaki bir açıklamasında şu sözlerini hiç unutamayacağım: “İklim değişikliğine neden olan kömürü siz yaktınız, petrolü siz kullandınız, ormanları siz büyükler kestiniz. Denizleri biz çocuklar kirletmedik, balinaların karnındaki plastikleri biz denize atmadık, betondan binaları biz çocuklar dikmedik.”
Şu anda 16 yaşına gelen Atlas’a iklim değişikliğinin kendi yaşantısı üzerindeki izdüşümünü sorduğumda ise beni küçüklüğümün kar kaplı kış mevsimlerine ışınladı:
“Çocukluğumda sadece 1-2 kış kardan adam yapabilecek kadar kar yağdığını hatırlıyorum. Hele ki son senelerde kar neredeyse hiç yağmıyor. İstanbul’un her yeri binalarla dolu. Ağaçlık alan çok az. Yaz mevsiminde gündüzleri sıcak altında kalabilmek çok zor. Apartman gölgelerinde korunmak mümkün değil yürürken. Kuraklık yüzünden gıda fiyatları da yükseliyor.”
Atlas 12 yaşından beri Açık Radyo’da “İklim Kuşağı Konuşuyor” isimli haftalık programı yapıyor ve iklim krizi kaynaklı haberleri gündemine taşıyor. Programda aktivist gençlere, iklim krizi bağlantılı çözümlere ve haberlere yer veriyor.
Atlas, eğer kendisine imkan verilse, bu programı TV üzerinden ve video yayınlar yoluyla daha sık yapmak istiyor.
“Gezegenin dört bir yanında iklim değişikliğinin etkileri gözlemleniyor ama özellikle de Türk basınında bu felaketleri iklim krizi ile bağdaştırmıyorlar. Toplumu doğru bilgilendirmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum; bu yüzden iklim krizinin iletişim yönü ile yakından ilgileniyorum,” diyor.
Atlas, aynı zamanda dünya çapındaki iklim aktivistleriyle de sürekli iletişim halinde. Onların iklim değişikliği karşısında yaşadıklarını işittikçe, “yok oluşa biraz daha yaklaştığımızı çok düşündüğüm oluyor” diyor ve bu yaşadığı kaygı halini “eko-endişe” olarak tanımlıyor:
“Ama gerçek eko-endişenin, aslında bu felaketlerin bizzat içinde yaşayanlar tarafından hissedildiğini de biliyorum. Benim yaşadığım süre içinde artacak olan sıcaklığın insanların yaşayamayacağı bir noktaya gelecek olması, şu anda tükenen türler ve hem hükümetlerin hem de şirketlerin bu konuda gerçek bir eylemlilik hali göstermemesi, benim için çok endişe verici.”
Atlas, politikacıların da büyük şirketlerin de kısa süre içerisinde elde edilecek kârlara odaklanmasını eleştirirken, çocukların ve gençlerin ise önlerinde yaşanacak uzun bir zaman olması sebebiyle kaynaklarına ve türlere saygı gösterecek bir yola ihtiyaçları olduğunu söylüyor.
Dolayısıyla, bugüne kadar zar zor getirilen sistemin bozuk olduğu kabulüyle, 30 yaş altında iklim duyarlılığı olan herkesin daha uzun vadeli, adil, eşitlikçi ve çevre odaklı kararlar alınması konusunda farkındalık yaratması, girişimlerde bulunması, yenilikçi fikirleri gündeme getirip savunması gerektiğini ifade ediyor.
Bu da, söz konusu yenilikçi fikirleri geliştiren çocukların ve gençlerin karar aşamalarında yer almalarını, UNICEF’in son Innovation30 programı gibi kolaylaştırıcıları gerektiriyor.
Atlas ve daha nice hassas zihin, iklim değişikliğiyle mücadelede yeni bir söz söylemek, yeni bir nefes bulmak ve yeni bir eyleme geçmek için ellerine bir fırsat çıkmasını bekliyorlar. Bu yenilikler kâh bir start-up kurarak, kâh radyo yayınlarını anaakımlaştırarak, kâh daha geniş bir dinleyici ve izleyici kitlesine ulaşmak için çabalayarak oluyor.
30 yaş altı nüfus, kendilerinden önceki nesillere kıyasla çok daha bağımsız ve çok daha girişimci. Hantal kurumsal yapılar yerine kendi başlarına, kendi hassasiyetlerine yanıt verecek girişimlerde bulunmaktan çekinmiyorlar. Girişimlerinde başarısız olduklarında ise pes etmiyorlar. Yeter ki seslerine, sözlerine, fikirlerine, açmazlarına, yenilikçiliklerine alan açılsın.
Örneğin derste öğretmenlerinin iklim değişikliğine yönelik yenilikçi fikirlerini aktarabilecekleri ders modülleri geliştirmelerini, özel şirketlerin onları bu alandaki girişimlerini eyleme dökmelerini sağlayacak şekilde staj olanaklarını artırmalarını, “yaşçılık” engeline takılmaksızın topluma aktif katılarak parçası oldukları sorunların çözümünün de parçası haline gelmeyi istiyorlar. Bu alanda TÜBİTAK’ın proje yarışmalarını artırmasını, TEMA gibi sivil toplum kuruluşlarının bu alandaki farkındalık eğitimlerine okul öncesinden itibaren 81 ildeki tüm çocukları ve gençleri daha çok katmalarını bekliyorlar.
Çünkü son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayacak ve çocuklar da gençler de bunu şimdiden ısrarla anımsatmak için projeleriyle, fikirleriyle, beyin güçleriyle ve girişimcilik becerileriyle sahneye çıkmak istiyorlar.