Çocukluğun çalınan ekranı
Çocukları dijital dünyadan koruyacak kapsamlı politikalar geliştirilmediği sürece, bireysel çabalar sonuç vermeyecektir. Bu kriz, sadece teknoloji bağımlılığıyla değil, çocukların henüz hazır olmadıkları bir hızda büyümek zorunda bırakılmalarıyla da ilgili. Çocukların umut dolu bir geleceğe adım atabilmesi için, onların çocuk kalma hakkını savunmak bir toplum olarak hepimizin görevi.
“İnsanlık teknolojiyi yaratır. Teknoloji de insanlığı şekillendirir.”
Hannah Arendt
Dijital çağ, insanlığı pek çok açıdan dönüştürdü; fakat en ağır bedeli çocuklar ödüyor.
İngiltere’de çocuk ve ergen psikiyatristi olarak görev yapan Emily Sehmer’in gözlemlerine dayanan ve kısa süre önce The Guardian’da yayımlanan çarpıcı bir yazı, akıllı telefonların çocuklar üzerindeki yıkıcı etkilerini yeniden tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.
Kliniğine gelen hastaların büyük çoğunluğunun akıllı telefonu olduğunu ve onlara eşlik eden ebeveynlerin büyük kısmının da bu teknolojinin kullanımıyla ilintili çocuklarıyla sorunlar yaşadığını söyleyen Sehmer, yazısını, “çocuklar arasında akıllı telefon kullanımı konusunda hiç olmadığı kadar endişeliyim” diyerek açıyor.
Yıllardır değişmeyen sorunsalımız şu: Teknoloji bağımlılığı çocukların gelişimini ve toplumla ilişkilerini nasıl şekillendiriyor?
Channel 4’te kısa süre önce yayımlanan Swiped adlı belgesel, bu açıdan oldukça sarsıcı. İngiltere’de bir ortaokulda 11 yaşındaki öğrenciler arasında artan kaygı ve stres düzeyini anlamak için yapılan ve York Üniversitesi’nden bir izleme ekibinin yürüttüğü bir deneyi anlatan belgeselde bir grup öğrenci, telefonlarını üç haftalığına “cam bir kutuya” teslim ediyorlar.
Ekip, çocukların beyinlerini ilk başta telefonlarını bıraktıkları dönemde tarıyor ve çoğunda “gri madde kaybı” tespit ediyor. Çocuklar, “bağımlılık yoksunluğu” belirtileri gösteriyorlar; yemeklerde sessiz kalıyorlar; uyku bozuklukları devam ediyor.
Ancak haftalar geçtikçe ilginç bir şey oluyor: Sadece üç hafta akıllı telefon kullanmayan çocukların kaygı ve depresyon belirtilerinde yüzde 17 oranında düşüş sağlanıyor; çocukların ortalama uyku süreleri bir saat uzuyor; hafızalarında yüzde 3’lük iyileşme görülüyor; aileleriyle ve arkadaşlarıyla daha fazla vakit geçiriyorlar. Yani çocuklarda “normalleşme” süreci başlıyor.
Giderek artan ekran bağımlılığı, sosyal medyanın cazibesinden kaynaklı zihinsel hastalıklar, çocukları birer bataklık gibi içine çeken çevrimiçi cinsel istismar tuzağı, yetişkinlerle göz teması kuramamak, uyku bozuklukları, konsantrasyon eksiklikleri, odaklanamama, duygusal düzensizlikler, saldırganlık, endişe, nörolojik gelişim bozuklukları ve çevrimiçi zorbalık, çocukların ruh ve beden sağlığını tehdit eden unsurların başında geliyor.
Çocukların, yaşıtlarıyla kurduğu dijital bağlar artık sadece birer eğlence aracı değil, aynı zamanda tehlikeli bir “tecrit” ve “onaylanma arayışı” döngüsüne dönüşmüş durumda.
Yaşıtlarıyla oyun oynamak yerine yabancılarla saatlerce konuşmayı tercih eden bir nesil…
Dünya nüfusunun yüzde 85’inin akıllı telefon kullandığı bir çağda, keskin bir virajdayız.
Dijital çağın getirdiği fırsatlar ve ona eşlik eden tehditler, çocukluğun en büyük sınavlarından birini oluşturuyor.
İlk akıllı telefonunun 1992 yılında çıkan IBM Simon olduğunu düşünürsek, 2025 yılına gelindiğinde çocuklarda akıllı telefon kullanımına dair risklerin günbegün artması ve bu telefonların adeta çocukların yeni bir “uzvu” haline gelmesi, yıllardır yönetilemeyen bir teknolojik gelişim sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Çocuklar, saatlerce telefon ekranlarına hapsolmuş halde, yalnızlık içinde tanımadıkları insanlarla iletişim kuruyor; çevrimiçi dünyada arkalarına zayıf ayak izleri bırakarak adeta bir girdapta kayboluyorlar.
Akıllı telefonlardan “gelen bildirimler" zihinde “ödül kazanma” beklentisini ve koşullanmasını harekete geçirdiğinden, yetişkinler gibi çocuklar da sürekli telefonlarını kontrol ediyorlar ve ödül refleksini bilinçdışı olarak sürekli aktif halde tutuyorlar.
Teknoloji şirketleri, akıllı telefonlardaki uygulamaları kasıtlı olarak bağımlılık yapıcı şekilde tasarlıyor, çünkü ne kadar çok zaman harcarsak, o kadar çok veri topluyorlar ve o kadar fazla para kazanıyorlar. Dopamin devrelerini kullanarak, beynin tepkilerini “kumar makineleri”ne benzer şekilde tetikliyorlar. İngiltere’de resmi verilere göre çocukların 4’te 1’i, akıllı telefonlara yönelik davranışsal bağımlılık belirtileri gösteriyor.
İngiltere’de akıllı telefonu olan çocuklar günde ortalama 237 kez bildirim alıyorlar – yani her birkaç dakikada bir... Araştırmalar, aşırı akıllı telefon kullanımının akademik başarı üzerinde olumsuz etkileri olduğunu gösteriyor. Akıllı telefon yasağını etkili bir şekilde uygulayan okullardaki çocuklar, liseye geçiş sınavlarından daha yüksek not alıyorlar.
Sehmer’in bir hastasının TikTok’ta kendine zarar verme davranışlarını canlı yayınladığı vakası, bu durumun ne denli kritik bir seviyeye ulaştığını gözler önüne seriyor. Bu çocuklar, sadece bir “beğeni” ya da onay uğruna, kendilerini yıkıcı bir girdaba sürüklüyor. Depresyon, düşük özsaygı, yeme bozuklukları ve intihar düşünceleri giderek artıyor.
Bu tabloda ebeveynler, çocuklarının telefon ekranları ardında neler yaşadığını çoğu zaman fark edemiyor, bazen de sözde “özgürlükçü” bir bakış açısıyla umursamıyor.
Dünya çapında sağlık profesyonellerine giderek artan sayıda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu sorunuyla çocuk hastalar ve ebeveynleri başvuruyor. Bu çocukların uyku haline geçmesi veya bir sandalyede uzun süre oturması, okulda derse konsantre olması, ödevlerini zamanında yapma sorumluluğu geliştirmesi, bir kitabı veya filmi cep telefonuna bakmadan okuması veya izlemesi, yeni mücadele alanlarına dönüşmüş durumda.
İngiltere’de 12 yaşındaki bir çocuk, haftada ortalama 29 saatini akıllı telefonunun başında geçiriyor; 11 yaşındaki çocukların dörtte biri, çevrimiçi pornografi izliyor. Yine İngiltere’de çocukların arkadaşlarıyla her gün geçirdiği ortalama süre, 2010 yılından beri yüzde 65 oranında azalmış. Sosyalleşmede yeni alanlar, WhatsApp gruplar ve sosyal medya platformlarına dönüşmüş durumda.
Türkiye’de en güncel verilere göre, çocukların neredeyse yüzde 72'sinin önceki yıllara göre ekran izleme süreleri artmış. 6-13 yaş arası grupta, ekran süresi ortalama günde 6,4 saat düzeyinde.
Oysa ortada bazı bilimsel veriler var: Beyin gelişimimiz yaklaşık 25 yaşına kadar devam ediyor. Bu süreçte, mantıklı karar alma, planlama ve kendini kontrol etme becerileri şekilleniyor. Yetişkinlerin bile teknolojiyle ilişkilerini düzenlemekte zorlandığı bir dünyada, çocuklardan bu karmaşık dijital dünyayı yönetmelerini beklemek gerçekçi değil.
Çocuklarda ruh sağlığı pandemisini tetikleyen ve çok erken yaşlarda başlayan akıllı telefon bağımlılığı, onları “aşırı uyarılmış” hale getiriyor; dikkat dağınıklığı ve odaklanma eksikliği neredeyse her çocukta rastlanan kronik bir soruna dönüşüyor. Buna, bilinçsiz, denetimsiz ve erken yaşta sosyal medya kullanımı da eklenince çocukların sürekli beğeni alma, gelen yorumları kontrol etme, filtreler üzerinden güzellik algısını şekillendirme, onaylanma, akranlarının yaşam deneyimlerine veya tatillerine “özenme” gibi “yeni ihtiyaçları” ve kırılganlıkları doğuyor; benlik saygısı büyük hasar görüyor.
Amerikalı psikolog Jonathan Haidt’in New York Times’ın çok satanlar listesine giren “Endişeli Nesil” (The Anxious Generation) adlı kitabında ise, 2010’lu yıllardan itibaren ABD’de çocukların sosyal medya ve akıllı telefon kullanımından kaynaklı ruhsal hastalıklarının arttığına dikkat çekiliyordu. Sosyal platformların çocukların dikkatini tekeline alıp onları toplumdan uzaklaştırdığını savunan ve akıllı telefon kullanımının artmasıyla çocukların ruhsal sağlığı arasında bağlantı kuran Haidt’e göre, 2010’dan beri 10 ila 14 yaş aralığındaki Amerikalı kız çocuklar arasında intihar vakaları da iki katına çıktı.
Dünya çapında yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da “bir şeyleri kaçırma korkusu” (FOMO – fear of missing out) bir salgına, hatta birçok uzmana göre “toplumsal bir toksine” dönüşmüş durumda. Bu derinlere kök salmış bağımlılığı çözmek için de güçlü araçlara ihtiyaç var.
Peki, çözüm ne?
Sosyal medya platformlarına para cezası vermek yeterli değil. Aynı şekilde okullarda cep telefonlarını yasaklamak da sorunu kökten çözmüyor.
Amerikan Pediatri Akademisi’ne (AAP) göre, ebeveynlerin çocuklarıyla birlikte 'aile medya planları' oluşturması, dijital cihazların bilinçsiz kullanımını kontrol altına almak için etkili bir yöntem.
AAP'nin resmî web sitesi HealthyChildren.org'da, ailelerin kendi medya planlarını oluşturabilecekleri interaktif bir araç sunuluyor. Bu aracın, aile bireylerinin medya kullanımına dair kurallar belirlemelerine ve sağlıklı alışkanlıklar geliştirmelerine yardımcı olması hedefleniyor.
Çocukların dijital araçlar karşısında korunmasına dair son dönemde büyük bir atılım içinde olan ve geçtiğimiz Kasım ayında 16 yaştan küçüklere sosyal ağların kullanımını yasaklayan bir yasayı parlamentosunda kabul eden Avustralya’da, okullarda dijital bağımlılık üzerine verilen dersler ve ebeveyn seminerleri, çocukların teknolojiye daha dengeli bir yaklaşım geliştirmelerine yardımcı oluyor.
Benzer şekilde, Norveç'te hayata geçirilen 'Aile Dijital Diyeti' programı, ebeveynlerin haftalık teknoloji kullanımını takip ederek çocuklarıyla birlikte daha fazla kaliteli zaman geçirmelerini teşvik ediyor.
Elbette ebeveynlerin bireysel çabaları önemli, fakat bu tek başına yeterli değil. İngiltere’nin başı çektiği ve 2024 yılı Şubat ayında kurulan, halihazırda 150 binin üzerinde yetişkini bir araya getiren Akıllı Telefondan Azade Çocukluk (Smartphone Free Childhood) gibi topluluklar, ailelere toplumsal destek sunuyor.
Bu topluluklarda, çocukların akıllı telefon kullanım yaşlarının yukarı çekilmesinden, ebeveyn eğitimlerine, okullarda bilinçlendirme kampanyalarına, yasama süreçleri üzerinde lobiciliğe, yüzlerce okulda cep telefonu yasağı getirilmesine dek birçok önemli girişime imza atılıyor.
Akıllı telefonların 16 yaş altı çocuklar için yasaklanmasına yönelik evrensel düzeyde girişimler artıyor.
Benzer girişimler Fransa gibi ülkelerde de yaygınlık kazanıyor. Geçen yıl, 200 okulda başlatılan ve Ocak ayından itibaren tüm okulları kapsayan bir projeyle, Fransa’da 15 yaşına kadar olan öğrenciler için okullarda cep telefonu kullanımını yasaklama kararı alınmıştı.
Ancak, uzmanların da söylediği gibi, devletin bu konuda daha aktif bir rol üstlenmesi gerekiyor.
Çocukları dijital dünyadan koruyacak kapsamlı politikalar geliştirilmediği sürece, bireysel çabalar sonuç vermeyecektir.
Bu kriz, sadece teknoloji bağımlılığıyla değil, çocukların henüz hazır olmadıkları bir hızda büyümek zorunda bırakılmalarıyla da ilgili. Çocukların sağlam bir bugüne ve umut dolu bir geleceğe adım atabilmesi için, onların çocuk kalma hakkını savunmak bir toplum olarak hepimizin görevi.
Aksi takdirde, teknolojinin hayatımıza kattığı kolaylıklar, sırf doğru yönetilmedikleri için, çocukların ruh sağlığını elimizden almaya devam edecek.
Menekşe Tokyay Kimdir?
Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.
Dijital çağın yeni zorunluğu: Yaş kontrolü 12 Ocak 2025
Çocuklar nerede? Toplumsal bir talep olarak 'çocuksuz' alanlar 05 Ocak 2025
Bildung ve çocuklarla felsefe 29 Aralık 2024
Akran zorbalığı: Başka bir çocukluk mümkün 22 Aralık 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI