Çocukluk önemsizleştirilirse, olan ÇİM’lere olur
Çocuğun üstün yararını sağlamaya yönelik yükümlülük, Sağlık Bakanlığı eliyle yürütülen ve bir genelgeye dayanan Çocuk İzlem Merkezleri’nin (ÇİM) yasal temelini oluşturdu. ÇİM’ler sayesinde, çocuğa yönelik cinsel istismar, olayın yaşandığı en yakın noktadan tespit edilip, travmaların kartopu etkisiyle artması engellenecekti. Ancak, şu anda sadece 59 kentte 62 adet ÇİM varken, 22 kentte halen bu merkezlerden kurulmuş değil. Ayrıca, bazı büyükşehirlerde sadece bir ÇİM olması da yeterli gelmiyor.
Altı yaşından beri istismar edilen H.K.G’nin davasının ilk duruşması pazartesi günü görüldü.
Bir çocuğa yaşatılan bu kabusun utancını da, kadınları metalaştıran ve hiçleştiren eril zihniyeti de, kalbi olan herkes uzun zamandır kıyasıya eleştiriyor. Bu kokuşmuş sisteme karşı dimdik durup hakkını arayan, ona bu cehennemi yaşatanları cezalandırarak benzer durumlara ilham kaynağı olmak isteyen genç bir kadının cesaretini ise halen ayakta alkışlıyoruz.
Hepimizin bu zindandan çıkıp iyileşmemizin iki yolu var: ilki, çocuk istismarcılarıyla yasalar karşısında hesaplaşmak, ikincisi de çocuğun üstün yararını gözetmek üzere ortaya güçlü bir irade koymak.
Bu hak arama yolculuğunda H.K.G. davası bir miattı. Cinsel istismarla mücadelede bundan sonra neler yapılabileceği de bir süredir gündemde. Çünkü H.K.G. sadece bir simge. Daha, çektikleri çileyi, dünyada onlara yaşatılan cehennemi bilmediğimiz, tahmin dahi edemeyeceğimiz nice yaşamlar var...
Bu mücadelenin kilit taşlarından biri ise, Çocuk İzlem Merkezleri, yani ÇİM’ler...
Murathan Mungan’ın, her okuduğumda nedendir bilinmez ölen, örselenen, ellerinden pamuk şekerleri alınıp yerine kapkaranlık bir gelecek bırakılan çocukları anımsadığım bir şiiri var: Sis Çanları.
“Gözlerimiz karanlık bir pusuda
çoğumuz büyümüş, kimimiz ölmüş
kendimiz bile tanıdık değiliz artık
gözümüzden silinen düşün sabahında
önümüzde açılan yeni bir uzay
Şimdiki zamana ait bomboş ve ölü anlar
ne başka yer ne başka zaman
bizler için hala bir yerlerde çalınan
sis çanları var
belki bir gün buluşur diye
aynı ormanda kaybolan çocuklar...”
Yaşıtları kadar şanslı olmayan bazı çocuklar, onların üstün yararının gözetilmediği ormanlarda, tarikat yurtlarında, onları bir metadan ibaret gören aile ortamlarında kaybolurken, elimizde tüm gerekli yasalar varken, bunların doğru ve etkin şekilde uygulanmamasından dolayı büyük bir bilinmezliğe doğru yol alıyoruz.
Sis çanı olmak da bir tercih, tüm bunlara kayıtsız kalmak da...
Çocuk istismarıyla mücadelesizlik, bir türlü dinmeyen yaramız ve en zayıf halkamız...
Türkiye, 2011 yılında onaylayıp yürürlüğe koyduğu Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismarına Karşı Korunması Avrupa Konseyi Sözleşmesi (Lanzarote Sözleşmesi) kapsamında çocukların her türlü cinsel sömürü ve istismardan etkin düzeyde korunması için yasal düzenlemeler yapmakla yükümlü tutulmuştu.
Sözleşme’nin 35.maddesinde ise, cinsel istismar mağduru çocuklarla yapılacak görüşmelerin, bu konuda eğitimli profesyoneller tarafından gerçekleştirilmesi ve bütün görüşmelerin aynı kişiler eliyle yapılması belirtiliyordu.
İşte çocuğun üstün yararını sağlamaya yönelik bu yükümlülük, Sağlık Bakanlığı eliyle yürütülen ve bir genelgeye dayanan Çocuk İzlem Merkezleri’nin (ÇİM) yasal temelini oluşturdu.
Başlangıçta her kente bir ÇİM kurulması hedefi de bu kapsamdaydı. ÇİM’ler sayesinde, çocuğa yönelik cinsel istismar, olayın yaşandığı en yakın noktadan tespit edilip, travmaların kartopu etkisiyle artması engellenecekti.
Bu açıdan mağdur çocukların deneyimli uzmanlar eşliğinde ifade vermek, adli ve tıbbi muayeneden geçmek ve diğer soruşturma işlemlerini yaptırmak için tek merkeze başvurmaları yetecekti.
Ancak, şu anda sadece 59 kentte 62 adet ÇİM varken, 22 kentte halen bu merkezlerden kurulmuş değil. Ayrıca, bazı büyükşehirlerde sadece bir ÇİM olması da yeterli gelmiyor.
Konuyu CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer de yakın zamanda Meclis gündemine taşıdı.
Çocuk ve kadın hakları savunucusu avukat Ceren Kalay, ÇİM’lerin yaygınlaşmamasını, öncelikli olarak, çocuğun cinsel istismarı ve sömürüsü konusunda samimi ve istikrarlı bir mücadelenin devlet çapında sürekliliğinin bulunmamasına bağlıyor.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda 2019 yılında yapılan değişiklikle birlikte ÇİM’lerde artık sadece nitelikli cinsel istismar vakaları –yani vücuda organ ya da sair cisim sokulması suretiyle işlenen suçlar- inceleniyor.
“Oysa çocukların başlarına gelen istismar hakkında tek kişi ile konuşması ilkesi gereği olayın en baştan defalarca anlattırılmaması gerekiyordu. Bu değişikliğe dayanak olarak da ÇİM’lerin yoğunluğu sebep gösterilmişse de çocuğun üstün yararı gereğince gerekli kaynak sağlanarak bunun öncelenmesi gerekiyordu” diyor Kalay.
Ayrıca saldırının “nitelikli” mi değil mi olduğunu çocukla mülakat yapmadan bilmek imkansız. Çocuğun yaşadığının “nitelikli” istismar olup olmadığı da, bazen buzdağının ardını doğru uzmanla “deşmekle” mümkün oluyor. Bunun dışındaki tüm seçenekler, çocuğu örseliyor, tekrar travmatize ediyor.
Yani hem ÇİM sayıları artırılmıyor, hem de birçok istismar vakası ÇİM’in devreye girme çerçevesinin dışında bırakılıyor.
ÇİM-öncesi döneme bir bakalım isterseniz:
Bu dönemde, istismar mağduru çocuk, konuyu ve yaşadığı olayı, önce bunu kolluğa taşıyan kişiye, ardından kolluk gücüne, sonra savcıya, ardından mahkeme heyetine, onu takiben Adli Tip Kurumu yetkililerine ve bir itirazda bulunduğunda da ilgili diğer yetkililere, hatta cumhuriyet başsavcısına tekrar tekrar anlatmak zorunda kalıyordu. Bu denli kişi olayın tüm ayrıntılarını öğrendiği için hiçbir mahremiyet kuralı gözetilemiyor, çocuk son kertede kendisini daha fazla suçlu hissediyordu.
Ne de olsa, ufacık kasaba veya ilçelerde mağdur çocuğun başına gelenler çok kısa bir süre zarfında herkesin kulağına “uçuveriyordu”.
Hele ki cinsel istismar, çocuğun yakın çevresinden geliyorsa, haberin kulaktan kulağa yayılma hızını tahmin edersiniz.
Bu “açıklık” ortamı, gerek çocuğun gerekse ailenin olayları gizleme ve örtbas etme eğilimini de besliyordu.
H.K.G.’nin cinsel istismara uğradığı dönemde, yakınlarında erişebileceği bir ÇİM olsaydı, özel görüşme teknikleriyle o tarihte henüz çocuk olan mağdurun yaşadığı bu nitelikli cinsel istismar vakası aydınlatılabilseydi, bu hak mücadelesi çok daha erken bir dönemde, bir insanın çocukluğu, insanlık onuru, yaşam sevinci bu denli örselenmeden, kırılıp dökülmeden başlayabilirdi. Hayal bu ya...
ÇİM’in olduğu bir ilde, bu çocuk başına gelen travmayı, sorumlu uzmana, cumhuriyet savcısının nezaretinde tek merkezde sadece bir defa anlatıyor. Hem cinsel istismar saptanmış oluyor, hem de çocuğun bu travmayı defalarca yaşamasının önüne geçiliyor.
ÇİM bulunmayan Ardahan, Hakkari, Gümüşhane, Şırnak, Muğla gibi illerde, cinsel istismar mağduru çocuklar, eğer yaşadığı şey “nitelikli cinsel istismar” olarak kabul edilmiyorsa, kolluk kuvvetleri tarafından hastanelerin çocuk polikliniklerine getirilirken, muayene edilirken, ardından savcılığa götürülüp karakollarda ve hastanelerin çocuk polikliniklerindeki muayenelerde yaşadıklarını bir kez daha anlatırken, ikincil hatta üçüncül travmaları yaşıyorlar.
ÇİM bulunmayan ilde nitelikli cinsel istismar vakasında ise en yakındaki ilde yer alan ÇİM’e nöbetçi savcının devreye girmesiyle nakli mümkün.
Bu konuda görüştüğüm çocuk hakları savunucusu Kardelen Yarlı’nın vurguladığı bir nokta da önemli: ÇİM’lerde cinsel şiddet, travma ve çocuk alanlarında çalışan sosyal hizmet uzmanları, adli psikolog, çocuk gelişim uzmanı, çocuk psikiyatristi gibi uzmanlaşmış personelin sayısının artırılması gerekiyor. Ayrıca, bu kişilerin yıpratıcı bir şekilde sürekli travma ve şiddet çalışmalarından dolayı, dışarıdan kendilerine psikolojik desteğin de verilmesi öneriliyor.
“Alanda çalışan uzmanların özellikle çocuk, travma ve cinsel şiddet alanında deneyimli olan uzmanlardan seçilmesi daha önemli. Bu uzmanlara düzenli olarak hem kurum içi hem kurum-dışı güncel eğitimler verilmeli,” diyor Yarlı.
Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Antalya gibi büyükşehirlerde nüfus yoğunluğu oranında ÇİM sayılarının artırılması gereği uzunca bir süredir vurgulanıyor.
Hak savunucuları ayrıca bakanlıkların vaka analizi ve istatistiklerinin de kamuoyu ile paylaşılması gereğine dikkat çekiyorlar. Çünkü çocuk istismarı vaka oranları ve yoğunluklarının iller bazında tespiti halen çok güç, hatta imkansız durumda. Bir sorunun tespiti, önlenmesi ve etkin caydırıcılık sağlanmasında doğru ve güvenilir istatistikler oldukça önemli.
Şu anda yoğun bir talebe karşın ciddi bir kapasite yetersizliği içerisindeki ÇİM’lerde geçen yıldan beri istismara uğrayan yetişkinlerin de ifade vermesinin önü bir genelgeyle açılınca, kaotik bir ortam doğdu. Bu durum, çocukların uzun saatler ifade vermek için bekletilmelerine de yol açıyor.
Avukat Ceren Kalay, mevcut ÇİM’lerde görev yapan adli görüşmecilerin alanında uzman ve iyi donanımlı olduklarına dikkat çekiyor; ancak bu kişilerin soruşturma evresinde savcı ve diğer yasa uygulayıcılar tarafından yönlendirilmeyeceği bir ortam yaratılmasının, bunun da yaygın bir meslek-içi eğitim ile yapılmasının da önemini vurguluyor.
“Zira ceza hukuku bakımından vaka yönetimi savcıda bulunsa da sağlıklı ifade alımı ve çocuğun söylemlerini yorumlama işleminde ise önceliğin adli görüşmecide olması gerekiyor,” diyor Kalay.
Millet İttifakı’nın Pazartesi günü açıkladığı Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nin “Kadın, Aile ve Çocuk” başlığı altında Lanzarote Sözleşmesi’nin yükümlülüklerine uyulması bir hedef olarak belirleniyor. Ayrıca, bağımsız bir Çocuk Hakları İzleme Kurulu kurulması; çocukların erken yaşta ve zorla evlendirilmelerinin önüne geçilmesi de hedefler arasında.
Bu metinde, “Çocukların karşılaşabileceği ihmal ve istismar risklerinin önceden tespit edilmesini, talep ya da müracaata gerek kalmadan yerinde ve zamanında müdahalelerle kaynağında çözülmesini sağlayacak altyapıyı oluşturacak, çocuk istismarına ilişkin bildirim yükümlülüğünü yaygınlaştıracağız,” deniyor ve Çocuk İzlem Merkezleri’nin yaygınlaştırılması ve etkinleştirilmesinin yanı sıra, çocuklara özgü acil yardım hattının kurulması da sosyal politikalar arasında yerini alıyor.
Sahi, Mungan’ın da dizelerine dönersek, bizler için halen bir yerlerde çalınan sis çanları varsa, aynı ormanda sisten dolayı kaybolan çocuklar belki bir gün onları el üstünde tutan bir çocuk koruma sistemi altında aydınlık bir gökyüzünde buluşurlar mı dersiniz? Hayal bu ya...