Cogito öncesi ve sonrası
Yapı Kredi Yayınları ile özdeşleşen Doğan Kardeş’in, yine geçmişten gelen Sanat Dünyamız’ın yanında Yaz 1994’de yayınlanmaya başlayan Cogito, 12 Eylül sonrası yayın patlamasıyla kendini ortaya koyan ve o patlamadan beslenen düşünsel dönüşümün yeni boyutunu, evresini temsil eder. Cogito, adından başlayarak ve kendisini tanımlama, konumlamasıyla Düşünce Dergisi’dir.
Şaka gibi ama eski darbeler bir başkaydı…
Ne idüğü belirsiz 15 Temmuz’a bakın, ortalığı çöle çevirdi. Son darbemsi o kadar kuruttu ki her şeyi, onca gayrete, özendirmeye, desteğe karşın bir “destan” çıkmıyor ortaya. Ne yaparsanız yapın.
Bir de olanca şiddetiyle toplumun, tek tek hayatlarımızın, öncelikle de zihinlerimizin üstüne çöken 12 Eylül darbesine bakın. Resmi siyaset –ve siyasetçiler- dışında her tür “gelecek” tasarımlarını, arayışlarını, tartışmalarını hiddet ve şiddetle derdest edip yasaklayan 12 Eylül, Türkiye’de tam karşıtı düşünsel dönüşümlerin kapısını araladı. Her şeyden önce, kelimenin gerçek anlamıyla bir yayın patlaması yaşandı.
12 Eylül öncesinin “avantür-seks-komedi” sinemasını, günlük gazeteye çeviren Tan ve türevleri var patlamanın kitlesel cephesinde. Orta – üst tabakadaysa Playboy, Playman, Esquire ve Kadınca’dan Marie Claire, Elle ve diğerlerine uzanan “cinsiyet” üzerinden kimlik, “life style” kılavuzları çıkar karşımıza.
Haber dergiciliğini Time’laştıran Nokta ve doğrudan doğruya Gelişim ekolü var patlamanın öncüleri arasında. Ve tabii ansiklopedi furyası var. Adeta bir “aydınlanma” hareketi…
Edebiyat dergileri bambaşka inceleme konusu.
Devamında, 1980’lerin daha ilk yarısından başlayarak edebiyat, düşünce ve kültür yayıncılığını bir arada yürüten yeni bir perspektif ortaya çıkacaktır. Doğrudan genç kuşağın (kimilerince 78’liler olarak anılan) ortaklaşa girişimi Metis, bunun ilk örneklerinden. 1970’lerin bugünkü deyimle “yenilikçi sol”unu temsil eden Birikim’i, 12 Eylül sonrasında İletişim olarak devam edecektir yola. Nihayet Ayrıntı eklenecektir sözünü ettiğimiz yeni perspektife.
Metis bünyesinde 1987’den 2002’ye dek 45 sayı yayımlanan Defter dergisi, burada birkaç tümceye sıkıştırmaya çalıştığımız sürecin ürünü ve dökümü olarak incelenebilir. Son sayıda Semih Sökmen imzasını taşıyan veda yazısı, Türkiye’de pek örneği olmayan bir “düşünce – yayın etiği” tavrını ortaya koyar. Yola çıkış, gerekçeler, hedeflenenler, arananlar, yapılanlar ve gelinen yer üzerinden bir hesaplaşma ve zamana, topluma, okura hesap verme.
1980’lerin ikinci yarısında açılan Defter, 2000’lere gelirken kapanmıştır.
Tüm bu süreç boyunca başlı başına “kurum” gibi etkinlik gösteren ve kurumlar arası yolculuk yapan Enis Batur (ekolü) ayrı bir faslı hak eder. 1990 itibarıyla Yapı Kredi Yayınları, onun yönetmenliğinde edebiyat, kültür, düşünce yayıncılığının “kurumsal” nitelik almasını örnekleyecektir.
Yapı Kredi’yle özdeşleşen Doğan Kardeş’in, yine geçmişten gelen Sanat Dünyamız’ın yanında Yaz 1994’de yayınlanmaya başlayan cogito, burada işaret etmeye çalıştığımız 12 Eylül sonrası yayın patlamasıyla kendini ortaya koyan ve o patlamadan beslenen düşünsel dönüşümün yeni boyutunu, evresini temsil eder. cogito, adından başlayarak ve kendisini tanımlama, konumlamasıyla Düşünce Dergisi’dir.
Dünyadaki birikimin izini süren ve onlara eşlik eden “üretim” söz konusudur. Akademik ve sivil. İlk sayı dosya konusunun da örneklediği gibi aynı zamanda güncel, yerel… ve evet; küresel gerçeklik doğrultusunda bir düşünsel üretim, tartışma platformudur Cogito.
İlk sayıdaki laiklik meselesini alın, gelin 100. Sayıya: Eleştiri.
Kaybolanlar ve zorunlu olanlar, şart olanlar.
cogito şart.
***
Bir başka şart: cogito dediğimizde, derginin ilk editörü ve burada anılan 12 Eylül sonrası yayıncılığın düşünsel –aynı zamanda fiziksel, fiili- emekçisi, 2010’da kaybettiğimiz felsefeci-gazeteci Turhan Ilgaz’a selam durmak.
Ilgaz’ı şu satırlarla uğurlamış Enis Batur:
Babıâli’de bir adam, sağlam felsefe altyapısına sahip, alışılmadık bir edebiyat zevki oluşturmuş okur dünyasında, dünyanın nabzını tutuyor bir yandan da. Türkiye’de rastladığım öyle tek insandı: Güncele bağlı bir iş yaparken, bütün çağı aklında tutmaya çalışıyor. Ortama uyum sağlaması mucize olurdu. Mucize gerçekleşmedi.
Ne tuhaf; ister inanın, ister inanmayın az önce cogito’yu tanımlamaya çalışırken kurduğum cümleleri yazarken, Batur’un yazdıklarının farkında değildim, bakmamıştım!
Demek o portre sinmiş dergiye.
Ve elbet felsefeyi şiirleştiren, şiiri felsefeleştiren Oruç Arıoba’ya da selam, saygı cogito’yla birlikte.