Çok uluslu global şirketler ne zaman işçi dostu oldu?
Uluslararası bir gıda zincirinin haksızca işinden edilen işçilerinden yanında görünmeyi seçmesi, bu coğrafyanın sömürü düzeninde küçük gedikler açıp çalışanlar lehine kazanımlar sağlayabilir.
30 Ağustos günü haber bültenlerinde ilginç bir haber vardı:
“Domino’s 145 işçiyi işten atan Polonez’den ürün almayı durdurdu”
Olay şöyle: Şarküteri ürünleri üreten Polonez firması, yaklaşık iki ay önce sendikal çalışmalarını gerekçe göstererek 145 işçiyi işten çıkardı. İşten çıkarılmalarından bu yana fabrika önünde eylem yapan işçilere, firmanın tedarikçisi olduğu Dominos Pizza’dan destek geldi, Dominos, Polonez’den ürün tedariğini durdurdu.
Son zamanlarda haber değeri olan birçok haber gibi bu da gereken ilgiyi görmedi.
Oysa yakın tarihte benzer bir durumla karşılaşmadık. Çok uluslu şirketlerin işçi mücadelesine “destek atması” durumlarına hiç alışık değiliz! Bayram değil seyran değil Dominos neden işçileri destekledi? Hem de kendi tedarik zincirini riske atma pahasına.
KÜRESEL BİR ŞİRKET: DOMİNOS
Dominos Pizza global bir gıda üreticisi, aynı sendikalı işçilerin işine son veren Ürdün sermayeli Polonez gibi. 1960’larda ABD’de kurulup on yıllar içerisinde dünyaya yayılıyor. Şu an 83 ülkede operasyonları var. Sermayedarları arasında dünyanın birçok bölgesinde yatırımları olan yatırım bankaları ve danışmanlık şirketleri var.
1996 yılında Türkiye pazarına giriyor. Şu anda 600’ün üzerine restoranı var. Yıllık cirosu ise 1 milyar liranın üzerinde. Türkiye’deki pizza sektörünün açık ara en büyük oyuncusu. Türkiye franchise’ını elinde bulunduran DP Eurasia da geçmişte fonlardan yatırım almış. Halen ortakları arasında Hindistan’ın en büyük yiyecek-içecek gruplarından biri bulunuyor. Yani tam bir global, çok uluslu bir şirket.
Peki neden başka bir şirkette işe geri dönüş mücadelesi veren işçilerin yanında oldu? Neden çalışanının sendikal örgütlenmesine toleranssız bir firmayı karşısına aldı?
Acaba Çalışma Bakanlığı müfettişleri Polonez’e sendikal örgütlenmeyi kısıtlamaktan ceza kestiği için doğru tarafta görünme ihtiyacı mı?
Yoksa Polonez’deki işçi kıyımı sonrası dile getirilen hijyen koşullarına dair endişeler yüzünden mi? Dominos pizzalarında bu ürünlerin kullanılması müşterilerini firmadan soğutabilir kaygısı mı?
Hadi daha liberal düşünelim:
Yoksa aktivizm satar pr’ı mı? Batıda oldukça yaygın şekilde kullanılan bir pazarlama stratejisi. Ama Türkiye’de kolay değil. Özellikle büyük şirketler için hükümeti, sermayeyi ve yargıyı karşınıza almak çok büyük bir riski göze almak demek.
Yoksa, özellikle Türkiye şubelerinde sendikalı çalışandan hiç hazzetmeyen çok uluslu şirketler bir anda sendikal mücadeleyi mi desteklemeye başladı?
SENDİKA TEMSİLCİSİNDEN DOMİNOS’A TEŞEKKÜR
Polonez ürünlerini boykot kararı, Tekgıda-iş temsilcilerinin Dominos yetkilileriyle görüşmesi sonrası açıklandı. Görüşmede TİP Genel Başkanı Erkan Baş da bulundu. Boykot kararının bu görüşme sonrası açıklaması, Dominos’un kararının işçilere destek olarak yorumlanmasına olanak veriyor. Zaten sendika temsilcisi Yunus Durdu’nun aktardığına göre görüşme talebi de Dominos’tan gelmiş. Kendisi eylem alanında yaptığı açıklamada kendilerine desteği için Dominos’a teşekkür etti, şirketi tebrik etti.
Durdu, Dominos’un ardından Dr. Oetker’in de Polonez’den ürün tedariğini durdurduğunu aktardı. Şimdi sırada firmanın diğer alıcıları var, sendika onlarla da görüşüyor. Sonuç alınamadığı takdirde binalarının önünde eylemler gerçekleştirecek. Onlar da işçilere aynı desteği verecekler mi, göreceğiz.
Tekgıda-İş’in Dominos’la görüşmesinde de yer alan Türkiye İşçi Partisi Erkan Baş ise, direnişteki işçilerin kaderini şirketlerin değil kendi kararlılıklarının belirleyeceğini düşünüyor ama Polonezin bu şartlarda ilişki kurduğu her firmanın kendileri açısından konunun muhatabı olduğunu da ekliyor.
Peki bu eğilim devam eder mi? Polonez’in müşterisi olan diğer firmalar da firmayla ilişkilerini gözden geçirir mi? Erkan Baş, işçi hakları mücadelesi açısından bunun sık başvurulan bir yöntem olduğunu söylüyor. Eylemdeki işçiler, hak ihlali yapan bir firmanın ticari ilişkide olduğu şirketlerle görüşerek kazanım sağlamaya çalışabilir. Sonuç verip vermeyeceğini ise Tekgıda-İş’in Polonez’in diğer müşterileriyle gerçekleştireceği görüşmeler sonrası öğreneceğiz.
Taktiksel de olsa, PR da koksa, kurumsal bir kâr-maliyet hesabından da kaynaklansa, uluslararası bir gıda zincirinin haksızca işinden edilen işçilerinden yanında görünmeyi seçmesi, bunu da da serbest piyasanın iç çelişkilerine çomak sokarak yapmaya girişmesi, örgütsüz emeğin hüküm sürdüğü bu coğrafyanın sömürü düzeninde küçük gedikler açıp çalışanlar lehine kazanımlar sağlayabilir.