Coşku yaratan bir varlık: Kitap
William Morris, Edwin Heathcote ve Eric Grill'in kaleminden 'Kitabın Mimarisi', Seda Garzanlı çevirmenliğinde Sub Yayın tarafından yayımlandı.
Yalnızca okumak değil, birlikte yaşamak için de edinip biriktirdiğimiz, Montaigne’nin “krallığım” dediği kitaplar arasında, adeta bir labirentte nefes alıp vermek kimileri için eziyete dönüşüyor bazıları içinse bir tutku halini alıyor.
Bibliyopatların kitaplarla kurduğu ilişki, yalnızca okumayla ve biriktirmeyle sınırlı değil. Yaşamla, kayboluşla, unutuşla ve yok edilişle bir mücadeleyi de içeriyor bu ilişki. Dolayısıyla kitaplara yaklaşan (onları anlayan) ve onlara bağlanan bibliyopatın masum bir “hastalığına” dönüşüyor bu. Hepsi okunmasa da evi kaplayan kitaplar orada ve bazen bir ihtimal olarak duruyor; geçmiş ve şimdi, gelecek için çoğalıyorlar.
Alberto Manguel’in “yuva” dediği, Umberto Eco’nun “geçmiş-bugün köprüsü” diye nitelediği kütüphanelere ve kitaplara göre evini düzenleyen bibliyopatlar için önemli olan bir başka şey de kitapların kendisi: Nasıl ki bir yapıyı oluşturan malzemeler varsa kitabı meydana getiren ve sağlam kılan malzemeler de var.
William Morris, Edwin Heathcote ve Eric Grill, 'Kitabın Mimarisi’nde bu teknik tarafı hatırlatırken edebiyatı elden bırakmadan kitabın varlığına yoğunlaşıyor.
ACELEYE GETİRİLMEMESİ GEREKEN 'GÜZEL BİR NESNE'
Heathcote’un deyişiyle mimarinin temel unsuru misali tuğla ve beton gibi olan kitaplar, ister klasik ister modern şekilde tasarlansın, gözün gördüğü ve ele gelen; ticari gereklilikleri aşan (daha doğrusu aşması gereken) ve onları sevenlerde coşku yaratan birer varlık. Morris’in ifadesiyle kitap, “bir sanat eseri” diye nitelenebilir: “Kitabın konusu ne olursa olsun ve dekorasyonu ile her ne kadar ilintisi bulunursa bulunsun, yine de genel düzenlemesiyle dikkat çeken ve iyi bir kitap ise kendi başına bir sanat çalışması olabilir (...) Aslında bir kitap, basılsa da yazılsa da güzel bir nesne olma eğilimindedir ve eğer bugün buna rağmen çirkin kitaplar üretilebiliyorsa korkarım ki bunun sebebi kasıttan başka bir şey olamaz.”
Morris, iyi ve kötü olanın ötesinde, tasarım babında güzel ve çirkin kitap ayrımını öne çıkarıyor. Dolayısıyla ikisinin birlikteliğinin yani mimarinin, kitabın geleceğini belirleyeceğini söylüyor. Sayfalarının görüntüsünün ve okunabilirliğinin, kenar boşluklarının ve klişesinin, iyi ve güzel tasarlanması gerektiğinden bahsediyor. Başka bir deyişle hem içeriğin hem de şeklin; kapağından son sayfasına, fontundan dizgisine ve kullanılacak kâğıda dek hiçbir şeyin aceleye getirilmemesi uyarısında bulunuyor.
Morris, meselenin teknik kısmıyla ilgili hem güncel hem de tarihsel örneklere odaklanırken Heathcote, söze bir tehlikeye dikkat çekerek başlıyor: “Şu sıralar, kitabın varlığı daha önce olmadığı kadar tehdit altında. E-kitaplar ve tek kullanımlık teknik ıvır zıvırların sayısının gittikçe artması, aslında kitabın en eski ve en fiziksel hâlini daha çekici kılıyor. E-okurlar, kitap içeriğini paylaşma imkânı bulsa da fiziksel bir işaret bırakamıyor, makine kapandığında veya bozulduğunda bilgi yok oluyor. Mimarinin bir parçası olmalarından ziyade gittikçe büyüyen bir dağınıklığa yol açıyorlar.”
DİRENEN KİTABIN ENTELEKTÜEL VE SANATSAL GÜCÜ
Kitabın yaşam alanlarındaki gözle görülür ve elle tutulur varlığını dönüştürme girişimlerinin, bilgiyi ve bilgiye doğrudan ulaşma olanağını örselediğini belirten Heathcote, böylece karmaşa içindeki düzenin yok edilmeye çalışıldığını hatırlatıyor. Diğer bir ifadeyle evin mimarisi ile kitabın mimarisi arasındaki ilişki ve iletişim kayboluyor. Bu noktada, bahsi geçen ilişkinin ve iletişimin önemini anımsatıyor yazar: “Yerden tavana kadar uzanan raflara yerleştirilmiş kitap sırtlığı ile kaplı bir duvarda, kitaplar ve tuğlalar arasındaki iletişimin farkına varılır. Bilgisi yapıya gömülü ve görüntüsü ise tavanı taşıyan kitaptır. İma edilen ise aydınlanma ve gökyüzüne yolculuk, kitapların içindeki sayfalardır. Mekândaki mobilyalar, koltuklar ve sandalyeler yerden raflara uzanan merdiven veya ufak basamaklar gibidir. Bir tuğla nasıl muazzam büyüklükteki bir duvarın ölçeğini, insanı bir ölçeği sergileyerek insanileştiriyorsa bir insan elinin tutabileceği bir boyuta sahip olması gibi kitaplar da çok büyük bir duvarın ölçeği olabiliyor.”
Benjamin’i anan Heathcote kelimelerle, onlara verilen şekillerle, görsellerle ve tasarımla meydana getirilen kitabın mimarisi ile evin mimarisi arasında bağlantı kuruyor. Grill ise konuya sanat açısından yaklaşırken yaratıcılığa atıf yapıyor; düşük maliyet arzusuyla yaratıcılığın köreltilmemesi, entelektüelliğin ve yeteneğin geri plana atılmaması gerektiğini hatırlatıyor. Kısacası sanayi dünyası ile entelektüel dünya arasında bir sınır bulunmasından, ikisinin birbirinin yerini almaması gerektiğinden söz ediyor.
Morris, Heathcote ve Grill, zamanımızda varlığını korumak için adeta direnen kitabın entelektüel ve sanatsal gücünü, kendine has mimarisinden ve insanın onunla kurduğu ilişkiden aldığını hatırlatıyor. Bu, beri yandan kitap ile yapıların iletişimini de içeriyor. Kısacası kitabın mimarisi ile yapının mimarisi bir noktada buluşuyor.