Covid-19 gölgesinde devam eden ‘diğer’ pandemi: HIV/AIDS
Covid-19’da hepimiz aynı gemide değildik ve pandemi gemilerimiz arasındaki farkı, delikleri daha da genişletti. Gelir dağılımındaki eşitsizlikler ve hizmetlere ulaşımdaki adaletsizlikler daha görünür hala geldi. HIV için de aynı durumdan bahsetmek kesinlikle mümkün. Testlere, koruma yöntemlerine ve tedaviye erişim tamamıyla gelir katmanları ile doğrudan ilişkili.
Ali İhsan Nergiz*
Tüm gündemimizi kaplayan Covid-19 pandemisi devam ederken sağlığımızı etkileyen diğer virüsler de yayılmaya devam ediyor. HIV de Covid-19 hastalığına yol açan SARS-CoV-2 gibi bir virüs. Tam açılımı İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü ve farklı bir virüs ailesinden. 1980’lerde başladığı yayılımına neredeyse kırk yıldır devam ediyor. Henüz elimizde HIV/AIDS pandemisini bitirebilecek bir aşı ya da tam tedavi yöntemi yok. 2019 yılında 1,7 milyon kişi bu virüsü edinirken, 690 bin birey de virüsün uzun yıllar sonucu ortaya çıkardığı bir sendrom olan AIDS sebebiyle yaşamını yitirdi.
TÜRKİYE’DE HENÜZ PİK NOKTASINA ULAŞILMADI
2020’de günlük hayatımızda yer edinen birçok kavram oldu. Bunlardan bir tanesi de salgının pik noktasına ulaşması. Dünyanın birçok ülkesinde ve bölgesinde HIV salgını pik noktasına ulaştı ve uzun zamandır yeni tanı alan birey sayısı azalıyor. Türkiye’de ise durum tam tersi. Son yıllarda dünyadaki en hızlı artışlardan birini deneyimliyoruz. 1985’ten 2019 sonuna kadar toplam HIV + tanısı alan birey sayısı 24 binin üzerinde. Endişe verici olan ise bu tanıların yarısından fazlasının son dört yıl içerisinde gerçekleşmiş olması.
Yıllar içinde HIV ile olan mücadelede çok büyük adımlar atıldı. HIV ile yaşayan bireylerin aldığı tedavilerin etkinlik düzeyi o kadar yüksek ki kısa süreli bir kullanım sonrası vücuttaki virüs seviyesi testlerle belirlenemez düzeye iniyor. Böylece vücutta belirlenemeyecek kadar az düzeyde olan virüsün başka kişilere bulaşma olasılığı da ortadan kalkıyor. Yani bu tedaviler sayesinde virüsün HIV ile yaşayan bireylere etkisi önemli ölçüde azaltıldığı gibi virüsün başka kişiler tarafından edinilmesi de engelleniyor.
HIV İLE YAŞADIĞINI BİLEN KİŞİLERİN ORANI YÜZDE 50-70 ARASINDA
Peki virüsün yayılımını engelleyebilecek böyle etkin tedaviler varsa artışı neye borçluyuz? Tanı almamış ve farkında olmadan virüsün yayılımında rol oynayan bireylerin varlığına. Son yıllarda yapılan iki ayrı bilimsel çalışmada Türkiye’de HIV ile yaşayan bireylerden statüsünden haberdar olanların oranının sadece yüzde 50-70 arasında kaldığını görüyoruz.
Korona virüsünden farklı olarak HIV’in kişilerde etkilerini göstermesi için çok uzun yıllar geçmesi gerekiyor. Yani virüsün vücutta bulunduğu ve başka kişilere yayılabildiği olduğu çok uzun bir asemptomatik süreç var. Bu evrede virüsü tespit edebilmemizin yolu da aynı şu an olduğu gibi virüsle karşılaşma ihtimali fazla olan kişilere yaygın bir şekilde test yapmak, koruma yöntemlerini ulaştırmak. Ancak maalesef Türkiye’de konuya verilen ilgi ve ayrılan finansal kaynaklar bunu gerçekleştirebilecek düzeyden oldukça uzak. Üzerine bir de Covid-19 pandemisinin başlaması HIV/AIDS dahil olmak üzere diğer tüm sağlık durumları üzerinde istenmeyen etkiler oluşturdu.
Sınır kapamalar sebebiyle tedarik zincirinin bozulması belirli ülkelerde HIV ilaçları ve testlerinde bir temin sorunu yaşanmasına sebep oldu. Aynı zamanda bu alanda hizmet veren sağlık çalışanlarının Covid-19 mücadelesinde etkin bir şekilde rol oynaması da hizmetlerde aksamalara yol açtı. Bir bilimsel çalışma, Afrika’da HIV tedavisine ulaşmada 6 ay boyunca yaşanan sorunların ek olarak 500 bin kişinin HIV ilişkili sebeplerle yaşamını yitirmesine sebep olacağını öngörüyor.
TEDAVİYE ULAŞIMDA BİR SORUN YAŞANMADI
Türkiye gelir seviyesinin de etkisiyle ilaç tedariki konusunda sorun yaşamayan ülkelerden bir tanesi. Mart ayından itibaren kronik hastalığı olan vatandaşlar hastaneye gitmeye gerek olmadan raporlarını otomatik olarak uzatabildiler. HIV ile yaşayan bireyler de bu hizmetten faydalanabildi ve tedaviye erişimde herhangi bir sorun yaşamadı.
Pandeminin başladığı ilk dönemlerde en önemli bilinmeyenlerden bir tanesi de ciddi Covid-19 hastalığı açısından risk faktörlerinin ne olduğuydu. Yaş, erkek cinsiyet ve altta yatan hastalıkların daha kötü hastalık sonuçlarıyla ilişkili olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Ancak HIV ile yaşayan bireyler üzerinde nasıl bir etkisinin olduğu belirsizlikler arasındaydı. HIV’in vücuttaki etkisi bağışıklık sisteminde zayıflamaya yol açması. Bununla birlikte tedavisini düzenli kullanan bireylerde bu sorun büyük ölçüde ortadan kalkıyor ve bağışıklık sistemi güçlü kalmaya devam ediyor. Daha sonra yapılan çeşitli bilimsel çalışmalar ile tek başına HIV statüsünün bir risk faktörü olmadığı gösterildi. Ancak kişilerin farkında olmadığı uzun süredir devam eden bir HIV enfeksiyonu mevcutsa ya da tanı aldıktan sonra düzenli ilaç kullanmıyorlarsa Covid-19’a karşı güçsüz bir duruma düşebiliyorlar. Bu sebeple de HIV ile etkin bir şekilde mücadele etmek hem Covid-19 hem de gelecek pandemiler için büyük önem taşıyor.
Biyolojik sebeplerin yanında en büyük etkilenmenin evde kal çağrıları ve hastaneye gitmeye yönelik endişeler sebebiyle gerçekleştiğini gördük. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hastaneye başvuru sayıları belirgin bir biçimde azaldı, HIV gibi erken tanıyla olumlu sonuç alınabilecek birçok sağlık durumunun tanısı gecikti. Ayrıca yeni tanı alan bireylerin ilk tetkiklerini yaptıramaması veya ilaç tedavisine başlayamaması gibi sorunlar da ortaya çıktı.
KONDOMA KAMU ÜZERİNDEN ERİŞİM ORANI SADECE YÜZDE 27
HIV ile olan mücadele için son bir sene içerisinde yaşanılanlardan çıkarılacak büyük dersler var. Biliyoruz ki korunma yöntemlerinin halk tarafından benimsenmesi için ne kadar etkili olduklarının yetkililerce vurgulanması, yaygınlaştırılması ve erişilebilir fiyatlarda yahut ücretsiz olarak sağlanması gerekiyor. HIV yönünden en önemli korunma yöntemlerinden biri olan kondomun kullanımının yaygınlaştırılmasında devlete büyük yük düşüyor. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2018 verilerine göre Türkiye’de modern korunma yöntemlerine kamu üzerinden erişim yüzde 52 düzeyinde. Kondom için ise bu oran sadece yüzde 27. Bundaki en büyük sebeplerden bir tanesi de ortadan kaldırılan anne ve çocuk sağlığı merkezlerinde verilen hizmetlerin aynı düzeyde aile sağlığı merkezlerinde sağlanmıyor oluşu.
Boğaziçi Üniversitesinden Doç. Dr. Volkan Yılmaz tarafından hazırlanan ‘Pandemi Öncesi ve Sırasında Türkiye’de Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hizmetleri Raporu'nda’ pandemi öncesinde korunma yöntemlerine erişim ya da HIV önleme çalışmalarında kötü olan durumun daha da derinleştirdiğini görüyoruz.
HIV genetik yapısı nedeniyle aşı geliştirilmesi kolay olmayan bir virüs. Maalesef şimdiye dek yapılan klinik çalışmaların hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Ancak korona virüsüne yönelik bir seneden kısa sürede aşı geliştirilip, önümüzdeki sene içerisinde de tüm dünyaya dağıtılmasına yönelik plan yapılmasını sağlayan şey yeterli finansal kaynak, insan gücü ve politik kararlığın bir araya gelmesiydi. HIV aşısı geliştirme çalışmalarından edinilen deneyim nasıl Covid-19 aşılarına katkı sağladıysa, ortaya çıkan yeni aşıların da aynı etkiyi HIV açısından yapacağını ümit edebiliriz.
PANDEMİDE HERKES AYNI GEMİDE DEĞİL
Son olarak Covid-19 pandemisinin önemini arttırdığı diğer bir konu da toplumsal, ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri ele almayan bir sağlık hizmeti kurgusunun başarısız olduğu gerçeğiydi. Covid-19’da hepimiz aynı gemide değildik ve pandemi gemilerimiz arasındaki farkı, delikleri daha da genişletti. Gelir dağılımındaki eşitsizlikler ve hizmetlere ulaşımdaki adaletsizlikler daha görünür hala geldi. HIV için de aynı durumdan bahsetmek kesinlikle mümkün. Testlere, koruma yöntemlerine ve tedaviye erişim tamamıyla gelir katmanları ile doğrudan ilişkili. Bu katmanları azaltmadan pandemiyi ortadan kaldırsak bile diğer virüsler ve hastalıklar milyonlarca insanı adaletsiz bir şekilde öldürmeye devam edecektir. Hastalıkların sadece biyolojik sebeplerine değil altta yatan etkenlere işaret edebilirsek belki de 2020’li yılların iki ayrı pandeminin bitişine sahne olduğunu görebiliriz.
*İntörn Hekim, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi