YAZARLAR

Çözüm şüphesi!

Bu kadar çok ‘şüphe’ ve ‘şüpheli durum’ varken yeni döneme ‘çözüm süreci’ değil ‘çözüm şüphesi’ adı konsa yeridir. Çünkü böyle ‘şüpheli’ bir ortamda ‘çözüm’ de bir süreçten çok bir şüphe!

Bir meseleye ‘çözüm’ bulmak üzere konuşulurken, çalışılırken bu kadar çok ‘şüphe’ ile hareket edildiği herhalde pek görülmüş değildir. Geçen yıl 100. yaşı kutlanan Cumhuriyet’in başlangıç döneminde yaşanan isyanları bir yana bırakıp sadece PKK eylemleri ile sınırlayarak zaman belirleyecek olsak dahi tam 40 yıllık bir ‘mesele’ üstelik. Şimdi ‘siyaset’ bu meselenin hallini konuşuyor.

İktidar tarafında Erdoğan ‘anasının dilini konuştuğu için ötekileştirilen vatandaşlar’dan söz açıyor. Bahçeli zaten ‘kolaylaştırıcı’ olmuş el uzatıyor... Ancak bu açıklamaların hemen ardından ‘memlekette Kürt sorunu diye bir sorun olmadığını’, ‘24 saat Kürtçe yayın yapan devlet televizyonu ve anadilde eğitim düzenlemesi ile konunun kapandığını’, ‘çözüm sürecinin bir kere denendiğini, bir daha denenmeyeceğini’ ve zaten meselenin bir ‘terör’ meselesi olduğunu ifade eden yeni açıklamalar yine aynı ağızlardan geliveriyor. Hatta Efkan Ala’nın söylediği gibi sonu gelmeyen çözüm süreci ile Türkiye’nin yaptığı düzenlemelerle Irak ve Suriye gibi olmaktan kurtulduğunu anlatmaya kadar varılıyor. 

***

Muhalefet tarafında Özgür Özel, "Ne Devlet Bey'in bizi hapsettiği yerde, ne Tuncer Bey'in işaret ettiği istikametteyiz” dese de dün Mustafa Balbay’a yaptığı açıklamalarda olduğu gibi diyalog ortamının önemini vurguluyor... HDP’den bu yana zaten kuruluş gerekçesi çözüm ve barış olan DEM Partili siyasetçilerin açıklamalarında ise Bahçeli ile tokalaşma anıyla başlayan bir ‘şüpheci iyimserlik’ görülüyor. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Özel’in ‘Tuncer Bey’in çizdiği istikamet’ diye tarif ettiği grup konuşmasında, “CHP, statükoya sığınmadan, çözümün yanında yer almalıdır” derken olağan şüphelerinin iktidarla sınırlı olmadığını da göstermiş oldu aslında.

***

O zaman durum şöyle gibi:

- ‘Mesele’nin ne olduğuna dair, hatta ortada bir mesele olup olmadığına dair bir fikir birliği bile yok!

- "Biz bir şey yapmayacağız, bir şey yapılacaksa Öcalan yapacak, Kandil yapacak” diyen bir iktidar bloku var.

- Bahçeli’nin başlattığı bir süreci olumlu gören ancak ‘bir şey yapmayacağız’ diyen iktidara, “yapılacak her şeye katılmak ya da ortak olmak durumunda değiliz diyen” bir ana muhalefet var.

- İktidardan anayasal güvenceyi de içerecek şekilde ‘samimiyet’, ana muhalefetten de ‘kutuplaşmayı bitirebilecek bir süreç için destek’ adımları atılmasını bekleyen TBMM’nin üçüncü büyük partisi DEM var...

Bu kadar çok ‘şüphe’ ve ‘şüpheli durum’ varken yeni döneme ‘çözüm süreci’ değil ‘çözüm şüphesi’ adı konsa yeridir. Çünkü böyle ‘şüpheli’ bir ortamda ‘çözüm’ de bir süreçten çok bir şüphe!

Ancak bir dostumuzun tarifiyle, "Bu kadar karmaşık ve uzun süreli bir sorun zaten bir defada nasıl çözülebilirdi ki? Denenecek, hatalar yapılacak, tekrar denenecek, bu kez o hatalar yapılmamaya çalışılacak...”

İşte bu tariften şüphe etmeye gerek yok. Elbette 40 yıllık, Sykes-Picot’ya kadar geriye uzatacak olursak 100 yıllık sorun, kolay iş değil. Bir de meselenin, uluslararası boyutu var ki... Bugün bu konudaki ‘ihtimaller’i dünden daha çok konuşuyor olmamızın asıl nedeni de uluslararası durumda, özellikle de Ortadoğu’da son dönemde yaşananlar zaten. Oradaki ‘şüpheleri’ de eklersek iş iyice dallanıp budaklanacak!

Ama şüphe götürmeyen tek şey var: Eğer bu defa da olmazsa, öncekinden daha ağır faturalar ödenecek! Yani deneyip, hata yapıp, tekrar denemenin de bedeli ağır oluyor...

Şubat ayında, ‘seçimden sonra süreç’ iddialarını tartışırken sorduğumuz soruyu hatırlatarak bitirelim: ‘Yeni bir süreç’ kaçınılmaz. Bugün mü, yarın mı, yoksa daha sonra mı? Ve nasıl olacağı da tartışılabilir elbette. Adına ‘süreç’ bile denmeden belki de... Ancak mesele o günün gelip gelmeyeceği mi gerçekten? Barıştan, insan haklarından, siyasi özgürlüklerden, asgari düzeyde bile olsa demokrasiden yana olanlar için bu soru: Ne durumda, hangi güç ve enerjide, nasıl bir birlik ya da dağınıklık hali içinde olacak o güçler?  

Bu soruya ‘şüphe’siz yanıtlar verme zamanı gelmiş görünüyor...