Cumartesi Anneleri: Hasan Gülünay nerede?
Cumartesi Anneleri/İnsanları 1008. hafta açıklamalarında, 1992'de gözaltında kaybedilen Hasan Gülünay'ın akıbetini sordu.
İSTANBUL - Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanmasını talep etmek için Galatasaray Meydanı’nda 1995 yılından beri oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri/İnsanları bu hafta da meydandaydı. Kayıp yakınları 1008'nci hafta açıklamasında 1992'de gözaltında kaybedilen Hasan Gülünay'ın akıbetini sordu.
Basın metnini gözaltında kaybedilen Ferhat Tepe'nin ablası Ayşe Tepe okudu. Açıklamada öne çıkan başlıklar şöyle:
32 YILDIR SONUÇSUZ: Gözaltında kaybedilen insanlarımız için sürdürdüğümüz hakikat ve adalet arayışımızın 1008. haftasındayız. 1008. haftamızda 32 yıldır sonuçsuz bırakılan Hasan Gülünay dosyası ile kamuoyu karşısındayız. 23 Mayıs 1992 tarihinde Artvin’de gözaltına alındıktan sonra işkence ile öldürülen Ali Ekber Atmaca'nın üzerinden İstanbul’da aynı mahallede yaşadığı Hasan Gülünay’ın kimliği çıktı. Bu nedenle 32 yaşındaki 4 çocuk babası Hasan Gülünay, polis tarafından aranmaya başlandı. Eşine bir süredir polis tarafından takip edildiğini söyleyen Gülünay, 20 Temmuz 1992 günü Tarabya’daki evinden işyerine gitmek üzere çıktı ve bir daha geri dönemedi.
İŞKENCE YARALARI: Hasan’ın işyerini telefonunu arayan bir kişi, Terörle Mücadele Şubesi’nden aradığını ve Hasan Gülünay’ın gözaltında olduğunu bildirdi. Ancak, savcılık ve İstanbul Emniyeti’ne başvuran ailesine, Hasan’ın gözaltında olmadığı ve arandığı söylendi. Bu durum üzerine aile, memleketlileri olan ve o dönem İstanbul Emniyetin’de üst düzey yetkili olan Hüseyin Kocadağ’la görüştü. Kocadağ, aileye “Hasan Gülünay sağ, içeride işkence yaraları iyileştikten sonra gözaltına alındığını açıklayacaklar” dedi. Aile bu bilgiyi kamuoyuna duyurdu.
TANIKLAR TEHDİT EDİLDİ: Hasan’la aynı tarihlerde İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde sorguda olan bir tanık ( E.Ç.), ağır işkence görmüş bir kişinin yanlışlıkla kendi bulunduğu hücreye atıldığını ve bu kişinin “Ben Hasan Gülünay, beni gözaltında kaybetmeye çalışıyorlar!” dediğini, yanlışlık fark edilince de apar topar hücreden götürüldüğünü açıkladı. Bu iki açıklamanın ardından hem ailenin hem de tanıklık yapan kişinin evleri polis tarafından basıldı ve konuşmamaları için tehdit edildiler. Ayrıca, 19 Temmuz 1992 tarihinde gözaltına alınan H.B, Gayrettepe’de günlerce işkence gördüğünü ve işkencecilerin kendisine “Hasan Gülünay’ı öldürdük, sıra sende” dediğini açıkladı.
BAŞVURULAR YANITSIZ KALDI: Aile; Başbakan, İçişleri Bakanı ve TBMM başta olmak üzere resmi mercilere başvurdu. Yargı makamları, olayla ilgili delilleri toplamadan, tanıkları dinlemeden ve etkili bir soruşturma yürütmeden zaman aşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı verdi. Karara yapılan itiraz reddedildi. Bunun üzerine aile, 2013 yılında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı. Anayasa Mahkemesi, 21 Nisan 2016 tarihinde sadece “yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine” hükmetti. Ancak zamanaşımı sona erdiği için soruşturmanın yeniden açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Anayasa Mahkemesi’nin zamanaşımını mutlak bir engel olarak kabul eden bu yorumu, insan hakları normlarına aykırıdır. AİHM’nin konuyla ilgili yerleşik içtihadıyla uyumlu değildir. Bu karar, bireysel başvurunun gözaltında kaybetmelerde etkili bir başvuru yol olmadığına dair iddiamızı güçlendirmektedir.
KAÇ YIL GEÇERSE GEÇSİN: 1008. haftamızda bir kez daha hatırlatıyoruz: Zorla kaybetme suçu, doğası gereği devam eden bir suçtur. Bu suç, zorla kaybedilen kişinin bedeni bulunmadıkça ve akıbeti açığa çıkarılmadıkça işlenmeye devam eder. Dolayısıyla devletin Hasan Gülünay dosyasında gerçeği açığa çıkarma ve failleri cezalandırma yükümlülüğü devam etmektedir. Bu yüzden siyasi ve adli makamları bir kez daha Gülünay dosyasında uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeye ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için etkili bir giderim yolu sunmaya çağırıyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin; Hasan Gülünay için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.