Cumhur kulisinin sandalye hesabı aldatmacası
AKP demokratik bir parti değil lütfen bunu kulis haberi yapan herkes aklında tutsun. İktidardan kulis haberi yazar ve okurken, yukarıda planlanmış, sözlerin detayı ve zamanlaması hesaplanmış talimatlı konuşmalardan söz edildiğini bilelim. Hem medyanın hem de muhalif kitlenin o kulis konuşmasına dayanarak pozisyon alması hata yaptırır.
Milletvekili genel seçimi ve cumhurbaşkanlığı seçimine çok kısa süre kalmışken getirdiği anaya değişiklik teklifi, muhalefeti sınama taktiğiydi. Muhalefet partilerinin, özellikle Millet İttifakı'nın ortak hareket edebilme kabiliyetinin sınırlarını ölçmek için kullanıldı. Bir yandan da muhalefetin özgüveni test edildi. Partilerin kendi politikalarını halka anlatabileceklerine dair kendilerinden ne dereceye kadar emin olup olmadıkları ölçüldü. Şimdi de yerel seçim öncesi eski, kadük olmuş, iki maddelik anayasa değişiklik teklifini temcit pilavı gibi ısıtıp gündeme taşıması ise Erdoğan’ın muhalefeti, kendi deyimiyle “aynı delikten iki kere geçirme” planı gibi. Hoş muhalefet daha önce bu tuzağa düşmemişti ama muhalif kanattaki dengelerin değişmesi iştahını kamçılamış olmalı. Diğer taraftan istediği değişiklik sonuçsuz kalsa bile yine hedefine ulaşmış olur... Toplumu, partileri, meclisi suni gündemle oyalayıp gerçek sorunları dikkatlerden kaçırırken aynı zamanda yerel seçim sürecinde muhalefetin politik ayrışma potansiyeline uygun zemin yaratmayı düşündüğü söylenebilir.
Kadük olmuş anayasa değişiklik teklifinin biraz değiştirilme ihtimali dahil içeriğine girmeden önce, iktidar kulisinden yayılan bilgilere dair düşündüklerimi bir kere daha yazmak istiyorum. AKP demokratik bir parti değil lütfen bunu kulis haberi yapan herkes aklında tutsun. Keza Cumhur İttifakı da biat esasına dayalı bir yapılanma. Bu yapıda emir-komuta sisteminin esas olduğu gerçeği gözden kaçırılmasın. Buradan basına verilen bilgilerin öncelikle konuşma yetkisi verilmiş kişilerden yayıldığı açık gerçeklerden. İktidardan kulis haberi yazar ve okurken, yukarıda planlanmış, sözlerin detayı ve zamanlaması hesaplanmış talimatlı konuşmalardan söz edildiğini bilelim. Şüphesiz önemli bu haberlerin yazılması, duyurulması. Ancak yazarken ve okurken, bu bilgiler üzerine hem medyanın hem de muhalif kitlenin o kulis konuşmasına dayanarak pozisyon alması hata yaptırır. Çünkü kitlesel muhalefeti de sınayan, muhalefet partilerini birbirinden kuşkulandırıp, ayrıştıracak açıklamalar geliyor iktidar kanadından kulis haberi olarak.
Düşündüklerimi bir örnekle açıklamak için BirGün haberini seçtim. Peşinen söyleyeyim habere dair itirazım yok, yansız bağımsız bir haber metni var karşımızda, olması gerektiği gibi yani. Ancak okurken ve üzerine düşünürken dikkatimi çeken ipuçlarını aktarmak istiyorum. Haber metninde de tırnak içine alınmış “üç partiye güveniyoruz” ifadesi çok açıkça sunulan, kasıt içeren bir cümle olarak görünüyor bana. DEVA, Gelecek, Saadet Partileri öne çıkarılıyor “iktidarın güvendikleri” olarak. Bunu okuyan muhalif kitlenin aklına, seçim sonrası yapılan suçlamaları devam ettirecek şekilde hemen “sağcı, dinci partiler” tanımı gelirse iktidar kitlesel muhalefeti de yönlendirmekte başarı elde etmiş olacak. Keza muhalefet partileri de benzer kuşkuya kapılırsa iktidar bir adım öne geçecek. Moda tabirle algıyı yöneten muhalefeti de yönlendirerek yönetmiş olur. Diğer yandan bir önceki anayasa girişimi sırasında elde ettiği ölçümlere dayanarak bu politikayı yürüttüğü gerçeğini unutmuş değil. Teklif içeriği başörtüsü ve aile temalı olunca AKP’den kopmuş iki parti dahil üçünün de Milli Görüş çizgisinde siyaset yaptığı yadsınamaz gerçeklerden ve bu iki konu, hepsinin hassas olduğu meseleler. Bir önceki girişim sırasında “ver kurtul” politikasına sığındıkları da biliniyor. Yine de konuyu tekrar düşüneceklerine kuşku yok. Seçim sonrası siyaset dünyası yeniden kuruldu. Geçmiş dönemdeki tutumun artık politik değeri olmadığını bilecek kadar siyasi deneyime sahipler. Üç partiye güveniyoruz denilen üç kelimelik cümle ile Erdoğan’ın kendilerini, “kullanışlı muhalefet” olarak etiketlemeyi amaçladığını gördüklerine kuşkum yok.
Haberde itiraz ettiğim bir cümleyi yazmazsam olmaz: “Genel seçimlerden önce teklifi gündeme getirmek isteyen ancak depremin ardından vazgeçen…” Gündeme getirmek isteyip de bırakmış değildi iktidar. Hatırlayalım gündeme getirdi. Partilerle görüştü. Komisyona taşıdı. Anayasa komisyonunda görüşüldü, kabul edildi. Komisyonda kabul edilmesi ile Maraş merkezli 6 Şubat depremleri arasında yaklaşık on günlük bir süre vardı. Ve bu süre içerisinde iktidar komisyondan geçmiş teklifi Genel Kurula indiremedi. Neden? Konunun tam bu kısmında biraz hakkaniyet biraz gerçekçilik beklerdim. Göremedim. Öyleyse nedenini açıklamak bana düşer üstelik örgütüm adına hiç mütevazi olma lüksüm yok, baştan belirteyim. Bizler EŞİK-Eşitlik için Kadın Platformu olarak en başından itibaren anayasa girişimine karşı çıkıp, durdurmaya çalıştık. Muhalefet partileri meselenin ciddiyetini ve hatanın büyüklüğünü konunun başında anlamakta zorlandılar. İktidarla ilk tur görüşmeyi kabul ederek teklifin komisyona gelmesine yeşil ışık yakmış oldular. Ancak biz vazgeçmedik ve tekrar tekrar görüştük muhalefetle. Komisyon aşamasında tartışmalar yürürken iktidar bir tur daha görüşmek istediğinde “görüşmeyin, iktidara bir fotoğraflık algı fırsatı daha vermeyin, komisyondan çekilin” önerimizi kabul ettirdik. Nihayet anlatmayı başardık, durdurduk bu girişimi. Üç parti de ikinci tur görüşmeyi reddettiğinde iktidar, Komisyondan geçmiş teklifi Genel Kurula indiremedi. Erdoğan’ın en büyük endişesi teklif ettiği halde kabul ettiremediği, referandum yeter sayısına ulaşamadığı bir girişim gerçeğiyle seçim meydanına çıkmaktı çünkü. Şimdi meclis tatildeyken Anayasa Komisyonu çalışmaya devam ediyor. İktidardan gelen bilgiler, kulisler Ekim ayını işaret ediyor yeni anayasa değişiklik girişimi için. Ve bugün de referandum yeter sayısı açısından çok benzer bir durumda meclis aritmetiği. Bugün de yaklaşan yerel seçim öncesi, teklifinin reddedilmiş olmasını yine hiç istemez Erdoğan. EŞİK, aynı görüşünü ve temaslarını sürdürüyor, sürdürecek. Yani sonucun benzer olması hala çok mümkün. Ancak sivil toplumun gayretini ve başarısını basın dahi görmezse kitlesel muhalefetin demokrasi yönünde ortaklaşması mümkün olamaz uyarısıyla sayılara geçeyim.
Kulis haberinde yer alan AKP sandalye hesabı tam bir aldatmaca. Kamuoyunda algı yaratma, muhalefette öğrenilmiş çaresizlik duygusu oluşturma hedefine yöneldiğini görmek gerekir. 400 kabul oyuna ulaşmasının mümkün olmadığını iktidar görüyor. Ancak gerçekte istediği yerel seçim sandığının yanına bir referandum sandığı koymak. Ve bunun için 360 kabul oyuna ihtiyacı var. Cumhur İttifakı'nın toplam sandalye sayısı 323. Ki bir önceki dönemdeki aritmetik de bu sayıya çok yakındı. Yani sayısal olarak da durum benzer. Erdoğan 323 sayısını eldeki kuş olarak kabul ediyor. Ve daldaki kuş olarak da üç partiyi gördüğünü topluma duyuruyor. Ama yine de çok yaklaştığını hesap ettiği referandum yeter sayısına ulaşamıyor. Ülkenin ve toplumun geleceğine verilecek büyük hasarı hesap etmesi gerekiyor her partinin. Çünkü biliyorum ki bu üç partide kesinlikle böyle bir teklife oy vermeyecek pek çok vekil var. Hatta sayılmayan partilerden oy verecekler de çıkabilir. Diğer taraftan Cumhur İttifakı vekillerinin her birinin de kesin evet oyu vereceğini zannetmek büyük kolaycılık oluyor. Özetle bu kulis bilgisi iktidarın hesap hatalarını da bize gösteren bir haber olmuş. Kitlesel muhalefet ve siyasi partiler, hangi bahaneyle olursa olsun iktidara geleceğimizi karartma fırsatı vermekten uzak kalmalı. Aksi takdirde neden muhalefette olduklarını kendi tabanlarına da topluma da açıklamaları mümkün olmaz. Başka bir deyişle sadece adı anılan üç partiden söz etmiyorum, tüm muhalefet için iktidarın anayasa girişimini durdurmak siyaseten varoluşsal bir sorunu işaret ediyor. Eğer asla destek olmayacaklarını açıkça ortaya koyarsa muhalefet partileri, bu teklif ekimde de getirilemez ve yerel seçime doğru muhalefet varoluşsal krizi aşmış olur. İçerik ne olursa olsun kesinlikle bu ülkenin hayrına olmayacak bundan emin olarak pozisyon almasını umuyorum mecliste ve toplumda herkesin.
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
İstifa etmek yerine cambaza baktıranlar 15 Kasım 2024
Kadın ve çocuk cinayetlerinde cezasızlık olgusunun payı 08 Kasım 2024
Kent uzlaşısına kayyım atandı 01 Kasım 2024
Meclis etki ajanlığı teklifini reddetmeli çünkü… 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI