Cumhuriyet’in 100 yılı: Gençlik mitleri

Gençlik mitleri kavramı gençleri yukarıdan aşağıya şekillendirmeyi, onları tektipleştirmeyi ve nesneleştirmeyi hedeflemekte. Bu sebeple gençlik konusunda bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var.

Google Haberlere Abone ol

Demet Lüküslü*

Cumhuriyet’in ilk yüz yılı, gençlik ve siyaset ilişkisinin bolca tartışıldığı ve siyasal kültüre “gençlik mitleri”nin damga vurduğu bir yüz yıl oldu. Cumhuriyet’in 100. yılının kutlanacağı ekim ayından sadece birkaç ay önce yapılan 14 Mayıs genel seçimleri de gençlik hakkındaki tartışmaların çok canlı olduğu bir dönem olarak yaşandı. Yaklaşık 5 milyon gencin ilk defa oy verecek olması, siyasetin gözlerini gençlere çevirmesine sebep oldu. Ayrıca seçim öncesi yayınlanan anketlerde gençler arasında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ve Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk sırada yer almaması gibi bulgular, gençlerin bir muhalif unsur olarak görülmesini beraberinde getirdi. Ancak diğer yandan gençlerin sandığa gitmeme ihtimali üzerinden gençlerin sorumsuz davranışlarından da dem vurulduğunu gözlemledik. Ayrıca anketlerde Muharrem İnce’ye oy vereceğini belirten gençler üzerinden gençlerin bolca eleştirildiğine de tanıklık ettik. Bu örnekleri hiç kuşkusuz daha da çoğaltabiliriz. Ancak tüm bu örneklerde gençlerin ya övüldüğünü ya da yerildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Aslında konu gençlik olduğunda iki zıt kutup arasında gidip gelen tartışmaların, gençliği sanki homojen bir kategori imiş gibi tanımlıyor olmamız ve gençliğe siyasal bir misyon yüklüyor olmamızla ilgili olduğunu savunuyorum. Tam da bu sebeple Cumhuriyet tarihini bir gençlik mit(ler)i tarihi olarak okumak da mümkün görünüyor. 

“Gençlik miti” kavramını gençliğe bir siyasal misyon verilmesi, gençliğin siyasal bir kategori olarak inşa edilme çabası anlamında kullanıyorum. Bu durum hiç şüphesiz sadece Türkiye’nin tarihine özgü bir durum değil. Modernleşme sonrası tüm modern ulus devletlerin geleceği kurma misyonlarının içinde gençlere/genç kuşaklara önemli bir yer verildiği ve hatta eğitim sisteminin de bu sebeple araçsallaştırıldığı gözlemleniyor. Bugün Türkiye’ye özgü olan; bu gençlik mitinin günümüzde de oldukça güçlü olması… Bu durum da tüm heterojenliğine rağmen, gençlik kategorisinin heterojen ve kesişimsellikler üzerinden okumalarının göz ardı edilmesini; gençliğin ya idealleştirilmesini, kurtarıcı bir kategori olarak görülmesini ya da ötekileştirilmesini, yaftalanmasını beraberinde getiriyor.   

CUMHURİYET’İN EMANET EDİLDİĞİ GENÇ KUŞAK(LAR)

Cumhuriyet, Osmanlı toplumunda modern okullarda eğitim almış bir kurucu kuşak tarafından kuruldu. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e geçildiğinde önemli sorunlarla boğuşmak zorunda kalan Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun önünde savaşlardan çıkmış (Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı) bir toplumu ayağa kaldırma görevi de vardı. 11-12 milyon civarında olan ve önemli bir bölümü çocuk, yaşlılar ve kadınlardan oluşan nüfusun sadece yüzde 16.4’ü şehirlerde, gerisi kırsalda yaşıyordu. Örneğin 1923-1924 ders yılında sadece 72 ortaokul ve 23 lise bulunuyordu. Tam da bu sebeple genç kuşakları yetiştirmek ve böylece gençler üzerinden ülkenin geleceğini kurmak önemli bir misyon olarak belirdi. Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda modernleşme hareketleri ve modern okullarla genç kuşaklara siyasal bir misyon verildiği görülse de bu misyon asıl olarak Cumhuriyet ile berraklaştı. Tam da bu sebeple, Cumhuriyet’in bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından genç kuşaklara emanet edildiğini hatırlamak yerinde olacaktır. Bu denli önemli bir misyonu yüklenen gençlik kategorisinin o dönemde oldukça sınırlı olan eğitim sisteminin içinde yer alan gençler/ öğrenciler olduğunu da belirtmek gerekir. 

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI DÖNÜŞÜM YILLARI VE SİYASAL BİR AKTÖR OLARAK BELİREN GENÇ KUŞAK(LAR)

Gençlik tarihi içinde önemli bir dönüm noktası 19. yüzyıl ve ardından ulus devletlerin kurulması ise, bir başka önemli dönüm noktası da İkinci Dünya Savaşı sonrası dönüşümlerle yaşanmıştır. Eğitimde kitleselleşmenin yaşandığı, öğrenci nüfusunun arttığı ve yaşam koşullarının iyileştiği bu refah döneminde aynı zamanda gençlik kültürünün de ortaya çıktığı gözlemlenir. Türkiye'de bu yıllarda önemli bir toplumsal dönüşüm gerçekleşti: Köyden kente göçün ve sanayileşmenin hız kazandığı bu dönemde, okullaşma oranlarında ve buna paralel olarak üniversite ve üniversite öğrencisi sayılarında önemli bir artış yaşandı. 

Bu dönemde gençliğin siyasal bir kategori olarak belirdiğini ve siyasal kültürde varolan gençlik mitinin bu kuşak için “hem bir lütuf hem de bir lanet” gibi işlediğini söylemek mümkündür. Gençlik miti, bir yandan gençliğe siyasal bir güç verirken ve toplumda bir söz sahibi olmasını mümkün kılarken, gençlerin bir tehlike ya da tehdit olarak görülmesini de beraberinde getirmiştir. Dönemin siyasi gelişmeleri içinde bir taraftan 27 Mayıs ile birlikte gençlik önemli bir kategori olarak tanımlanırken, kendini Demokrat Parti devamı sayan siyasal gelenek için ise tehlikeli bir kategori ve hatta düşman olarak görülmüştür. 12 Mart rejimi devrimci öğrenci hareketini cezalandırmayı seçmiş, adeta bir kuşağın gençlik liderlerine bedel ödetmiştir. Üstelik dönem içinde siyasal yelpazenin de genişlemesiyle kendi içinde homojen olmayan farklı siyasal cephelerin birbiriyle çatışan gençleri olarak damgalanmışlardır. 12 Eylül rejimi gençler arasında yaşanan bu kavgaya son vermek üzerinden kendini meşrulaştırmıştır.

1980 SONRASI KUŞAK: 12 EYLÜL VE ÖZAL (NEOLİBERAL) POLİTİKALARININ YAFTALANAN GENÇLERİ

12 Eylül sonrası dönemde genç kuşak 12 Eylül darbesi ve beraberinde gelen neoliberal politikalarla anılmıştır. Tüm toplum darbe sonrasında siyasetten arındırılmaya çalışılırken, gençler bir taraftan devlet politikası aracılığıyla toplumdaki siyasi kutuplaşmayı bitirme hedefi üzerinden depolitize edilmiş, diğer yandan da yeterince siyasetle ilgili olmamakla eleştirilmiştir. Aslında uzun 60’lı yıllar olarak adlandırılan ve gençlik/öğrenci hareketinin küresel ölçekte aktif olduğu dönemin bitmesiyle, yine küresel ölçekte gençliğe siyasetle ilgilenmediği için eleştiriler yöneltilmiştir. Küresel ölçekte yaşanan bu tartışmalara paralel olarak Türkiye’de kamusal tartışmalarda da gençler depolitize olmakla, siyasete ilgisizlikle, apolitiklikle yaftalanmışlardır. 

Bu tartışmaların yanında 1980 ve 1990’lı yıllar, gençlik istatistikleri açısından bakıldığında okullaşma oranının arttığı, öğrenci sayısının artış gösterdiği yıllar olarak görülmektedir. Bununla beraber eşitsizlikler de artmaktadır ve eğitimde neoliberal politikaların uygulanmasıyla beraber özel okullaşma oranlarında da önemli bir artış yaşanır. Bir yandan öğrenci sayıları, bir yandan da eşitsizlikler artarken, eğitimin kalitesinde düşüş olduğu tartışmaları da gündeme gelmiştir. 

GEZİ GENÇLİĞİ AK GENÇLİĞE KARŞI

1980 sonrası kuşakların siyasetle ilgilenmemekle, depolitize olmakla ya da apolitik olmakla suçlandığı bir dönemde Gezi direnişi hareketi gençlerin kullandığı mizahı ve yeni özellikler taşıyan siyasi dilin varlığını gün yüzüne çıkartmıştır. Ancak o dönem aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin üçüncü hükümet döneminden (2011 yılından) itibaren geliştirmeye başladığı dindar gençlik/nesil yaratma misyonunun da görünür olduğu, tartışıldığı bir dönem olmuştur. Hatta "Gezi gençliği" ile AK Parti’nin yaratmayı hedeflediği "AK Gençlik" bir zıtlık üzerinden ele alınmış, siyasetin içindeki kutuplaşmanın gençliğe de taşınması hedeflenmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi “yeni bir gençlik miti” oluşturup makbul gençlerini dindar AK Gençliği olarak tanımlarken, bu mitin karşısına Gezi gençliğini koymuştur. Tüm bu sebeplerden özellikle 2011 yılı sonrasında Türkiye siyasetinin kutuplaşmasına/kutuplaştırılmasına paralel olarak, kutuplaşmanın kıskacında kalmış bir gençlikten de bahsetmek çok yanlış olmayacaktır.

14 MAYIS 2023 SEÇİMLERİ ÜZERİNDE DOLANAN HAYALET: Z KUŞAĞI

Türkiye’de 2000’li yılların ikinci on yılına damgasını vuran kavramlardan bir tanesi de Z kuşağı oldu. Gençlik ve kuşak üzerine akademi dışında araştırma yapan piyasa araştırmacıları arasında yoğun bir şekilde kullanılan Z kuşağı kavramı çok popüler oldu. 1965-1980 doğumluların “X” kuşağı olarak adlandırılmaları bu kuşağa atfedilen bilinmezlik ile bağlantılıydı ve sonrasındaki adlandırmalar Latin alfabesinde X’i izleyerek Y ve Z oldu. X kuşağı bağımsız, şüpheci, girişimci ve rekabetçi bir kuşak olarak tanımlanırken 1980-1995 arası doğumlu Y kuşağı ise çoklu görev/iş yapabilen, özgürlükçü, otorite karşıtı ve tatminsiz olarak tanımlandı. 1995-2015 doğumlular ise Z kuşağı olarak adlandırılırken, şeffaf, doğrucu, otorite tanımayan, tüketici ve tatminsiz olarak tanımlanıyorlar. Gençlik sosyolojisi ve antropolojisi, bu literatüre, kuşak adlandırmalarının ve genellemelerin sorunlu olduğunu söyleyerek ve tarihsel kırılımların tüm dünyada aynı dönemde eş zamanlı yaşanmadığını iddia ederek karşı çıkıyor. Z kuşağı, konu üzerine çalışan akademisyenlerin tektipleştirici, küresel bir genç kuşak anlatısına karşı çıkmasına rağmen, hem siyasetçiler hem de basın tarafından sıkça kullanılan popüler bir kavram haline geldi. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde oy kullanacak yaklaşık 13 milyon gencin olmasından yola çıkarak bir kez daha gençliğin nesneleştirildiğine tanıklık ettik demek yanlış olmayacaktır. Tam da seçimlerin etkisiyle Cumhuriyet’in ikinci 100 yılı bu gençlik ve kuşak tartışmalarıyla başlayacak gibi görünüyor.

CUMHURİYET’İN YENİ BİR YÜZ YILINA ADIM ATARKEN

Cumhuriyet’in yüz yılının bir gençlik mitleri tarihi olduğunu söyleyebiliriz. Gençliğe verilen bu önem, bir yandan hiç şüphesiz genç kuşaklara siyasi bir güç kazandırmış olsa da tehdit olarak algılanmasını da beraberinde getirmiştir. Ayrıca unutmamak gerekir ki gençlik mitleri, kavramın özü itibariyle gençleri yukarıdan aşağıya şekillendirmeyi, onları tektipleştirmeyi ve nesneleştirmeyi hedeflemektedir. Tam da bu sebeple gençlik konusunda bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında gençleri nesne değil de özne olarak ve tüm farklılıklarıyla (farklı düşünceleri, farklı ihtiyaç ve talepleri ile) kabul etmediğimiz sürece Türkiye gençliğini mitler etrafında tartışmaya devam edeceğiz gibi görünüyor. 

*Prof. Dr., Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı